Tek korkum; yarın ölebilirim, kendimi tanıyamadan...
Şeyhim! 14 milyar yıl ne çabuk geçti,
Yaş kırk oldu kırklara karışamadım.
Ben defterden sildim ölümsüzlüğü,
Şeyhim! Ben kâinata alışamadım.
Ezelde bütün ruhları yaratarak ve sonrasında kendisini onlara tanıtarak gönüllere yerleşti. Madum ve bir hiç olan ruhu, varlık elbisesi giydirerek yüceltti.
Oysa ruh bu tanımanın kıymetini bilmedi, kendisini tanıdıktan sonra asıl tanımayı unuttu. Daha fazlasına ve sonsuz kemale ulaşma yerine kendisi kâfi gördü. Kâfi görmek bir yana Allah'ın karşısında böbürlendi.
Rab ona şöyle buyurdu:
"Ben kimim? Ruh cevap verdi: Peki, ben kimim?"
Bu gurur ruhun hubutunun sebebi oldu, bu madde âleminde, sürekli kesret ve tezatlarla dolu bu âlemde; ne kadar zelil ve hakir olduğunu anlasın diye.
İşte bu tanımaya ulaştı mı gerçek ilahî kemale ulaştı demektir, yani kendisinin bir hiç ve her şeyin O olduğunu anladığı zaman. Nitekim Yüceler Yücesi, Musa'ya şöyle buyurdu:
"Ey Musa! Niçin herkesin içinden sadece seni kendimle konuşan biri olarak seçtiğimi biliyor musun? Arz etti, hayır Rabbim. Buyurdu: Ey Musa! Çünkü sen çok alçak gönüllüsün ve sürekli yüzünü toprağa koyuyorsun."
Marifetu'n-Nefs sözde değil insanın özünde olmalıdır, insanın özünde olması için insan özünden geçmelidir. Yani benliği bir kenara bırakarak sadece Allah'ı görmeli, O'nun için var olmalı ve tevazu, huşu, huzu ile benliğinden, gururundan, kibrinden sıyrılmalıdır.
"Kimsin?" diye seslenir kapısını çalana. Aşka tutulan âşık "benim" der. Bunun üzerine tekrar seslenir sevgili. "Burada iki kişiye yer yok. Gönlüm teki arzular." Aradan yıllar geçer, seven yeniden sevdiğinin evine gelir, lakin bu sefer kapının tokmağına dokunan âşık, benlik libasından sıyrılmıştır. Vahdete adım atar, bırakır ikiliği, küfrü bırakır, çokluğu bırakır, sevdiğinde fani olur, aşkın bekasını bulur. "Sen'im" der. Sonra sevdiğinin sesini duyar, "Şimdi oldu, gir içeri!" diye.
"Bana bir karış yaklaşana, ben bir kulaç yaklaşırım. Bana yürüyerek gelene ben koşarak gelirim" müjdesini veren Allah'ımıza ait tanımamızın/marifetimizin her an çoğalmasını, güçlenmesini, derinleşmesini ve enginleşmesini sağlamak için; O'nun her an bize olan lütuf, ihsan ve inayetlerini de görmek lazımdır. Her saniye mazhar olduğumuz nimetleri şuurluca fark edebilirsek, içimizde sürekli bir şükran hissi, memnuniyet ve hoşnutluk duygusu belirir, sonra kanat kanat ona doğru yol alırız.
Kul Rabb'ini çok anmakla kul olur. Kalplerinden Allah'ı anmayı çıkaran kullar ise her hâlükârda kaybederler. Böyle bir kula çok nimetler verilse isyan eder, nimetler elinden alınsa yine isyan eder. Hava yağmurlu olunca şikâyet eder, güneş acınca bu sefer de çok sıcak diye şikayet eder, velhasıl Allah'ı anma olmayınca her şey isyan ettirir. Allah'ı anmanın azaldığı bu ahirzamanda binlerce nimet ve rahatlık, refah ve zenginlik kalplere hiçbir sükûnet ve huzur verememiştir çünkü:
"Gönüller yalnızca ve yalnızca beni anmakla huzur bulabilir."
İnsan yalnızca O'nu anmak, O'nu tanımak ve anıp tanıma sonrasında sadece kendine has özel kıldığı kalpte oluşan aşk ile mutlu olabilir. İnsanlığın şahsi, ailevi ve toplumsal sorunlarının tek nedeni tevhidi iyice kavrayıp onu özümseyememesinden kaynaklanmaktadır, eğer muvahhit olunursa böylelikle hiçbir sorun baki kalmaz. Nurların çıkış yeri, tüm parlaklıkların ışığı, hastaların şifası ve ariflerin kutpu sadece tevhittir. Ancak tevhitle basiret gözlerimiz açılabilir, Onunla aramızdaki hicapları kalkabilir, sadece tevhitle âlemi mazharullah bilip Allah'ın huzurunda günah işlemekten hayâ edebiliriz.
"Beni seven ve benim de kendilerini sevdiğim; bana iştiyak duyan ve benim de kendilerine iştiyak duyduğum, beni anan ve benim de kendilerini andığım kullarım vardır.
Onlara verdiğim en az şey şu üç şeydir: Birincisi kalplerine nurumdan bir parça atarım ki bu sebeple, benim kendilerinden haberdar olduğum gibi onlar da benden haberdar olurlar. İkincisi gökler, yerler ve gökler ile yerlerde bulunanların hepsi onların terazilerinde olsa yine de onların değerini onların gözünde az gösteririm. Üçüncüsü onlara yönelirim ve benim kendisine yöneldiğim kimselere neler vereceğimi kimse bilemez?"
Rabbimiz! Nasıl sevmeyiz Seni, nasıl hayran olmayız Sana; bize kalp verdiğin halde, o kalbe kendi aşk mayanı çaldığın halde, bizi dinin üzere yarattığın, üstadlar, âlimler verdiğin halde, pek çok sevgili/sevimli dost, arkadaş ve yaren lütfettiği halde…
Benim ümidimi benden alma Allah'ım
Benim özlemiş kalbimi kırma Allah'ım
Ben yuvamdan ayrıyım, başım gök yönünde
Yorgunum, dostlarımdan ayrıyım Allah'ım
Fırtınanın belası yüzünden kanatlarım kırılmış
Benim yüreğimdeki ipek, heves rengini yitirmiş
Kafes içindeyken ben derdimi kime söyleyim
Benim ümidimi benden alma Allah'ım