.
.

Ehlader Araştırma Bölümü

Riyakârlık konusunun kapsamlı bir şekilde ele alınması için bu konuya birkaç alt başlık çerçevesinde açıklık getirmeğe çalışacağız.

1- Riyakârlığın Haram Oluşu

Yüce Allah şöyle buyurmuştur:

Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki, onlar namazlarını ciddiye almazlar. Onlar ki riya ederler ve en ufak yardımları bile esirgerler.[1]

Bir Toplum İhanete Nasıl Zorlanır Bir Toplum İhanete Nasıl Zorlanır

Diğer bir ayeti kerimede Yüce Allah şöyle buyurmuştur:

Onlar namaza kalktıkları zaman üşenerek kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar, Allah’ı da pek az hatıra getirirler.[2]

Başka bir ayette şöyle buyrulur:

Ey iman edenler! Allah’a ve ahiret gününe inanmadığı halde malını gösteriş için harcayan kimse gibi, başa kakmak ve incitmek suretiyle, yaptığınız hayırlarınızı boşa çıkarmayın.[3]

Yüce Allah diğer bir ayeti kerimede şöyle buyurmuştur:

Öyleyse her kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, iyi iş yapsın ve Rabbine ibadette hiçbir şeyi ortak koşmasın.[4]

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Sizin için en çok korktuğum şey küçük şirktir. “Ey Allah’ın elçisi, küçük şirk dedir?” diye sorulunca şöyle buyurdular: Riya. Devamında ise şöyle buyurdular: Kıyamet gününde Yüce Allah kullarının mükâfatlarını verirken onlara şöyle seslenecektir: Gidin de dünyada riya yaptığınız kişilerden amelinizin mükâfatını alın. Bakın da acaba onların elinde size verecek mükâfat var mı?

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Yüce Allah şöyle buyurmuştur: Başkasını bana ortak koşarak bir amel yapan olursa, ben kendi payımı bana ortak koştuğu kişiye veriyorum ve ben ondan beriyim.

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Yüce Allah şöyle buyurmuştur: Bana şirk koşarak bir amel yapan olursa o amelin tamamını şirk koştuğu kişiye veriyorum ve ben ondan beriyim. Ben şirkten beriyim.

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Zerre kadar riya kokan bir ameli Yüce Allah kabul etmez.

Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: En ufak riya bile şirktir.

İmam Cafer-i Sadık’ın (a.s) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: Yüce Allah şöyle buyurmuştur: Ben en iyi ortağım. Kim yaptığı amelde başkasını bana ortak koşarsa ben onun amelini kabul etmem ve sadece ihlâslı amelleri kabul ederim.

İmam Cafer-i Sadık’ın (a.s) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Yakında öyle bir zaman gelecek ki o dönemdeki insanlar dünyaya olan hırslarından ötürü çirkin bir kalbe ve hoş bir görünüşe sahip olacaklardır. Onlar rablerinin nezdindekini arzulamayacaklar ve inançları riyadan ibaret olacaktır. Allah korkusu taşımayacaklar ve Yüce Allah onlara öyle bir genel azap indirecek ki suda boğulmak üzere olan insanlar gibi dua ettikleri halde bile duaları kabul edilmeyecektir.

İmam Cafer-i Sadık’ın (a.s) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Nice Melekler sevinçli bir şekilde kulların amellerini (rablerinin nezdine) yükseltirler. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: Bu ameli (günahların yazıldığı defter) “Siccin’e” yerleştirin, bu insan bu ameli yaparken beni kastetmemiştir.

Emirü’l-Müminin Hz. Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Riyakâr insanların üç özelliği vardır; insanları gördüklerinde canlılık kazanır, yalnız olduklarında ise tembelleşir ve her yaptıklarının övülmesinden hoşlanırlar.

Emirü’l-Müminin Hz. Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Allah’tan öylesine korkun ki özür dilemeğe bile ihtiyacınız kalmasın. Yaptıklarınızı riya ve gösteriş için yapmayın. Kuşkusuz kim Allah’tan gayri herhangi birisi için bir amel işlerse Yüce Allah onu, yapmış olduğu bu amele havale eder.

İmam Cafer-i Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: Yaptıklarınızı Allah için yapın, insanlar için değil. Kuşkusuz Allah için yapılanlar ona yükselirken insanlar için yapılanlar ona yükselmez.

