.
.

Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de ve Hazreti Resulullah (s.a.a) ve onun pak Ehlibeyt’i (a.s) sözlerinde biz Müslümanları hep akla ve düşünmeye davet ederler.

أَفَلَا تَعْقِلُونَ

“Düşünmüyor musunuz?”[1]

Ki bu minvalde yüzlerce ayet vardır ki insanı düşünmeye davet eder.

Hazreti Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu:

اِنَّما يُدْرَكُ الْخَيْرُ كُلُّهُ بِالْعَقْلِ، وَ لا دينَ لِمَنْ لا عَقْلَ لَهُ

“Hayrın tamamı akılla anlaşılır ve aklı olmayanın dini yoktur."[2]

Yani biz Müslümanların en büyük vazifelerinden biri dinimizi ve inançlarımızı öğrenme ve imanımızı güçlendirme yolunda aklımızı kullanmamızdır.

Aklımızı kullanmadığımızdan dolayı da birçok yerde hatalar ve yanlışlar yapmaktayız.

Elbette ki şunu da kabul etmemiz gerekiyor ki bizler Müslümanız ve Müslümanlığın en belirgin özelliklerinden biri de teslimiyettir. Biz Kur’an, Peygamber ve Ehlibeyt’inin (a.s) emirlerine koşulsuz uymak mecburiyetindeyiz. Bizim buradaki kastımız ihtilaflı ve üzerinde tartışma olan konularda, dinin istismar edildiği ve bu vesileyle insanların kullanıldığı konularda insanın aklını kullanarak doğru olana ulaşmasıdır.

İslam ümmeti içerisinde sıklıkla ‘Aşure mi, Aşura mı? bayram mı, matem mi?’ konusu Muharrem ayı geldiğinde sıklıkla konuşulmaktadır.

Ehlibeyt (a.s) genel olarak ve İmam Hüseyin’i (a.s) özel olarak sevmek tüm İslam ümmetinin ortak sevgisidir. Ben İmam Hüseyin’i (a.s) sevmiyorum diyebilecek biri ancak Yezit (l.a) zihniyetinde olan biridir.

İmam Hüseyin (a.s) sevgisi Kerbela kıyamından sonra İslam coğrafyasını aşmış ve evrensel olmuştur. Birçok gayri Müslim İmam Hüseyin’i (a.s) kendine örnek almış ve birçok gayrimüslim Müslümanlığı seçmiştir.

İmam Hüseyin (a.s) sevgisi tüm Müslümanların ortak sevgisidir. Tabi ki mezheplerdeki temel inançlardan dolayı bu sevgi derece olarak farklılık da gösterebilmektedir. Şia mezhebine sahip olanlar İmam Hüseyin’i (a.s) İmam Hasan’dan (a.s) sonra İslam ümmetinin İmam’ı ve dolayısıyla yegâne halifesi bilmektedirler. İmam’ın (a.s) zamanın şartlarıyla konumu ne olursa olsun, asıl halife odur ve onun dışında başta olanlar hakkını yemişler ve zorla halife olmuşlardır. Bu noktada Ehlisünnet’in inancı ve düşüncesi İmamet konusunu kabul etmediklerinden dolayı farklıdır ve Kerbela olayına sadece Peygamberin (s.a.a) torununun zalimce ve vahşice katledilmesi yönüyle bakmaktadırlar. Dolayısıyla İmam Hüseyin (a.s) ve yareninin şehadeti tüm Müslümanları derinden üzen ve yaralayan bir meseledir.

O zaman nedir bu tartışma?

Biz bunu biliyoruz ki tarih boyunca Yezit ve Yezit zihniyeti devam etti ve maalesef hala devam etmekte ve devam edecektir. Bunun karşısında Hüseyin (a.s) ve Hüseyni duruş, Hüseyin'i bakış da devam edecektir.

