.
.

Ehlader Araştırma Bölümü

E. Erdem

Risaletin Felsefesi ve Tarihi

Peygamber Efendimiz (s.a.a) risalet görevi, 27. Receb’de, Hira Mağarası’nda ilk vahiy indirildiği gün başlamıştır. Bu olay, İslam’ın doğuşunun ve insanlık için gönderilen son peygamberin göreve başlamasının işaretidir. Hira, sadece bir inziva yeri değil, aynı zamanda Allah ile olan derin sohbetin ve vahyin alındığı yerdir. Burada, Peygamber Efendimiz (s.a.a) evrenin yaratılışını, insanlığın amacını ve Allah’ın kudretini anlamaya çalışırken, aynı zamanda içsel bir aydınlanmaya da kavuşmuştur.

İslam dünyasında bu tarih büyük bir öneme sahiptir, çünkü 27. Receb, sadece Peygamber Efendimiz’in (s.a.a) risaletinin başladığı gün değil, aynı zamanda insanlık için büyük bir değişimin, aydınlanmanın ve kurtuluş yolunun kapılarının aralandığı gündür. Kur’an-ı Kerim, bu dönemde nazil olmaya başlamakta ve insanlara doğru yolu göstermektedir. Bu tarih, her iki İslam mezhebi açısından çok büyük bir anlam taşır. Ancak tarihsel farklılıklar ve çeşitli rivayetler bu olayın zamanını değişken kılmaktadır.

Risaletin Anlamı

Risalet, Allah tarafından insanlara doğru yolu göstermek amacıyla bir peygamberin gönderilmesidir. Bu anlam, sadece bir dini görev değil, aynı zamanda insanlığın, adaletin, doğruluğun ve ahlakın egemen olduğu bir toplumu inşa etmek için yapılan bir davettir. Risalet, insanlık için bir kurtuluş çağrısıdır; bir peygamberin görevi, insanları karanlıktan aydınlığa, cehaletten bilgiye, zulümden adalete çıkarmaktır.

Şii kaynaklarında, İmam Ali (a.s) bu risaletin amacını şu şekilde dile getirmektedir:

Neredeyiz? Neredeyiz?

"Peygamber (s.a.a), insanlara doğruluğu öğretmek, onları sadece kendi içlerinde değil, tüm toplumda adalet ve doğruluğa yönlendirmek için gönderilmiştir. O, insanları karanlıkta bırakmaz, onları doğru yola yönlendirir."

Kur’an-ı Kerim, bu risaletin birincil amacını açıkça belirlemiştir: “Biz seni ancak bütün insanlara müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik.”[1] Aynı zamanda, risaletin insanlık için bir rehberlik olduğunu ifade eden başka bir ayet şöyledir: “Ve biz, her ümmete bir peygamber gönderdik, onlara sadece bir Tanrı'ya kulluk etmelerini söyledik.”[2]

Peygamber Efendimiz'in Risalet Görevindeki Amaçlar

Peygamber Efendimiz (s.a.a), risaletini yerine getirirken sadece bireysel ibadetleri değil, aynı zamanda toplumsal düzeyde de büyük değişimler yaratmayı amaçlamıştır. İslam, sadece bir din olarak değil, bir yaşam düzeni olarak kabul edilmiştir. Peygamber Efendimiz (s.a.a), insanları doğru yola davet etmiş, İslam'ı öğretmiş ve tüm insanları adaletli bir toplum kurmaya yönlendirmiştir.

Kur’an'da, adaletin sağlanması için peygamberlerin görevlendirildiği belirtilmiştir:

“Biz, peygamberlerimizi açık belgelerle gönderdik ve onlarla birlikte kitap ve mizan (adalet ölçüleri) indirdik, ta ki insanlar adaleti kılsınlar.”[3]

Aynı şekilde, İmam Ali (a.s) de bu hedefin çok önemli olduğunu vurgulamıştır:

“Peygamber, halkı yalnızca İslam’ı kabul etmeye değil, aynı zamanda adaletin, hakkın ve dürüstlüğün egemen olduğu bir hayat sürmeye çağırdı.”

Hira Mağarası ve İlk Vahiy

Peygamber Efendimiz (s.a.a), Hira Mağarası’na çıkarak Allah ile sohbet etmekteydi. Hira, sadece bir inziva yeri değil, aynı zamanda Allah’ın kudretini gözler önüne serdiği bir yerdi. Peygamber Efendimiz (s.a.a), Hira Mağarası’na her çıkışında evreni gözlemleyerek Allah’ın kudretini anlamaya çalışıyordu.

