.
.

Ehlader Araştırma Bölümü

Sevgiye Dayalı İlişkiler

İslam’ın evvelemirde istediği aile, üyeleri arasında sevgiye dayalı irtibatın bulunduğu bir ailedir. Din önderleri, aile üyeleri arasında muhabbet ve sevgi dolu ilişkilerin sağlanması için her türlü çabayı sarf ederek bunu teşvik etmişlerdir. Bu çerçevede İmam Sadık (a.s) şiddetli evlat sevgisini, ilahi rahmetin sebeplerinden ve etkenlerinden biri olarak saymış; “çocuklarına çok sevgi besleyen kimsenin Allah’ın rahmet ve lütfuna mazhar olacağını” şu şekilde ifade buyurmuştur:

إِنَّ اللّٰهَ عَزَّ وَ جَلَّ لَيَرْحَمُ‏ الرَّجُلَ‏ لِشِدَّةِ حُبِّهِ لِوَلَدِه

“Yüce Allah, bir kişiye, çocuğuna olan şiddetli muhabbetinden dolayı merhamet eder[1].”

İslamî öğretilerde hatta çocuğu öpmenin bile uhrevi sevap ve mükâfatı vardır. Yüce Peygamberimiz (s.a.a) bu konuda şöyle buyurmuştur:

مَنْ‏ قَبَّلَ‏ وَلَدَهُ‏ كَتَبَ‏ اللّٰهُ‏ عَزَّ وَ جَلَّ لَهُ حَسَنَةً وَ مَنْ فَرَّحَهُ فَرَّحَهُ اللّٰهُ يَوْمَ الْقِيَامَة

“Kim çocuğunu öperse Allah onun için bir iyilik yazar ve kim çocuğunu sevindirirse Allah da kıyamet günü onu sevindirir[2].”

İmam Sadık (a.s) bu hususta şöyle buyurmuştur:

أَكْثِرُوا مِنْ‏ قُبْلَةِ أَوْلَادِكُمْ‏ فَإِنَّ لَكُمْ بِكُلِّ قُبْلَةٍ دَرَجَةً فِي الْجَنَّةِ

“Çocuklarınızı çok öpün; zira her öpücük karşısında sizin için cennette bir derece olacaktır[3].”

Çocuklara değer vermenin meyvelerinden biri de ilahi mağfiret ve rahmettir. Resulü Ekrem (s.a.a) şöyle buyurmuştur:

أَكْرِمُوا أَوْلَادَكُمْ‏ وَ أَحْسِنُوا أَدَبَهُمْ يُغْفَرْ لَكُم

“Çocuklarınıza ikramda bulunun ve edeplerini güzelleştirin ki mağfiret olunasınız[4].”

Aile ortamında üyelerin birbirlerine olan muhabbet ve sevgileri her ne kadar fazla ön plana çıksa da şu hususta dikkatli olunmalıdır: Aile üyelerine adaletli ve insaflı davranmayı sevgiye feda etmemek gerekir. Örnekle izah edecek olursak; eğer ebeveynin çocuklara gösterdiği sevgi adalet dairesinden çıkarsa, bu kıskançlık, aşağılık kompleksi, kişilik zafiyeti, beceriksizlik duygusu, ebeveyne ve diğer aile üyelerine küsmek, kin gütmek, ailenin diğer üyelerine düşman olmak gibi çok kötü sonuçlar doğurabilir. Hatta çocuklara adil şekilde davranmamak gelecekte ailenin temelini de sorunlarla karşı karşıya getirebilir. Bu yüzden Peygamberimiz (s.a.a), çocuklarından birini öpüp diğerini öpmeyen bir adamı gördüğünde onu uyardı ve: “Neden onlar arasında eşit davranmadın?” diye itirazda bulundu[5]. O hazret bir konuşmasında da Müslümanlara şu tavsiyede bulunmuştur:

اعْدِلُوا بَيْنَ‏ أَوْلَادِكُمْ‏ كَمَا تُحِبُّونَ أَنْ يَعْدِلُوا بَيْنَكُمْ فِي الْبِرِّ وَ اللُّطْف

“Nasıl ki aranızda iyilik ve lütufla adaletli şekilde davranmalarını istiyorsanız, siz de evlatlarınız arasında adaletli davranın[6].”