İmam Cafer-i Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: Riyanın her türü şirktir. İnsanlar için bir amel yapılırsa onun mükâfatı da ancak insanlardan istenebilir ve yalnızca Allah için yapılan amellerin mükâfatı Yüce Allah’tan istenebilir.

“Öyleyse her kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, iyi iş yapsın ve Rabbine ibadette hiçbir şeyi ortak koşmasın.[5]

Ayetiyle ilgili İmam Cafer-i Sadık’ın (a.s) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: Kimi insan yaptığı hayır ve iyilikleri Yüce Allah’ın rızasını kazanmak için değil de insanların övgüsünü kazanmak için yaparsa, işte bu insan rabbine ortak koşan kişidir. Hadisin devamında İmam Cafer-i Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: Gizlice hayırlar yapan hiç kimse yok ki ileride Yüce Allah onun bu iyiliğini açığa çıkarmasın; gizlice kötülük yapan hiç kimse yok ki ileride Yüce Allah onun bu kötülüğünü açığa çıkarmasın.

İmam Cafer-i Sadık’ın (a.s) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: İyilikleri açıkta yapıp da kötülükleri gizlice yapanlar ne yaptıklarının farkındalar mı? Acaba kendi kendilerine düşünüp işin aslının böyle olmadığına bakmıyorlar mı? Yüce Allah şöyle buyurmuştur:

İnsan kendi kendini iyi biliyor.[6]

İnsanın içi güçlü olursa dış görünüşü de güçlü olur.

2- Riyanın Tanımı, Çeşitleri ve Sum’a ile Farkı

Riya kelime itibariyle “rüyet” ve görülmek isteği anlamındadır. Riya yapan bir insan, diğer insanların önünde iyi işler yaparak onların gönlünde taht kurmayı amaçlar. Sum’a ise diğer insanların nezdinde iyi anılmayı sağlamak suretiyle aynı hedefin peşinde olmak anlamındadır.

Riyanın tanımı, görünürde Allah’a kulluk yapmak suretiyle insanların gönlünü kazanmayı hedeflemektir. Bu tanıma göre görünürde kulluğun gereğini yerine getiren şahıs riyakârdır. “Rai” ise gönülleri kazanılmak istenen insanlardır. “Mura’a” yapılan ibadet ve iyiliğe denilir. Riya ise riyakâr insanın taşıdığı kasıt ve niyettir.

Mura’a, yani riya için yapılan işler sayıca çok fazladır. Ancak genel olarak beş ana bölüm altında toplanabilir ve bu beş bölüm, riya için yapılabilen tüm işleri genel olarak içine almaktadır; vücutla yapılan riya, görüntü ve dış görünümle yapılan riya, sözlü ifadelerle yapılan riya, amellerle yapılan riya ve insan vücudunun dışındaki tüm araçlarla yapılan riya.

Dünya ehli insanlar genellikle bu beş araçtan birini kullanarak riya yaparlar ancak makam peşinde olan insanlar riya amacıyla ibadet sayılmayan işler de yapabilirler ve bu tür bir riyanın ibadet aracılığıyla yapılan riyadan daha hafif olduğunu söyleyebiliriz.

Riyanın Çeşitleri

1- Bedenle yapılan riya.

Beden aracılığıyla yapılan riya genellikle zayıf ve güçsüz insanlar gibi davranmak suretiyle aşırı ibadet yapıldığını ifade etmek için yapılır. Böyle bir insan kendisini hüzünlü ve yorgun göstererek insanların din için aşırı çaba harcadığını düşünmesini; az yiyip içtiğini, geceler boyunca ibadet ettiğini ve tüm hayatını dine adadığını düşünmelerini amaçlar. Aşırı yorgunmuşçasına yavaş konuşmak, göz kenarlarının içe doğru çökmesini sağlamak, oruçlu olduğunu ifade etmek için dudakların kuru tutulması ve benzeri göstermelik tavırlar vücutla yapılan riyanın birer örneğidir. Bu tür bir riyanın önüne geçmek için Hz. İsa (a.s) şöyle buyurmuştur: Oruç tuttuğunuzda başınızı yağlayın, saçlarınızı tarayın ve gözünüze sürme sürün.

2- Giyim kuşam ve dış görünümle yapılan riya.

