.
.
Ehlader Araştırma Bölümü
Rahmân ve rahîm Allah’ın adıyla
Yusuf Tazegün
Namaz dinin direği, kul ile Allah arasındaki en güçlü bağ ve insanı Allah’a ulaştıran kestirme yoldur. Mümin kul, namaz kılmasıyla tanınır ve kıldığı namaz onun Allah’a yaklaşmasını sağlayan miracıdır.[1]
Namaz Allah’la dostluk kurmanın yolu, Peygamber’in (s.a.a) gözünün nurudur.
Namaz Resulullah’ın (s.a.a) ilk ve son buyruğudur.
Namaz insanı kötülüklerden koruyan bir kalkan ve onunla günah arasındaki bir duvardır:
“(Resulüm!) Sana vahyedilen Kitabı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki, namaz, hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah’ı anmak elbette (ibadetlerin) en büyüğüdür. Allah yaptıklarınızı bilir.”
Muaviye b. Vehep, İmam Sadık’a (a.s) şöyle bir soru yöneltmektedir: “İnsanı Allah’a yaklaştıran ve Allah’ın da kullarının yapmasını en çok sevdiği amel hangisidir?” İmam buyurdu:
“Allah’ı tanımaktan sonra, namazdan daha faziletli bir amel yoktur.”
Eğer Hüseyin b. Ali’nin kıyam etmekteki hedefi; hakkı hâkim kılmak, Allah’ın dinini yaşatmak namazı toplumda canlı tutmak ve ceddi Resulullah’ın (s.a.a) dinini zalimlerin pençelerinden kurtararak bidatlerden temizlemek ise; kanlı Kerbela çölünde, düşmanın aralıksız saldırıları arasında son kılacağı “aşk namazı” ile bütün bu amaçlarını kalıcı kılmış olmuyor mu?
Kalbini tamamen Hüseyin (a.s) sevgisiyle dolduran, Ebu Semame-i Seydavi Aşura günü öğlen vakti düşmanın kuşatması altında İmam’ın huzuruna gelerek namaz vaktinin olduğunu hatırlatıyor, son defa mevlasının arkasında namaz kılıp, Rabbiyle görüşmek istiyor. Bu hatırlatmadan sonra İmam ona şöyle buyurdu:
“Sen namazı bana hatırlattın, Allah da seni namaz kılanlardan karar kılsın.”[2]
Hz. Hüseyin (a.s) ve arkadaşları düşmanın ok yağmurları arasında öğle namazını kıldılar. Birkaç yaran da namaz esnasında kanlar içinde kalarak yere yığıldılar ve sonra şehadet kanatlarıyla Rableriyle görüşmeye uçtular.
İmam’ın, ailesinin ve arkadaşlarının Aşura gecesinde kıldıkları namazlar, ettikleri münacatlar kulluk göstergesinin en güzel sahnelerindendir. İmam Hüseyin (a.s), namaza böylesine âşık olmayı, mabutla sırdaş olup, onunla konuşmayı babası Emirelmüminin’den öğrenmiştir. İbn Abbas, Sıffin savaşının en kızgın zamanında İmam’ın göğe bakarak bir şey beklediğini gördü ve şöyle sordu: “Ya Emirelmüminin! Niçin bu kadar endişelisiniz, bir şeyi mi bekliyorsunuz?” İmam buyurdu:
– Evet, namaz vaktinin girmesini bekliyorum. İbn Abbas dedi ki:
– Böyle önemli bir esnada savaşı bırakıp da namaz kılamayız. İmam buyurdu:
– Biz namaz için burada savaşıyoruz.
İmamlarımız, en zor şartlarda dahi namaza bu kadar önem vermekte ve en güzel şekilde yerine getirmekteler. Bundan da anlaşılan bizlerin rahat vakitlerimiz de bile namaz kılmayıp, önemsemememizin kesinlikle affedilemez olduğudur. O büyük insanları sevdiğimizi, onların yolunda ilerlediğimizi söyleyip, sonra da onların kanlarını vererek yaşatmaya çalıştıkları namazı, kılmadığımız ve yaşamımızda gereken yere koymadığımız takdirde acaba bu sevgi ve aşk ne kadar gerçekçidir.
Namaz kılmada, dua etmede ve Kur’ân okumada nasıl bir keyif saklıdır ki İmam Hüseyin düşmanın kalbine “ah” hasretini bırakarak, “Zillet bizden uzaktır” feryadıyla bu mesajı kanı ile tarihe yazılmıştır ve bütün insanlığa nasıl özgür olunması gerektiğini göstermiştir. Tasua günü ikindi vakti düşmanın hareket ettiğini ve çadırlara doğru gelerek savaşı başlatmak istediklerini gördü, kardeşi Hz. Abbas’ı çağırarak şöyle buyurdu:
“Git şunlarla konuş ve savaşı yarına ertelemeyi sağla. Bu gece Allah’ın huzuruna çıkıp namaz kılmak, dua etmek ve mağfirette bulunmak istiyorum. Gerçekten de Allah benim namaza nasıl âşık olduğumu bilmektedir. Ben Kur’ân okumayı, dua etmeyi ve Rabbimden bağışlanmayı dilemeyi çok seviyorum.”[3]
Demek ki namaz, dua ve Kur’ân okumak ne kadar büyük bir değere sahip ki, İmam sadece bunlar için, düşmandan savaşı ertelemelerini istiyor.
[1] Mizanu’l-Hikme, c. 5, s. 368.
[2] Biharu’l-Envar, c. 45, s. 21.
[3] Biharu’l-Envar, c. 44, s. 392.