İnsanlar türlü türlüdür. Tek bir topraktan, farklı kalıplara dökülmüş, farklı bahçelerde yeşermişlerdir. Her bahçe kendi özünde bir alemdir. Bu alemlerin her biri de yine kendi toprağına ve tohumuna münhasır özelliklerle donanmış ve ona göre hayatlarını idame ettirmişlerdir.

Kimi tohumlar yeşermiş, büyümüş, rengarenk ve de dikenli güller açmışken, kimi tohumlar göz alabildiğince narin, nezaket ve naifliğiyle bilinen bir gelincik tarlasına dönüşmüştür.

Tıpkı bunun gibidir insan. Farklı renk, farklı özellikler, farklı diken ve tomurcuklara sahiptir. Bu farklılıkların arasında canlarını ve gönüllerini zamanlarının İmamlarına adamış aziz ruhlar da vardır.

Onların tüm varlıkları ve gönül dünyaları İmamlarına itaat ile ziynetlenmiştir. Davranışları ve sözleri ölçülüdür. Her davranışlarında ve sözlerinde İmam’ın gönül rızası onlar için en önemli amaçtır. Çünkü bilirler, dünya ve ahiret mutluluğu uman her Müslümanın asıl hedefi aslında bu olmalıdır.

İmam’ın gönül rızasını kazanmak ve onun kalbini hoşnut etmek insanın İmamına olan marifeti ile doğru orantılıdır. İnsan, İmamını ne kadar iyi tanırsa itaat ve teslimiyeti o oranda artacaktır. Bunun tam tersine, marifeti azaldıkça da itaat ve teslimiyet ruhu da azalacaktır.

Fahri kainat Hz. Resul-i Kibriya (s.a.a) efendimiz de “ Zamanının İmamını tanımadan ölen cahiliye ölümü üzerine ölmüş olur” sözüyle aslında insanlara marifet tacını sunmuş, onlara Allah’a yakınlığın anahtarlarından en önemlisini bildirmiştir. Bu hadis aynı zamanda Müslümanları gaflet uykusundan uyanmaya ve marifet sahibi olarak hak üzere ölme konusunda ciddi bir uyarı ve ikazdır.

İşte Şatita da bu anahtarlarla yücelme arzusu taşıyan aydın gönüllü bir şahsiyetti. Şatita , feraseti yüce ve İmamını tanıma konusunda zirveye ulaşmış iman dolu bir kadındı. Nişabur’da yaşıyordu, yaşlanmıştı ama vazifesini yapma konusunda da ferasetli, bilinçli ve duyarlı bir mümindi. Zamanın İmamına gönülden bağlı, itaat ve eylem insanıydı.

Bir gün Nişabur’dan bir gurubun Hacca gideceğini ve Medine’de zamanın İmamı Hz. Musa Kazım (a.s)’ı da ziyaret edip humuslarını teslim edeceklerini duydu. Bu gurubun öncülüğünü yapan Ali bin Raşid, Nişabur halkının temsilcisi olarak bilinen güvenilir bir şahsiyetti. Herkes ona hem dua taleplerinde bulunuyor hem de humuslarını İmama ulaştırmak için ona teslim ediyorlardı.

Şatita da tıpkı diğerleri gibi Ali bin Raşid’in huzuruna gelerek o yıl kendisine farz olan 1 dirhem humusunu ayrıca bir elbiselik parça da İmama hediye unvanında ona vererek selamlarını İmama iletmesini istedi.

Nişaburlu kafile Hac ziyareti sonrası Medine’ye geldiklerinde İmam Musa Kazım (a.s.)’ı ziyaret edip Nişabur halkının humus ve hediyelerini İmama teslim ettiler. Ali bin Raşid, Şatita’nın verdiği meblağın azlığı için mahcup olduğundan onu sona saklamıştı. Tam bu sırada İmam Musa Kazım (a.s) Şatita’nın humus ve hediyesini sordu.

Ali bin Raşit mahcup bir şekilde Şatita’nın emanetlerini İmama teslim etti. İmam Musa Kazım (a.s) Ali bin Raşit’e kendisinin selamını Şatita ’ya ulaştırmasını istedi. Bir bohça ile bir de 40 dirhem verdi ve şöyle buyurdu:

“Şatita ’nın ömrü az kaldı, yakında vefat edecek. Kendim için hazırladığım kefen bu bohçanın içerisindedir. Bu kefenle onu kefenleyin ve bu 40 dirhemle de onun defin masraflarını karşılayın. Ona cenaze namazını kendimin kılacağımı söyleyin.”

Nişaburlu gurup şehirlerine döndüler. Ali bin Raşit Şatita ’yı ziyaret edip İmamın özel selamını ve diğer emanetlerini kendisine iletti.

Şatita 19 gün sonra hakkın davetine icabet etti ve dünyadan göçtü. Günümüzde de bu aydınlık kadının mezarı, İmam sevdalılarının ziyaret ettiği bir mekandır.

Evet, bu kıssadan alınacak birçok hisse vardır. Ancak bu kıssadan elde edilen en değerli anahtar; Zamanın İmamına tam bir marifetle bağlanıp ona itaat etme konusunda hiçbir şeyin engel olarak görülmemesidir.

Not: humus, yıllık gelirden o yılın masraflarını çıktıktan sonra kalan miktarın %20’ sini beyt’ül mala vermektir.

http://www.kadirakaras.com/services-view/aydin-gonullu-satita/