Düştü Hüseyn atından sahrâ-yı Kerbelâ’ya

Cibrîl var haber ver sultân-ı enbiyaya

İslam tarihinde önemli bir yere sahip olan“Kerbelâ” hadisesine vurgu yapan bu beyit, Türk edebiyatında Müslüman halkının dilinde bir lisan haline gelmiştir.

Şair bu mısralarıyla Kerbela hadisesini ve Kerbela’da olup bitenleri bütün yönleriyle ortaya koymaktadır. İlk mısrada tarihi bir vakıa olarak Hz. Hüseyin’in (a.s) şehadetine vurgu yapılırken, Resulullah’a (s.a.a) ve Cebrail’e (a.s) intisap ettiğini gösteren ikinci mısra ise olayın ilahi vevahyani olduğunu göstermektedir.

Cibrîl var haber ver sultân-ı enbiyâya

Bu mısrada Cebrail’in (a.s) Resullullah’a haber verecek olduğu hadise, Hz. Hüseyin’in (a.s) şehadetidir. Şairin vurgulamak istediği nokta ise Hz. Hüseyin’in şehadetini (a.s) Resulullah’a (s.a.a) haber verecek kadar büyük bir hadise yaşanmış olmasıdır. Üstelik Cebrail (a.s) tarafından götürülecek bu haber, tıpkı ilahi bir haber gibi ulaştırılacaktır. Dolaysıyla Kerbela hadisesi sadece tarihte yaşanmış bir olay değil, aynı zamanda Hz. Cebrail’i (a.s) ve Resulullah’ı (s.a.a) da ilgilendiren bir hadisedir.

Hz. Hüseyin’in (a.s) şehadetiyle âlemin kalbi hüzne boğuldu ve İslam ümmeti, Hz. Hüseyin (a.s) ve 72 yareninin şehadetinden bu yana karalar bağlar,gözyaşlarını akıtıp matem tutarlar.  Böylelikle “Her gün Âşura, her yer Kerbela.” mesajı insanlarda yeni düşüncelere ve yeni bakış açısına sebep oluyor.

Kerbela hadisesinden sonra insanlar kendilerine geldiklerinde, Yezidî iktidara karşı Tevvabîn hareketini başlattıkları gibi bizler de Hüseynî perspektiften bakarak Hüseynî yaşam tarzını esas alarak, zamanın yezitlerini tanıyıp, onlara karşı mücadeleyi Hüseynî bir duruşla başlatabilmeliyiz.

Aşura, Kerbela, Hz. Hüseyin’in şahadeti ve Kerbela’da olup bitenler aslında insanoğlunun Adem’den Hatem’e kadar yaşamış olduğu bütün olayların bir özetidir. Yarım güne sığdırılıp yaşanmış ve insanlığa sunulmuş kocaman bir tarih kitabının en kısaltılmış ve özet halidir. İnsanlık tarihinin tamamını değil, sadece Âşura gününde, Kerbela’da olup bitenleri doğru bir şekilde okuyabilen bir insan aslında bütün tarihi okumuş sayılır. Zira Hz. Hüseyin (a.s) Hz.Adem’in (a.s) varisidir ve ilahi misyonunu Hz. Adem’den,Nuh’tan, İbrahim’den, İsmail’den, İshak’tan, Musa’dan, İsa’dan almıştır.Son olarak,Resul-u Kibriya’nın “Hüseyin bendendir ve ben de Hüseyin’denim.” ifadesiyle kendisini özetlediği Hz. Hüseyin (a.s), Kerbela’da bütün insanlık tarihinin sunumunu yapmıştır.

Hz. Hüseyin (a.s) bütün peygamberlerin mücadelesini, yaşam tarzını, ahlakını, irfanını, Allah’a olan kulluğunu,insanlara olan sevgisini, merhametini çok kısa bir zaman dilimi içerisinde bütün insanlara şehadetiyle hazırlamış ve sunmuştur.

Kerbela’da Hz. Hüseyin (a.s): “Ey insanlar, tutalım herhangi bir dine inancınız yok, tutalım kıyamet gününe de inanmıyorsunuz, üstelik cehennemden de korkmuyorsunuz, hiç değilse özgür ve yiğit insanlar olun” diye haykırıyordu. Özgür ve yiğit insan olmak insani bir erdemdir ve Kerbela’da Hz. Hüseyin (a.s) bizleri özgür olmaya davet ediyor.

İnsanlığın başındaki en büyük bela, kalbinde ve aklındaki esaret ve özgürlükten yoksun olmasıdır.