İmam Ali (a.s) bu durumu şu şekilde dile getirir: “Peygamber (s.a.a), Hira Mağarası’na her gittiğinde, gökyüzüne bakar, evreni gözlemler, her şeyin bir yaratılış amacına sahip olduğunu fark ederdi.” Bu derin düşünme süreci, onun risalet görevi için bir hazırlık süreciydi. O, evrenin her zerresinde Allah’ın kudretini gördü ve bu kudretin insanlık için bir yol gösterici olduğunu fark etti.

Peygamber Efendimiz’in Daveti ve Ahlaki Öğretileri

Peygamber Efendimiz (s.a.a), insanları Allah’a davet ederken, sadece dini bir öğretiden öte, ahlaki ve toplumsal değerleri de öğretiyordu. İnsanları doğruluğa, dürüstlüğe, adalete ve merhamete davet etti. İmam Ali (a.s), Peygamber Efendimiz'in (s.a.a) ahlaki öğretisini şu şekilde açıklar:

“Peygamber Efendimiz (s.a.a), insanlara sadece doğruyu ve yanlışı öğretmekle kalmadı, onları iyi bir insan olmanın, doğru yolda olmanın ne demek olduğunu da gösterdi. O, ahlaki mükemmeliyetin en yüksek derecesine ulaşmıştı.”

Peygamber Efendimiz (s.a.a), toplumda adaletin, eşitliğin ve barışın egemen olmasını amaçladı. Bu, sadece dini değil, toplumsal bir devrimdi. O, insanları sadece ibadetle değil, toplumda ahlaki değerlere ve adalete de çağırıyordu. Kur’an, onun bu amacını şu şekilde açıklar:

“İyi işler yapanları müjdele, çünkü onlar Rablerine kavuşacaklardır.”[4]

Gandhi’nin Peygamber Efendimiz (s.a.a) Hakkındaki Görüşü

Mahatma Gandhi, Peygamber Efendimiz (s.a.a) hakkında büyük bir saygı ile konuşmuştur. Gandhi, Peygamber Efendimiz’i “büyük bir lider” ve “cesur bir peygamber” olarak tanımlar. Gandhi’ye göre, Peygamber Efendimiz (s.a.a), insanlık için sadece bir dini öğreti değil, aynı zamanda ahlaki ve toplumsal devrimci bir figürdür. Gandhi şöyle der:

"Muhammed, hem ruhsal hem de toplumsal hayatı yeniden şekillendiren bir önderdir."

Peygamber Efendimiz (s.a.a), sadece kendi toplumunu değil, tüm insanlığı doğru yola çağırmış ve insanlık için büyük bir değişim başlatmıştır. Onun öğretileri, bugün hala dünyada milyonlarca insan için bir yol gösterici olmaya devam etmektedir.

Peygamber Efendimiz'in (s.a.a) risalet görevi, insanlık için bir rehberlik, aydınlanma ve kurtuluş yoludur. O, sadece bir peygamber değil, aynı zamanda adaletin, doğruluğun, ahlakın ve bilimin yol göstericisi olmuştur. Peygamber Efendimiz'in (s.a.a) öğretileri, insanlık tarihindeki en büyük devrimlerden biridir ve bu devrim, onun ahlaki ve toplumsal öğretileriyle şekillenmiştir.

Ya Allah, Senin sevgili peygamberin Muhammed Mustafa (s.a.a) aracılığıyla insanlığa rahmetini ve hidayetini gönderdin. Onun risaletini kabul edebilmek için kalplerimizi temizle, akıllarımızı doğru yola ilet. O’nun gösterdiği ahlaki ve toplumsal değerlere yönelmeyi, adaletin ve doğruluğun savunucusu olmayı nasip et.

Ya Allah, bizlere doğruyu ve gerçeği arama cesareti ver, karanlıklar içinde yolumuzu kaybetmekten koru. Peygamberimizin (s.a.a) rehberliğinde, ruhumuzu ve gönlümüzü aydınlat, bizi doğru yolda sabırlı ve kararlı kıl.

Peygamber Efendimiz (s.a.a)'in yaşamı ve öğretileri bizler için en değerli rehberdir. Bizlere, O’nun ahlaki üstünlüklerini ve Allah’a teslimiyetini örnek almayı nasip et. O'nun getirdiği mesajı doğru bir şekilde anlamamıza ve yaşamımıza tatbik etmemize yardımcı ol, ya Rabb.

Ey en yüce, en merhametli Rabbimiz, bizi Peygamberimizin (s.a.a) izinden yürüyen, onun sünnetine sarılan ve toplumda barış, huzur ve adaleti hâkim kılmaya çalışan bir ümmet yap. Bize doğruyu gösteren ve bu dünyada ve ahirette bizimle olan rahmetini eksik etme.

Âmin..

- - - - - - - - - - - -


[1] (Furkan, 56)
[2] (Nahl, 36)
[3] (Hadid, 25)
[4]  (Fussilet, 33)

Editör: Hasan Bedel