Örneğin saçlara dağınık bir görüntü vermek, sünnete uyduğunu göstermek için bıyık kesmek, yürürken baş aşağı yürümek, ağır hareket etmek, alın bölgesinde secde izi yapmak, dünyaya meyilli olmadığını göstermek için haşin ve sert giysiler giyinmek ve benzeri hareketler.

3- Sözlü ifadelerle riya yapmak.

Örneğin insanlara nasihatte bulunmak, hikmetli sözler söylemek, bu amaçla hadis ezberleyip yeri geldiğince okumak, zikir söylermişçesine dudakları hareket ettirmek, görünürde insanları iyiliklere sevk edip kötülüklerden sakındırmak ve benzeri işler.

4- Fiiller ve tavırlarda riya yapmak.

Örneğin riya kastıyla namaz kılıp uzun uzadıya secde ve rükû yapmak, sürekli baş aşağı olmaya özen göstermek, insanlara ilgisiz davranmak ve benzeri tavırlar.

5- İlişkilerle riya yapmak.

Örneğin insanlara büyük bir insan olduğunu gösterebilmek için âlimler, zahitler, fakir fukara insanlar ve benzeri insanlara yoğun bir şekilde başvurmak veya bir şekilde bu insanların ona gelmesini sağlamak.

3- Riyakârlık Dereceleri

Riyakârlık, farklı şiddet ve yoğunluklara sahip olabilir. Bazı riyakârlıklar şiddetli ve yoğun iken diğer bazı riyakârlıklar daha hafif olabilir. Bu durum riya rükünleri için de geçerlidir.

Riya, oluşabilmek için üç ana parçaya sahip olmalıdır; Riya niyeti, riya aracı ve riya amacı.

Birinci rükün: Riya niyeti.

Riya niyeti yoğunluk bakımından dört farklı dereceye sahip olabilir.

Birinci ve aynı zamanda en yoğun olan derece riya yapan şahsın kesinlikle sevap ve Allah rızası niyeti taşımamasıdır. Örneğin insanlarla birlikte iken farz ve hatta sünnet namazları bile kıldığı halde yalnız iken namaz kılmayan kişi gibi.

İkinci derece riya yapan şahsın az da olsa sevap ve Allah rızası niyeti taşıması halidir.

Üçüncü derece riya yapan şahsın eşit derecede riya ve Allah rızası kastı taşıması durumudur. Öyle ki bu sebeplerin her biri kendi başına bu şahsın bu ameli yapması için yeterli değildir.

Dördüncü derece riya yapan şahsın insanların onun bu halinden haberdar olmasından hoşlanması durumudur. Bu da insanların onun bu halinden haberdar olması ona fazladan bir şevk ve sevinç vermesidir. Bu aşamadaki bir şahıs insanların haberdar olmadığı durumlarda ibadetini ihmal etmez. Ancak ibadetten haz duyduğu da söylenemez.

Bu derecelerin herhangi birisi seviyesinde riya sahibi olan şahsın yaptığı ibadetler haram ve geçersizdir. Zira daha önce kutsi bir hadiste okuduğumuz gibi Yüce Allah şöyle buyurmuştur: Ben şirkten beriyim. Yine Yüce Allah Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyurmuştur:

Öyleyse her kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, iyi işler yapsın ve Rabbine ibadette hiçbir şeyi ortak koşmasın.[7]

Emirü’l-Müminin Hz. Ali, riya yapan insanların bir özelliği olarak insanların içinde iken canlı ve neşeli olup da yalnızken neşesiz ve solgun olmayı zikretmiştir.

İkinci rükün: Riya aracı.

Riya için araç olarak kullanılan şey ibadetlerdir. İbadetler öz itibariyle veya sıfatları itibariyle riya amacı yönünde kullanılabilir.

Birinci bölüm: İbadetin aslı ve özüyle riya yapmak.

Burada üç farklı aşamadan bahsedebiliriz; birinci ve en yoğun aşama ebediyen cehennemde kalacakları bildirilen münafık insanların sahip olduğu riyadır. Bu insanların kâfirlerden bile daha kötü bir durumda olduğu söylenebilir. Zira gizli kâfirlik ve açık nifaka aynı anda sahiptirler.

İkinci aşama; dinin aslını kabul ettiği halde dinin önemli ibadetlerini riya amacı için kullanmaktır. Örneğin namaz, zekât, hac ve cihat gibi ibadetlerde riya yapmak. Bu aşamada olanlar bir önceki aşamadaki insanlardan daha iyi bir durumdadırlar.