Düşüncelerini başkalarının yönlendirmesi, kalbinde ilahi olmayan dünyevi sevdaların peşinden koşması,insanı Kuran’ın tabiriyle yeryüzündeçakılı kılıyor. Hz. Hüseyin (a.s), yeryüzüne çakılıp kalan insanlığa, hiçbir şekilde bu toprak aleminden melekut alemine gitmeyecekmiş gibi, sanki hiç ölüm yokmuş gibi, hiç Allah yokmuş gibiyaşayanlaraşu mesajı veriyor:

“Özgür olun!

Kendinizi dünyanın ve nefsinizin zindanından kurtarın.”

Hz. Hüseyin (a.s), inancını, ahlakını, düşüncesini ve felsefesini Hz. Ali’den (a.s) miras almıştır. Emirü'l Müminin Ali (a.s) bir hadisinde şöyle buyuruyor:

“Allah seni hür yarattı. Kimselere kul olma, Allah’tan başka kimseye boyun eğme.”

Kerbela hadisesine bakıldığında, bir yandan şanlı ve onur dolu, direniş dolu,izzet ve özgürlük dolu bir mektebin açılış törenleri başlanırkenbir diğer tarafta ise maalesef nefsine ve dünyaya esir olmuş, kula kul olmuş, paraya kul olmuş, dünya malına esir olmuş insanların bu özgürlük fidanına karşı yaptıkları cinayetlerin dramatik halini görmekteyiz.

Kerbela madalyonunun bir yüzünde gözyaşı, diğeryüzünde ise matem ve yas vardır. İşte böylesine büyük bir özgürlük öğretmenini kaybetmenin getirmiş olduğu hüzün, böyle bir mektebi doğuruyor.

Diğer taraftan İnsan, tarihte böyle bir cinayetin yaşanmasından, Yezid’in Müslümanlara halife olma utancını bile yaşamayan, Yezit gibi birinin halife olmasından utanç duymayan arsız bir kitlenin varlığından utanç duyuyor. Hz. Hüseyin’i acımasızca şehit edildiği Âşura gününü bayram günü ilan edilmesinden, Peygamber Efendimizin (s.a.a) gam ve yas gününü Adem’in tövbesinin kabul edildiği gün, Nuh’un gemisinin karaya oturduğu gün, Yunus’un balığın karnından kurtulduğu gün, İbrahim’in ateşten kurtulduğu gün safsatalarıylabugünü bayram günü diye lanse etmeye çalışan cehalet abidesi bir kitlenin varlığından utanç duyuyor…

Diğer yandan milyonlarca Müslüman bütün bu acıları sanki bugün yaşanmış gibi kalbinde ve gönlünde ehlibeyt sevdasıyla, özellikle de Hüseyin sevdasıyla yaşayıp yanıp tutuşuyor.

Bu iki sahne Kerbela’da olduğu gibi günümüzde de yaşanıyor.Bir tarafta namaz kılan Yezit, diğer tarafta namaz kılan Hz. Hüseyin (a.s).

Görüntü itibariyle iki taraf daoruç tutuyor, ikisi de namaz kılıyor, ikisi de Kuran okuyor, ikisi de ibadet ediyor. Bu açıdan baktığımızda benzerlikler çok fazla fakat Kerbela hadisesinde bir furkan vardır.

Resulullah (s.a.a) Ehl-i Beyt'i bizlere furkan olarak tanıttı. Hz. Ali’nin(a.s) furkan oldu gibi, Hz. Hasan’ın (a.s) furkan olduğu gibi, Hz. Hüseyin’de (a.s) furkandır.

Ehl-i Beyt hak ile batılın ayrımıdır. Ashap şöyle diyordu: “Biz Peygamber Efendimizin (s.a.a) zamanında münafıkları ve müminleri Ali sevgisi ve Ali nefreti üzerinden tanırdık. Ali’yi sevenler mümin ve Ali’den nefret edenler ise münafıktı. Biz böyle ayırıyorduk.”

Peygamberimizden sonra  Ali’yi sevip de onun yanında olanlar, Ali’den sonra Hasan’ın yanında olup da onu sevenler ve Hasan’dan sonra da Hüseyin’in yanında olup onu sevenler iman ehli, sevmeyenler ise münafıklardı.

Tarihten günümüze kadar Hüseyin aşkını gözyaşında yaşatanlar, kalbindeki hüzün ve giydiği o siyah gömlekle, camilerdeki mersiyelerle, sokakta sine vurarak yaşatarak, Hüseyin’i sevenler ve yanında olmayı tercih edenlerdir.