Elbette ayrımcılığın makul ve haklı bir gerekçesi varsa bu kabul edilir. Örneğin aile üyelerinden biri daha dürüst, daha disiplinli, daha dindar, daha çalışkan ve diğerlerine nazaran daha hizmetkârsa doğal olarak daha çok sevilir. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:

Ben Rabbimden hoş yüzlü ve güzel boylu çocuklar istemedim. Fakat Rabbimden Allah’a itaat eden ve O’ndan korkan evlatlar vermesini istedim ta ki onların Allah’a itaat ettiklerini gördüğümde gözüm aydınlansın[7].

* * *

Ebeveynle Ünsiyet

Ebeveyne ikramda bulunmak, onlara özel teveccüh göstermek ve ihtiyaçlarını temin etme yönünde çaba harcamak İslam’ın özellikle vurguladığı konulardandır. Onlara hizmet etmek cennete ulaşma vesilesi olarak tanımlanmıştır. İmam Sadık (a.s), dostlarından İbrahim b. Şuayb ismindeki şahsa şöyle buyurdu:

“Eğer yaşlı ve zayıf babanı sırtına alarak hacetini gidermesi için taşıman ve elinle lokma alıp onun ağzına bırakman gerekirse bunu yap. Bu iş senin yarınki cennetindir.”[8]

Bir genç, Peygamberin (s.a.a) huzuruna geldi ve şöyle arz etti: Ben Allah yolunda cihad etmeye çok meyilliyim ve bu iş için de gerekli güce sahibim. Hz. Resulullah (s.a.a) ona şöyle buyurdu:

“O halde bu işi yap. Şunu bil ki eğer Allah yolunda öldürülecek olursan gerçekte diri olursun ve Allah katında rızıklanırsın. Eğer bu yolda iken ölüm seni bulursa senin ecrin ve mükâfatın Allah’ın uhdesindedir. Eğer sağ-salim geri dönecek olursan tüm günahların bağışlanır ve dünyaya yeni gelmiş bir çocuk gibi [tertemiz] olursun. Genç, şöyle dedi: Ey Allah’ın Resulü! Yaşlı bir babam ve annem var; onlar bana alışmış ve kendilerinden ayrılmamı istemiyorlar. Resulü Ekrem (s.a.a) bunu duyunca şöyle buyurdu:

فَقِرَّ مَعَ‏ وَالِدَيْكَ‏ فَوَ الَّذِي‏ نَفْسِي‏ بِيَدِهِ‏ لَأُنْسُهُمَا بِكَ يَوْماً وَ لَيْلَةً خَيْرٌ مِنْ جِهَادِ سَنَة

“Ebeveyninle birlikte kal. Canımı elinde bulunduran [Allah]a yemin olsun ki onların bir gece-gündüz seninle olan birlikteliği bir yıllık cihattan daha hayırlıdır.”[9]

* * *

Ebeveyne İyilikte Bulunmak

Evlatlar ebeveynleriyle olan ilişkilerinde şu hususu dikkate almalıdırlar: Evlatla ebeveyn arasındaki rabıta, iki insan arasında olabilecek en önemli ilişki türüdür. Ebeveyn, çocuğun varoluş sebeplerinden sayılır. Yani evladın ebeveynine olan bağlılığı varoluşundan gelen bir bağlılıktır. Bu rabıta tek taraflıdır. Zira evlat asla baba ve annesinin varoluş sebebi olamaz. Yani baba ve annenin varlığı evladın varoluşuna bağlı değildir. Bu yüzden ebeveynin evlat üzerindeki hakları, evladın onlar üzerindeki haklarından kat-kat daha fazladır. Evladın ebeveynine karşı sorumluluğu, ebeveyninin evlat karşısındaki mesuliyetinden, mukayese edilmeyecek kadar daha fazladır. Örnek verecek olursak hiçbir evlat, anne-babasının, onun vücuda gelmesindeki sebebiyetini telafi edemez.

Bu yüzden Kur’an-ı Kerim, sürekli olarak evladın ebeveynine iyilik yapmasından söz etmiştir, adilane davranmalarından değil! Çünkü adalet bir şeyin hakkını tam olarak vermek anlamına gelir. Bu anlamda, bir evladın anne-babasına adil davranması imkânsızdır. Yani adaletin gereği, anne-babanın hakkını tastamam olarak telafi etmemizdir. Oysaki onların bizi vücuda getirme hakkını telafi etmemiz olanaksızdır.