Üçüncü aşama sünnetler ve nafile ibadetler konusunda riya yapmak. İnsan, yalnız başına iken bu tür ibadetleri yapacak şevk ve isteğe sahip değilken diğer insanların yanında bu şevk ve isteğe sahip olduğu için bu ibadetleri yapıyorsa bu gruba dâhildir.

İkinci bölüm: İbadet şekli ve niteliğiyle riya yapmak.

Önceki bölümde olduğu gibi burada da farklı aşamalardan söz edebiliriz.

Birinci aşama: Yerine getirilmediği takdirde ibadetin geçersiz olacağı bölümlerde riya yapmak. Örneğin kısa bir kıraat, kısa bir rükû ve secde ile namazını bitirmeği amaçlayan birisi diğer insanların yanında iken kıraatini uzun uzadıya yerine getiriyorsa, rükû ve secdelerini uzun tutuyorsa bu türden bir riya yapıyordur.

İkinci aşama: Yerine getirilmediği takdirde ibadetin geçersiz sayılmayacağı bölümlerde, yani ibadetin tamamlayıcı parçası sayılan bölümlerde riya yapmak. Rükû ve secdeleri uzun tutmak, kıyamda iken düzgün bir şekilde durmak, kıraat okurken aceleci olmamak, namazın zikirlerini teenni ve vakarla yerine getirmek gibi şeylerde yapılan riyalar buna örmek gösterilebilir.

Üçüncü aşama: İbadet olarak bildiğimiz fiillerin kendisinde değil de bu ibadetlerin dışında sayılan niteliklerde riya yapmak. Riya kastıyla cemaat namazlarına katılmak, cemaatin ilk safında olmaya özen göstermek, imamın sağ tarafında yer almaya çalışmak ve benzeri tutumlar buna örmek gösterilebilir.

Üçüncü rükün: Riya amacı.

Bir insanın riya yaparak hedeflediği amaçları, üç farklı aşamaya sahip olabilir.

Birinci ve aynı zamanda en yoğun ve şiddetli olan aşama; ibadetleri, bir günaha ulaşabilmek için araç edinmektir. Örneğin bol ibadetler yaparak, takva görüntüsüne bürünerek, sünnetleri ihmal etmeyerek, günah ihtimali bile olan ortamlardan uzak durarak insanların güvenini kazanıp da bu şekilde eline geçen emanetleri, vasiyetleri, vakıf ve malları gasp edip şahsi menfaatleri yönünde kullanmayı amaçlamak.

İkinci aşama: Riya yaparak helal sayılan bir dünyevi menfaate ulaşmayı hedeflemek şeklinde gerçekleşir. Örneğin helal bir kazanç elde edebilmek, güzel bir kadınla evlenebilmek ve benzeri niyetlerle insanların gözü önünde ibadete soyunmak.

Üçüncü aşama: İnsanların gözünde küçük düşmemek niyetiyle ve seçkin bir insan olarak tanınmak amacıyla riya yapmaktır. Örneğin aceleyle yürürken insanların kendisine baktığını fark ettiği anda “basit bir insandır” denmemesi için vakarlı bir şekilde yürümeğe başlamak. Şaka yaptıktan sonra veya bir fıkra söyledikten sonra insanların gözünde küçük düşmemek için hemen istiğfar edip hüzün belirtisi göstermek.

Riya, diğer bir bölümlendirmeyle farklı dört bölüme sahip olabilir.

Riya, açık riya, gizli riya, çok açık ve çok gizli riya olmak üzere farklı üç bölüme sahiptir.

Çok açık riya yapılan ibadetin asıl sebebi sayılan ve kişiyi bu işe iten ana etkendir.

Açık riya, çok açık riyadan daha gizlidir ve yapılan ibadetin asıl sebebi sayılmasa da bu ibadeti insan için kolaylaştıran bir etkendir. Örneğin kendisini zorlayarak da olsa normalde sürekli gece namazı kılan bir insan yatılı misafiri olduğu gecelerde daha şevkli bir halde gece namazı için kalkıyorsa bu tür bir riyaya sahip olduğu muhtemeldir.