Türk edebiyat tarihine bakıldığında ise, Hz. Hüseyin’in hakkında yazılmış onlarca makteli, yakılan ağıtları, Hz. Hüseyin’in mazlumiyeti hakkında nice edebi eserlerin bugüne miras olarak bırakıldığını görmek mümkündür.

Bu, sadece bir zümrenin, bir ırkın, bir mezhebin bağrının yanık olması ve Hüseyin sevdasıyla gözyaşı akıtması değildir.Bütün insanlık adına, insanlığın kurtuluşu için, kurtuluş gemisi olan, hidayet meşalesi olan Hz. Hüseyin’in (a.s) kıyamını diri tutmak ve ihya etmektir.Yezitlerin mümin gibi göründükleri zamanlarda, onların yüzlerinden maskelerini indirip, onların gerçek yezit olduklarınıgösterecek en önemli Furkan da Hüseyin sevgisidir.

Hüseyin’in matemi, mümin insanların ve aşıkların kalbindehiçbir zaman sönmeyecek bir kor ateş yakmıştır. Bu ağıt hiçbir zaman dinmeyecek, bu akan gözyaşlarından oluşan nehirler hiçbir zaman kurumayacaktır. Hüseynî okyanusa ulaşıncaya kadar bu gözyaşları akacaktır ve bunlardan oluşan Kevser havuzunda Kuran ve ehlibeyt bir araya gelecektir. Kuran ve Ehl-i Beyt'i ayırmayanlar ise o havuzun başında Livaü'l Hamd Bayrağı altında bir araya gelecektir.

Bizler Muharrem ve Safer aylarında, ehlibeyt sevdalıları olarak dünyanın dört bir yanındabütün ritüellerimizi ve geleneklerimizi giyimimizle, yaşantımızla, yiyeceğimiz ve içeceğimizle her şeyimizi Hz. Hüseyin (a.s)eksenli oluşturacağız.

Bu aylarda su içerken Hüseyin’i anıyoruz.

Bu aylarda yemek yerken Hüseyin’in mazlumiyetini unutmuyoruz.

Dünyadaki mazlumları unutamıyoruz;

Dünyadaki Yezitleri unutmuyoruz.

Bizler bu yas ve matem aylarında,edebiyatla, şiirle, mersiyelerle, ağıtlarla insanların kalbindeki var olan kin ve nefreti yıkamaya çalışıyoruz.

Hüseyin’e gözyaşı dökerken dünyadaki bütün mazlumların acısını kalbimizde hissediyoruz. Göğsümüzün üzerine vururken, Hüseynî aşkın kalbimizdeki o yangın ve kor halini bütün dünyaya haykırıyoruz.

Bizler Hüseyin’in (a.s) matemini yaşarken Peygamber Efendimize başsağlığı diliyoruz.Bizler Hüseyin’in (a.s) matemini yaşarken, Resulullah’ın (s.a.a) kızı Hz. Fatma’nın (s.a) ve Hz. Ali’nin (a.s) manevi huzurlarına gidip onlara baş sağlığı dileğinde bulunuyoruz. Zira bu musibet onlara yapılmış bir zülümdür, haksızlıktır.

Bizler bu ayda bir araya gelip Kur’ân-ı Kerim’i ihya ediyoruz. Kur’ân okuyarak Hz. Hüseyin’in diliyle Resulullah’ın (s.a.a) sünnetini anlatıyoruz. Yezit ve Yezit dostlarının diliyle anlatılan bir peygamber sünnetini kabul etmeyeceğimizi ilan ediyoruz.

Kerbela’da vefa vardı. Biz Kerbela’dan 72 yarenin Hz. Hüseyin’e olan vefasını öğreniyoruz.

Kerbela’da yaşanan insanlık tarihinin özetinin açılımını bu ayda yaşıyoruz.

Ümmetin nasıl yezitlerden kurtulacağını Hz. Hüseyin’den öğreniyoruz.

Kerbela’da cennetin yolunu görüyoruz. Çünkü Hz. Hüseyin’in kubbesi, altı cennete açılan bir kapıdır.

Muharrem ve Sefer aylarında Erbain gününe kadar Hz. Zeynep (s.a) ve İmam Zeyne'l Abidin’le (a.s) zahiri anlamda manevi esaret, gerçek anlamda ise özgürlük yürüyüşünün içerisinde tek bir halka ile Kerbela’ya doğru yürüyoruz.