İmam Hüseyin’i (a.s) şehit eden zihniyet, İmam Hüseyin’i (a.s) ve mesajını Kerbela’da defnetmek istemekteydiler ama tabi ki İmam Zeynulabidin (a.s) ve Hazreti Zeyneb’in (s.a) çabalarıyla bunu başaramadılar.

Daha sonra gelenler İmam Hüseyin’in (a.s) mesajını engelleyebilmek için ve Emevilerin Kerbela’da yaptıkları zulmü gölge altında bırakıp, unutturabilmek için zamanla birçok şeyi uydurdular ve kimisi uydurma hadisler şeklinde, kimisi de uydurma bilgilerle Müslümanların içinde yaygınlaştırdılar.

Hem Aşura gününe özel bazı olayların olduğunu uydurarak yaygınlaştırdılar ve hem de Aşura adının da tahrif edilmesi için normalde bir tatlı çeşidi olan Aşure’yi de Aşura ile bağdaştırdılar. Zamanla hem bu bilgiler ve hem de Aşure tatlısı Müslümanlar içerisinde maalesef ki yaygınlaştı. Tabi ki aşure tatlısına kimse karşı çıkmıyor, aşure tatlısıyla Aşura’nın gölge altında bırakılmaya çalışılmasına karşı çıkılıyor. Muharrem ayı dışında yapılan aşure tatlısı herkesin severek tükettiği bir tatlıdır. Muharrem ayında ve Aşura gününde de aşure tatlısı yapıp dağıtan Müslümanların çoğu da Aşura günü olan asıl olaylardan haberleri olmadığı için bilinçsizce bu geleneği sürdürmektedirler.

Aşure tatlısı tüm Müslümanlarda olmamakla beraber, Türkiye ve Balkanlarda yaşayan Müslümanların birçok yerde özellikle Muharrem ayında yaptıkları bir tatlıdır. Kesinlikle kabul etmediğimiz bir inanca göre Hazreti Nuh (a.s) büyük tufandan sonra elinde kalan malzemelerle bu tatlıyı yaptığı söylenmektedir. Aklıselim her insan bilir ki aşure tatlısı öyle basit bir tatlı değildir ve içinde birçok malzeme bulunduğundan dolayı lüks bir tatlı sayılır ve azıkları biten bir grubun yapabileceği bir tatlı değildir. Hazreti Nuh’un (a.s) o yolculuk sonrası böyle lüks bir tatlıyı yapabilme ihtimali çok düşüktür. Zaten bu inancın dayanacağı bir kaynak da yoktur ki uydurma olduğu açıktır.

Yine Emeviler tarih boyunca Aşura’yı çarpıtmak için birçok olayı da Aşura ile bağdaştırmışlardır ki bazıları şunlardır:

Hazreti Âdem’in (a.s) tevbesinin kabul olduğu gündür.

Hazreti Nuh’un (a.s) tufandan kurtulduğu gündür.

Hazreti Eyyub’un (a.s) hastalıktan iyileştiği gündür.

Hazreti İbrahim’in (a.s) Nemrut’un ateşinden sağ kurtulduğu gündür.

Hazreti Musa’nın (a.s) Kızıldenizden geçtiği gündür.

Hazreti Yakub’un (a.s) oğlu Hazreti Yusuf’a (a.s) kavuştuğu gündür.

Bunun gibi önemli olayların bugünde olduğuna dair uydurma rivayetler ve bilgiler mevcuttur.

Bu sadece bizim savunduğumuz bir konu değildir. Bu konuda Türkiye Diyanet Vakfı’nın İslam Ansiklopedisi kitabının 4. cildinin 25. sayfasında şöyle geçer:

“Âşûrânın menşeiyle ilgili bu iki yorum dışında bazı tarih, hadis ve fıkıh kitaplarında yer alan haberler, bu günü Hz. Âdem’in tövbesinin kabul edildiği, Hz. Yûnus’un balığın karnından çıkarıldığı, Hz. Mûsâ ve Îsâ’nın doğduğu, Hz. Süleyman’a mülkün verildiği, Hz. Dâvûd’un tövbesinin kabul edildiği, Hz. Peygamber’in geçmiş ve gelecek bütün günahlarının affedileceğine dair kendisine Allah tarafından teminat verildiği ve Mekke’den Medine’ye hicret ettiği gün olarak tavsif ederler. Ne var ki bunları ilmen doğrulama imkânı olmadığı gibi bir kısmının yanlışlığı da ortadadır. Meselâ Hz. Peygamber’in Medine’ye hicreti 10 Muharrem’de değil 12 Rebîülevvel’de gerçekleşmiştir. Bunun dışındaki rivayetlerin ise İsrâiliyat’a dayandığı kabul edilmektedir.”

Gördüğünüz gibi Diyanet İşleri Başkanlığı da bu bilgilerin yanlış olduğunu ve bu olayların Aşura günü olmadığını doğrulamıştır.

Uydurmalarla söylenmiş bunca olayların tam karşısında tüm Müslümanların ve tüm tarihçilerin, Müslüman ya da gayri Müslüman kesin ve net bir şekilde bildikleri ve kabul ettikleri bir Aşura olayı vardır. Şöyle ki;

Hicri 61. yılının Muharrem ayının 10. Gününde Hazreti Hüseyin (a.s) ve 72 yareni zamanın zalimlerine başkaldırmışlar ve binlerce zalim tarafından acımasızca katledilmişlerdir ve üstelik aileleri de esir edilmiştir.

Çok detayına girmeden zulme başkaldırış, İslam’ın ihyası, İslam ümmetinin ıslahını hedefleyen bu olay herkes tarafından bilinmektedir ve Müslüman ya da gayri Müslüman olsun herkesin yüreğini dağlamaktadır.

Yine Diyanet İşleri Başkanlığının yayınladığı İslam Ansiklopedisi kitabının 4. cildinin 25. sayfasında Aşura konusunda şu yazılmıştır:

“Âşûrâ’nın İslâm tarihinde siyasî bir yönü de vardır. Hz. Hüseyin’in 10 Muharrem 61’de (10 Ekim 680) Kerbelâ’da şehid edilmesinden sonra Şîa için bu tarih önem kazanmış ve Hz. Hüseyin’in intikamını alma ahdinin tazelendiği bir matem günü olmuştur. Şiîler’in her yıl olduğu gibi yas tutmaya başladıkları ve kıyamete kadar da süreceğini  vurgulamaktadırlar. Şiî-Fâtımî devletinin himayesinde devlet merasimleriyle icra edilmiş, daha sonra bu merasimler İran’da gelenek halini almıştır. Aşura'yı Müslümanların yas günü ilân etmesine karşılık Emevîler Kerbelâ faciasını unutturmak için bir vesile sayarak o günü âdeta bir bayram ilan etmişlerdi. Hatta Fâtımî Devleti’nin yıkılmasından sonra şenlikler düzenlenmiş, tatlı yiyecekler pişirilmiş ve bu konudaki bid‘atların haklı gösterilmesi maksadıyla çeşitli hadisler uydurulmuştur.”

Bu konuda da Diyanet İşleri Başkanlığı’nın görüşünün açık ve net olduğunu görüyoruz. Yani bu günün matem değil de bayram günü ilan edilmesi ve bazı rivayetlerin uydurulması açık ve net bir şekilde bir Emevi işidir.

Şimdi böyle kesin bir olay varken, tüm Müslümanların yüreğini parçalayan acı bir olay varken varsayımlarla söylenen ve Aşura olayı karşısında hiçbir değeri olmayan şeylerden dolayı bugünü bayram olarak mı kutlamak uygundur yoksa matem olarak geçirip İmam Hüseyin’i (a.s), kıyamını, mesajlarını anlamaya çalışmak mı daha uygundur.

Ey aklını kullanması gereken Müslüman kardeşim!