Gizli riya, bir insanın ibadet etmiş olduğunun belirtilerini diğer insanlardan saklamamasıdır. Örneğin kişi, uzun süre oruç tutmakla vücudunda oluşan zayıflığı insanlardan saklamıyorsa, gece boyunca ibadet yaptığı için gün içinde sürekli esneyip duruyorsa, gözyaşının bıraktığı izleri silmiyorsa, oruçlu olmasından doğan ağzının kuruluğunu insanlardan saklamıyorsa ve uzun bir ibadet sonucu bitkin düştüğünü için yavaş konuşuyorsa bu şahsın bu tür bir riyaya kapıldığından bahsedebiliriz.

Çok gizli riyada, kişi, yaptığı ibadetlerin izlerini insanlardan saklar ve kimsenin bu durumdan haberdar olmasını istemez. Ancak insanlarla karşılaştığı zaman onu saygı ve güler yüzle karşılamalarını, övgüyle ondan bahsetmelerini, isteklerini yerine getirmek yönünde daha müsamahalı olmalarını, girdiği toplumda ona yer açmalarını arzular ve birisi bunun tersini yaparsa kalben rahatsızlık duyar. Oysaki bu ibadetleri yapmayacak olsaydı bu tür beklentilere de sahip olmayacaktı.

Bazı durumlarda insan bir ameli yalnızca ve yalnızca Allah rızası için yapar ama tesadüfen onun bu ameli yaptığı haberi insanlar arsında yayılır ve bu insan kalbi bir sevinç hisseder. Bu durumda bu insan yaptığı bu ameli yalnızca ve yalnızca Allah rızası için yapmış ve kesinlikle insanların bundan haberdar olmasını zerre kadar arzulamamışsa bu bilginin insanlar arasında yayılmasını ilahi bir lütuf olarak görmelidir. Zira Yüce Allah güzel bir işi açığa çıkarmıştır ve Allah’ın her yaptığı güzeldir. Dolayısıyla bunu ilahi bir lütuf olarak görmeli ve insanların övgüsünden ötürü veya onların kalbini kazandığı için değil Allah’ın lütfundan ötürü sevinmelidir. Bu tür bir sevincin ise hiçbir sakıncası yoktur. Yüce Allah şöyle buyurmuştur:

De ki: Ancak Allah’ın lütfu ve rahmetiyle, işte bunlarla sevinsinler.[8]

Bu duruma bakarak belki şöyle bir öngörüde bulunmak da mümkün olabilir: Yüce Allah dünya hayatında bu şahsın iyiliklerini açığa çıkarıp eksi yönlerini örttüğü gibi ahirette de bu insanın iyiliklerini açığa çıkarıp kötülüklerini gizli tutacaktır. Bu öngörüyle yola çıkacak olursak; bu şahsın taşıdığı sevinç birinci sebepte amellerinin kabul edildiği bilincine varma olarak görülse de bu ikinci ihtimalde ileriki hayatta göreceği iyi muamele bilgisidir.

Bu sevincin mazur görüldüğü diğer bir yer ise kişinin sevinmesine sebep olan asıl sebebin diğer insanların hidayetine vesile olmasıdır. Şöyle ki; diğer insanlar onun bu yönünü bilmekle ibadet ve kulluğa yöneliyorlarsa bu durumda bu kişi gizlice yapmış olduğu amelin sevabına ilaveten bir de diğer insanların hidayetine vesile olma sevabı kazanacaktır. Dolayısıyla kazanmış olduğu sevap miktarı, hidayetine vesile olduğu kişiler oranında artacaktır. Yani hidayetine vesile olduğu kişiler, hayır bir iş yaptıklarında onlara verilen sevap miktarında bir eksiltme olmaksızın, bu şahıs da o sevaba ortak olacaktır.

Bazı durumlarda gizlice kulluk yaptığı halde kendi isteği dışında bu yönüyle toplum içinde tanınan bir insan diğer insanların ona sevgi gözüyle bakıp yakınlık göstermesinden mutluluk ve sevinç duyar. Ancak bu sevginin sebebi diğer insanların iyiliğe meyilli olduğunu görmek ve kalben iyi bir kul olmayı arzulamalarından ötürüdür.