 وَ اعْبُدُوا اللّٰهَ وَ لا تُشْرِكُوا بِهِ شَيْئاً وَ بِالْوالِدَيْنِ إِحْسانا 

“Allah’a ibadet edin ve hiçbir şeyi O’na ortak koşmayın. Anneye, babaya iyi davranın.”[10]

 قُلْ تَعالَوْا أَتْلُ ما حَرَّمَ رَبُّكُمْ عَلَيْكُمْ أَلاَّ تُشْرِكُوا بِهِ شَيْئاً وَ بِالْوالِدَيْنِ إِحْساناً

“De ki: “Gelin Rabbinizin size haram kıldığı şeyleri okuyayım: Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmayın; baba ve anneye iyilikte bulunun.”[11]

وَ قَضى‏ رَبُّكَ أَلاَّ تَعْبُدُوا إِلاَّ إِيَّاهُ وَ بِالْوالِدَيْنِ إِحْساناً إِمَّا يَبْلُغَنَّ عِنْدَكَ الْكِبَرَ أَحَدُهُما أَوْ كِلاهُما فَلا تَقُلْ لَهُما أُفٍّ وَ لا تَنْهَرْهُما وَ قُلْ لَهُما قَوْلاً كَريماً؛ وَ اخْفِضْ لَهُما جَناحَ الذُّلِّ مِنَ الرَّحْمَةِ وَ قُلْ رَبِّ ارْحَمْهُما كَما رَبَّياني‏ صَغيرا

“Rabbin, kendinden başka kimseye ibadet etmemenize, anne ve babaya iyilik etmenize hükmetti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlılık dönemine ulaşırsa, onlara “Of!” bile deme; onları azarlama ve onlara güzel söz söyle. Şefkatle onlara tevazu kanadını ger ve “Rabbim! Çocukken beni yetiştirdikleri gibi sen de onlara merhamet et” de.”[12]

Bu minvalde gelmiş olan ayetlerden çok iyi bir şekilde anlaşılmaktadır ki anne ve babaya iyilik, Allah’a kulluk etmekle ve şirkten uzak durmakla aynı kategoride zikredilmiştir. Ebeveynin İslam dininde öyle üstün bir yeri vardır ki onlara bakmak bile ibadet sayılmıştır. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:

“النَّظَرُ إِلَى‏ الْوَالِدَيْنِ‏ عِبَادَة” Anne ve babaya bakmak ibadettir.”[13]

* * *

Birkaç Hatırlatma

1. Nükte: İslamî ahlak sisteminde anne ve babaya iyilikte bulunmak mutlak anlamda bir değer değildir. Yani mutlak ve değişmez bir özelliğe sahip değildir. Bu yüzden eğer ebeveynin istekleri Allah’ın emri ile çelişecek olursa onları dinlememek gerekir. Elbette bu onlara karşı gayri ahlaki şekilde davranılması anlamına gelmez. Kur’an-ı Kerim bu hususta şöyle buyurmuştur:

 وَ وَصَّيْنَا الْإِنْسانَ بِوالِدَيْهِ حُسْناً وَ إِنْ جاهَداكَ لِتُشْرِكَ بي‏ ما لَيْسَ لَكَ بِهِ عِلْمٌ فَلا تُطِعْهُما إِلَيَّ مَرْجِعُكُمْ فَأُنَبِّئُكُمْ بِما كُنْتُمْ تَعْمَلُون

“İnsana, baba ve annesine iyi davranmasını tavsiye ettik. Eğer onlar, seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi bana ortak koşmaya zorlarlarsa, onlara itaat etme! Dönüşünüz banadır. Orada yaptıklarınızı size bildiririm.”[14]

2. Nükte: Kur’an-ı Kerim açısından anneye iyilik ve ikramda bulunmak, babaya oranla daha özel bir önem ve yere sahiptir. Bu yüzden bazı ayetlerde annenin çekmiş olduğu tahammülü güç olan zahmetler hatırlatılmıştır:

 وَ وَصَّيْنَا الْإِنْسانَ بِوالِدَيْهِ حَمَلَتْهُ أُمُّهُ وَهْناً عَلى‏ وَهْنٍ وَ فِصالُهُ في‏ عامَيْنِ أَنِ اشْكُرْ لي‏ وَ لِوالِدَيْكَ إِلَيَّ الْمَصير 

“Biz insana, ana babası hakkında tavsiyede bulunduk. Annesi onu, güçsüzlük üstüne güçsüzlük ile taşıdı. Onun sütten ayrılması, iki yıl içinde olur. Bana ve ana babana şükret diye (ona tavsiyede bulunduk). Dönüş, ancak banadır.”[15]

Peygamber Ashabında Kadınların Rolü Peygamber Ashabında Kadınların Rolü

İmam Seccad (a.s), bir hadisinde şöyle nakletmektedir:

“Bir şahıs Peygamberin (s.a.a) yanına gelip şöyle arz etti: “Ey Allah’ın Resulü! Yapmadığım hiçbir çirkin iş kalmamış. Acaba [yine de] tövbe için bir yol var mı?” Resulullah (s.a.a), ona; “Baban ve annenden hayatta olan var mı?” diye sordu. Adam; “Evet, babam hayattadır” dedi. Hz. Resulullah (s.a.a) buyurdu: “Git ona iyilikte bulun.” O şahıs gidince Hz. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: “Keşke annesi hayatta olsaydı!”[16]

3. Nükte: Anne-babaya iyilikte bulunmak sadece mümin ve Müslüman ebeveynle ilgili bir hüküm değildir. Hatta ebeveyni kâfir veya müşrik olsa bile Müslüman bir evladın onlara iyi davranması gerekir. İmam Sadık’a (a.s); “babası ve annesinin Ehlibeyt muhaliflerinden olduğunu” söyleyen birine o hazret şöyle buyurdu: “Onlara iyi şekilde davran.”[17] İmam Bakır (a.s) şöyle buyurdu:

ثَلَاثٌ‏ لَمْ‏ يَجْعَلِ‏ اللّٰهُ‏ لِأَحَدٍ فِيهِنَ‏ رُخْصَةً أَدَاءُ الْأَمَانَةِ إِلَى الْبَرِّ وَ الْفَاجِرِ وَ الْوَفَاءُ بِالْعَهْدِ لِلْبَرِّ وَ الْفَاجِرِ وَ بِرُّ الْوَالِدَيْنِ بَرَّيْنِ كَانَا أَوْ فَاجِرَيْنِ

"Üç konuda Yüce Allah hiç kimseye ruhsat vermemiştir: İyi de olsa kötü de olsa emaneti sahibine ulaştırmak, taraf iyi de olsa kötü de olsa ona verilen ahde vefa göstermek, iyi de olsa kötü de olsa anne-babaya iyilikte bulunmak.”[18]

 

- - - - - - - - - - - -


[1]     Men La Yehzuruhu’l-Fakih, c. 3, s. 482.

[2]     el-Kâfi, c. 6, s. 49.

[3]     Vesailu’ş-Şia, c. 21, s. 485.

[4]     Mekarimu’l-Ahlak, Hasan b. Fazl Tabersi, s. 222.

[5]     Bihar’ul Envar, c. 101, s. 92

نَظَرَ إِلَى رَجُلٍ لَهُ ابْنَانِ‏ فَقَبَّلَ‏ أَحَدَهُمَا وَ تَرَكَ الْآخَرَ فَقَالَ النَّبِيُّ ص فَهَلَّا آسَيْتَ بَيْنَهُمَا

[6]     Bihar’ul Envar, c. 101, s. 92.

[7]     A.g.e, s. 98.

[8]     el-Kâfi, c. 2, s. 162.

[9]     A.g.e, s. 160.

[10]    Nisa ,36.

[11]    En’am, 151.

[12]    İsra, 23-24.

[13]    el-Kâfi, c. 4, s. 240.

[14]    Ankebut 8, ayrıca bkz. Lokman 15.

[15]    Lokman ,14-15 ve bkz. Ahkaf 15.

[16]    Mevsuetu Ahadis-i Ehli’l-Beyt, Hadi Necefi, c. 12, s. 110, h. 15015.

[17]    el-Kâfi, c. 2, s. 162.

[18]    Vesailu’ş-Şia, c. 21, s. 490.