Hazreti Peygamber’in (s.a.a), meleklerin, tüm Peygamberlerin, tüm canlıların matem tutup gözyaşı döktüğü bir günde İmam Hüseyin’i (a.s) yâd edip anlamaya çalışmak mı gerekir farizalarla belli belirsiz şeylerden dolayı bayram etmek mi?

Müslüman akletmeli ve bu konuda da aklını kullanmalıdır.

Hazreti Peygamberin (s.a.a) ciğerinin parçalandığı, âlemin yas tutup ağladığı bugünde yas tutup ağlamak her Müslümanın yapması gereken bir tutumdur.

Hazreti Hüseyin’e (a.s) yas ve matem tutup ağlamak sadece Şianın bir tutumu değildir. Hazreti Peygamberle birlikte tüm Peygamberler de Hazreti Hüseyin’e (a.s) gözyaşı dökmüşlerdir.

Bir örnek olarak Ehlisünnet kaynaklarında zikredilen şu hadise dikkat edebilirsiniz:

Esma bint-i Ümeys şöyle naklediyor:

"Hz. Hüseyin (a.s) dünyaya geldiğinde, Resulullah (s.a.a) yanıma gelerek "Ey Esma, çocuğumu bana getir." diye buyurdu. Ben Hüseyin'i beyaz bir kundağa sararak Resulullah'a (s.a.a) verdim. Resul-i Ekrem (s.a.a) sağ kulağına ezan, sol kulağına ikamet okuduktan sonra, Hüseyin'i bana verdi ve ağlamaya başladı.

Esma diyor ki: "Resulullah'a (s.a.a) "Anam, babam sana feda olsun ey Allah’ın Resulü, ağlamanızın sebebi nedir?" diye sorduğumda, âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber "Bu çocuğuma (ağlıyorum)" diye cevap verdi. "Bu çocuk dünyaya daha yeni geldi" diyen Esma'ya, Hz. Peygamber "Ey Esma, bu yavrumu zalim ve azgın bir grup öldürecektir. Allah-u Teâla benim şefaatimi onlara nasip etmesin." diye cevap verdi. Daha sonra "Ey Esma, bunu kızım Fatıma'ya söyleme, çünkü o daha yeni doğum yapmıştır (ve bu haberi duymaya hazırlıklı değildir.)" buyurdu."

Bunun gibi nice rivayetler Hazreti Adem’in (a.s), Hazreti Musa’nın (a.s) vs. Hazreti Hüseyin’in (a.s) Kerbela olayını Cebrail vasıtasıyla öğrendiklerini ve İmam Hüseyin (a.s) gözyaşı döktüklerini vurgulamaktadır.

Aklıselim bir şekilde düşünen her Müslüman bugünün Aşura günü ve matem günü olduğunu kabul edecektir.

Açıkçası Aşura günü aşüre tatlısı yapıp dağıtmak, Aşura gününün şehidine hakaret olacaktır. Bunun yerine Hazreti Hüseyin (a.s) ve yareninin Yezit gibi bir zalime başkaldırışını hatırlatmak için ihsan verilebilir, yemek ve helva dağıtılabilir.

Bizler birer Müslüman olarak Hazreti Hüseyin’i (a.s), kıyamını, mesajlarını anlamak, anlatmak ve gelecek nesillere de bu mesajı ulaştırmak zorundayız ki hem İmam Hüseyin (a.s) ve mesajı unutulmasın ve tarih tekerrür ederek yeni Kerbelalar olmasın.

Biz asrımızda Yemen ve Filistin gibi Kerbelalar yeniden yaşıyorsak bu bizim Kerbela olayını ve mesajını anlamadığımız ve yaşatmadığımızın neticesindedir.

İmam Hüseyin (a.s) zamanın Yezidine itaat etmedi ve başkaldırdı, Müslümanlar da zamanın Yezitlerine (İsrail, Amerika ve onların kukla rejimleri) başkaldırmalıdırlar.

Selam olsun Hüseyin’e

Selam olsun Kerbela şehitlerine

- - - - - - - - - -


[1] En’am 32.
[2] Tuheff’ul Ukul. S. 54.