Bir hadiste şöyle yazar: Bir gün bir şahıs Resulullah’ın (s.a.a) yanına geldi ve şöyle dedi: Ey Allah’ın elçisi yaptığım amelleri gizlice yapmaya çalışıyorum ve kimsenin bilmesini istemiyorum ancak diğer insanlar bunu bildiğinde de (elimde olmadan kalben) mutluluk duyuyorum. Hz. Peygamber (s.a.a) cevap olarak şöyle buyurdular: Bu durumda iki mükâfat alıyorsun, gizlilik mükâfat ve açıklık mükâfatı.

İmam Muhammed Bakır’a (a.s) “Şahsın biri hayırlı bir iş yaparken başka birisi onu görüp diğer insanlara söylerse bunda bir sakınca var mı?” sorusu sorulduğunda şöyle buyurdular: Sakıncası yok. İnsanların bilmesi için yapmamışsa eğer Yüce Allah’ın onu insanlar arasında iyilikle andırmasını arzulamak herkesin arzuladığı bir şeydir.

Ancak aynı insanı sevindiren şey, diğer insanların kalbinde yer edip büyüklükle anılması, her yerde saygı görmesi, istek ve dileklerinin kolayca karşılık bulması ise bu durumda bu sevinç riyanın bir göstergesidir.

Riyanın diğer bir türü ise aynı ameli açıkça yapmayı gizlice yapmaya tercih etmektir. Ancak bazı ahlak âlimleri bunun tersini de bir riya olarak kabul etmişlerdir. Zira yapılan amel yalnızca ve yalnızca Allah rızası için yapılıyorsa gizlice veya açıkta yapılması kişi için farksız olmalıdır.

Bir başka riya çeşidi ise riya korkusuyla iyilik ve ibadetleri bir kenara bırakmaktır. Bu düşünceyle hareket eden şahıs yalnızca şeytanın işini kolaylaştırmıştır.

Diğer bir bölümlendirmede riya, ibadetlerde yapılan riya ve ibadet dışı işlerde yapılan riya olarak iki bölüme ayrılıyor.

İbadet dışında yapılan riyalar bazen farz iken bazen de sünnet olabilir. Örneğin mümin bir kul şahsiyet ve şerefini korumakla, kendisine yakışmayan davranışlardan uzak durmakla yükümlüdür. Dolayısıyla saygın kişiler, yalnız başlarına iken yapabildikleri insanların hafif ve küçük düşürücü saydığı birtakım davranışları insanların gözü önünde yapamazlar. Dinimizde yer alan; temiz ve güzel giyinmek, kendini zengin göstermek, fakir olduğunu gizlemek ve benzeri komutlar bu sebepledir.

Hadis kaynaklarımızda yer alan bir hadiste Resulullah’ın (s.a.a), insanların içine çıkmadan önce bir su tasının içinde kendisine bakarak saçını sakalını taradığı, sarığını düzelttiği ve “siz de mi bunu yapıyorsunuz?” sorusuna “Evet! Yüce Allah, kardeşlerine gitmeden önce, kulunun bakım yapmasını, sever.” şeklinde yanıt verdiği yer almıştır.

Emirü’l-Müminin Hz. Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Sizi en güzel şekilde görmesini istediğiniz bir yabancı için bakım yaptığınız gibi kardeşleriniz için de bakım yapmalısınız.

İmam Cafer-i Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: Temiz giysi düşmanı küçültür.

Bu saydıklarımızın tamamı güzel riya türlerinden birer örnektir.

4- Riyanın Nedenleri ve Tedavi Yöntemi

İbadette yapılan riyalar, diğer insanların övgüsünü kazanmak, insanlar nezdinde kötülenmenin verebileceği büyük acıdan uzaklaşmak ve insanların sahip olduğu şeyleri ele geçirmek niyetiyle yapılır. Bu hastalıktan kurtulmanın ilk yolu ise kişiye verebileceği zararların farkına varılmasıdır. İnsanın kalbinde bıraktığı etkinin, ebedi uhrevi hayatında insana kaybettirdiği benzersiz nimetlerin, insanın Allah nezdindeki saygınlığına vereceği zararın, insana kazandırdığı azap ve kınamaların, bunu yaparak kendini yorduğu halde mükâfatını da kendi eliyle zayi ettiğinin, dünyada da ahirette de kaybedenlerden olacağının bilmesiyle olacaktır ki bu, tedavide oldukça etkili olacaktır. Riya yapan bir insan dünyasını yaktığı gibi ahiretini de yıkar. Zira dünya hayatında her zaman insanların rıza ve hoşnutluğunu hedef edindiği için hiçbir zaman mutlu ve huzurlu olmayacaktır. Kuşkusuz insanların tamamını hoşnut etmek imkânsızdır. İnsanların bir bölümünün hoşnut olması her zaman diğer bir bölümünün öfke ve gazabıyla beraberdir. İnsanların bir bölümünün hoşnutluğu diğer bir bölümünün öfke duymasına bağlı olduğu halde insanları mutlu edebilmek için Yüce Allah’ın öfke duyduğu bir yolu seçen şahıs bu yaptığıyla bu dünyada huzursuz olmayı seçtiği gibi ahiret hayatında da Yüce Allah’ın gazabıyla karşılaşacaktır.