Bizler Kerbela’dan Kufe’ye, Kufe’den Şam’a, Şam’dan da tekrar Kerbela’ya ve Mekke ile Medine’ye yürüyen o özgürlük kervanının ağıt ve gözyaşlarının tercümanı olmaya çalışıyoruz.

Biz Kerbela’da 6 aylık bir yavrunun nasıl vahşice oklandığının sahnelerini görüyoruz. O günden bu güne Myanmar’dan Filistin’e ve dünyanın birçok yerinde haksız yere emperyalizmin açtığı savaşlar ve fitneler sonucu nice çocukların canını kaybettiğini görüyor ve bunu Ali Asgar’le temsil ediyoruz.

Nice gençleri Ali Ekber ve Kasım’la, nice ak sakallı insanları Habip ve Müslim ile simgeliyoruz ve hayatımızın bütün aşamalarında 6 aylık Ali Asgar’den, 80 küsür yaşındaki Habip bin Mezahir’e kadar insanın bütün hayatında Kerbela’danalacak bir ders olduğunu biliyoruz ve bu dersi okuyor, şerh ediyoruz ve hayatımızı ona tatbik etmeye çalışıyoruz.

Kerbela’da bütün insanlar Kur’an-ı Kerim’in etrafında, Resulullah’ın (s.a.a) ve Hz. Hüseyin’in (a.s) etrafında birleşmeye, vefaya ve velayete davet ediliyor.Bu matemler, bu yaslar, bu gözyaşları sadece ve sadece bir insanın şehit olmasından dolayı yaşanan bir ağıt ve dram değil, çöken insanlığa yeniden can kazandırmak, yeniden bir diriliş yaşatmak, yeniden şahlandırmak için her yıl düzenlenen bir provadır.

Aslında bütün bunların tek amacı vardır o da Hz. Hüseyin’in (a.s) “Ben bu yozlaşmış ümmetin içerisinde ıslahı, emri bil maruf ve nehyi anilmünkeri ve Peygamber’in (s.a.a) sünnetinin ihyasını istiyorum.”cümlesinde saklıdır.

Hz. Hüseyin’in mesajını, onun yaşamını, onun yaşadığı olayları anarak, anlatarak, gözyaşı dökerek ve bütün ritüellerini hep beraber yaşayarak aslında bu mesajın bugün de ihtiyaç duyduğumuz kurtuluş reçetesi olduğunu anlatıyoruz. Bu nedenleehlibeyt dostları, Hüseyin (a.s) sevdalıları olarak, bu günlerde bu mesajlara hep birlikte dikkat edip bu bilinçle yaşamalıyız.

Yani hem dram, hem aklaniyet boyutunu, mesaj ve içeriğini birlikte yaşayarak Hüseynî ve Kerbelaî olmanın, Zeynebî olmanın yolunu aramalıyız. Bugün, insanlığın kurtuluşu için Hüseynî nüshayı ve Hüseynî metodu insanlara göstermeliyiz.Bunlar insanlığın kurtuluşu içindir. Bunlar, insanlığı yok etmeye azmetmiş azılı, cahil, mutaassıp, bağnaz, zalim, tekfirci, emperyalist, Siyonist ve diğer bütün güçlere karşı Hüseynî metotla hareket etmek ve yeryüzünde var olan milyarlarcamazlum insanıkurtuluşa götürecek bir yol haritası çizmektir. Resulullah’ın kendisi de Hz. Hüseyin’i bir kurtuluş gemisi olarak tanıtmış, “Dünya karanlıklara büründüğünde, Hz. Hüseyin (a.s) bir kurtuluş ve aydınlık meşalesidir.”diye buyurmuştur.

Bizler Peygamber Efendimizin (s.a.a) bizlere bırakmış olduğu bu meşaleyi elden ele, nesilden nesle ve kuşaktan kuşağa taşıyarak o karanlığı aydınlatmaya gayret ediyoruz.

Bu matem ve yaslar bunun içindir.

Nerede ve hangi mecliste olursak olalım, hangi mahallede ve şehirde olursak olalım,nereden bir Ya Hüseyin nidası geliyorsa orada hep birlikte bulunalım. O meclisler Hüseyin’in yası için, Hüseyin’in matemi için kurulan meclislerdir ve bizim aydınlanmamız içindir.

Biz hayata Besmeleyle başlar, Ya Hüseyin’le bitiririz.

Rabbimiz cümlemize hayatımızın başlangıcını besmeleyle başlayan ve bitişini Ya Hüseyin’le bitiren bir ömür nasip eylesin.