Kuşkusuz bütün işler ve insanların kalpleri Yüce Allah’ın elindedir. Yüce Allah insanların kalbini dilediği yöne yönlendirir. Hiç kuşkusuz kendisiyle Allah arasını düzelten kişinin insanlarla olan ilişkisini Yüce Allah düzeltecektir. Her şeyin maliki olan Yüce Allah’ın gazabını kazanmak pahasına hiçbir şeye sahip olmayan, kendi yarar ve zararını kontrol edemeyen, ölümü ve hayatı kendi elinde olmayan, bir an sonrasını bile bilmeyen insanların gönlünü kazanan şahıs ahmak ve aptaldır. Böyle bir insan nasıl oluyor da kalplerin maliki olanın, bu kalpleri vermek veya vermemek yönüne yönlendirenin Yüce Allah olduğunu bildiği halde insanların elindekine göz dikebiliyor. Nice durumlarda Yüce Allah bu insanın iç kirliliğini insanlara gösterir ve bunu gören insanlar bu şahsı kınayıp kendisinden uzaklaştığı için bu kişi dünyada ve ahirette kaybedenlerden olur. Yüce Allah riyakâr insanları kıyamet gününde tüm insanların önünde rezil edecektir. Oysa aynı insan yaptığı bu ibadetleri yalnızca Allah rızası için yapacak olursa Yüce Allah kıyamet gününde bu insanın ihlâsını insanlara açacak, bu insanı diğer insanlara sevdirecektir ve dillerini onun övgüsü yönünde kullanmalarını sağlayacaktır. Ancak gerçek olan şu ki insanların övgüsü kimseye bir şey kazandırmadığı gibi kınaması da hiç kimseden bir şey eksiltmez. Bir insan gerçek anlamda övülmek istiyor, gerçek anlamda kınanmaktan korkuyorsa mukarreb meleklerin övgüsünü ve hatta Yüce Allah’ın övgüsünü arzulamalıdır ve ancak onun ve onların kınamasından korkmalıdır.

Riya hastalığından kurtulmak isteyen şahsın yapması gereken diğer bir iş kendisini gizli bir şekilde ibadet yapmaya alıştırmaktır. Günahlar için gizli ve insanlara kapalı bir yer seçildiği gibi ibadetleri için de gizli ve insanlara kapalı bir yer seçmelidir. Yüce Allah’ın kullarının hallerinden haberdar olması onun için yeterli olmalı ve nefsinin diğer insanların bilmesini istemesi onu bu yöne sürüklememelidir. Başlarda ağır gelse de bir süre bu yöntemi benimseyen kişi, belirli bir müddetin sonunda sıkılmadan ve kolaylıkla aynı yöntemi devam ettirebilecektir.

Ama her zaman Allah’tan yardım almalı ve nefsiyle cihat etmelidir. Kul çaba gösterdikçe Allah da hidayetini artırır.Yüce Allah şöyle buyurmuştur:

Bizim uğrumuzda mücahide edenleri elbette yollarımıza eriştiririz.[9]

Diğer bir ayeti kerimede Yüce Allah şöyle buyurmuştur:

Allah iyilik yapanların mükâfatını zayi etmez.[10]

- - - - - - - - - - -


[1]     Maun, 4 – 9.

[2]     Nisa, 142.

[3]     Bakara, 264.

[4]     Kehf, 110.

[5]     Kehf, 110.

[6]     Kıyamet, 14.

[7]     Kehf, 110.

[8]     Yunus, 58.

[9]     Ankebut, 69.

[10]    Tevbe, 120.

Editör: Hasan Bedel