.

.

Ehlader Araştırma Bölümü

İnsanlık tarihi boyunca var eden (ler) ve var olanlar arasındaki ilişki tartışılagelmiştir. Bu da doğal olarak Tanrı-âlem-insan arasındaki bağlantıda kozmolojiye kilit bir rol vermektedir.

Yaratılışın mahiyetine dair oluşan merak, evrenin varlığa getirilmesi ile ilgili kozmik boyutta bir kısım teorilerin çıkmasına sebebiyet vermiştir. Bu noktada Antik dönemin en önemli filozoflarından biri kabul edilen Eflâtun, özellikle Timaios diyaloğunda kozmolojiye dair önemli tespitlerde bulunmaktadır. Timaios diyalogu, öz olarak Tanrı-evren-insan ilişkisini ve bunlar arasındaki varlık hiyerarşisini belirleyen üç adet metafizik makaleden oluşmaktadır. Devlet’in bir devamı niteliğindeki diyalog Atlantis mitiyle başlar, sonrasında göksel cisimleri anlatır.

Bunlar akıl, nefis ve küre şeklinde sıralanan Tanrı’nın ilk olarak yarattığı ikincil Tanrılar yani feleklerdir. İkinci makale dört elementin nitelikleri ve evrenin oluşundaki yerini tartışır. Üçüncü makale ise insanın yaratılması ile Tanrı ve Tanrı’nın ilk yarattığı felekler arasındaki ontik ve kozmik ilişki anlatılır. Timaios diyaloğunda Eflâtun, kaotik düzensizlikten uzak, evrenin bir yaratıcısı, yaşatıcısı ve düzenleyicisi olduğunu savunur. Eflâtun’un Tanrısı Demiurgos, ilkel kaos durumunu düzenli ve planlanmış bir kozmosa dönüştüren mitsel bir karakterdir.

Eflâtun’a kadar gelen süreçte Tanrı, evren ve insan ilişikli bağlamında felekler hakkındaki müktesebât Babilliler,Fenikeliler, Yahudiler, Persler, İslâm Öncesi Türkler ve Hellenistik dönemin düşünürleri tarafından tartışılagelmiştir. Bunlar daha çok mitolojik unsurlardan oluşan çeşitli varlığa gelme ya da getirilme teorileridir.

*  *  * 

Daha çok mitik, dinî ve ahlâkî yönüyle kendinden söz ettiren Grek düşüncesinde, Eflâtun’a kadar yaratılış ile ilgili çeşitli teoriler öne sürülmüştür. Evrenin yaratılışı ile ilgili teorilerde dikkat çeken husus, yaratıcı gücün varlığına olan inanç ve varlığın ondan çıkışının mutlaklığına bağlanmasıdır. Buranın doğal bir neticesi olan Tanrı âlem ilişkisinde insanın mikro evren olarak telakki edilmesi ise bilindik bir düşüncenin ilk merhalesi olarak kabul edilebilir.

İslâm kaynakları Eflâtun hakkında iki ayrı kategori üzerinden bilgilendirme yapmıştır. Bunlardan ilki malum olduğu üzere meşhur tabakât kitaplarından aktarılan bilgilerdir. Diğeri ise Kindî, Fârâbî, İbn Sînâ gibi filozofların eserlerinden aktarılan bilgilerdir. Bu ikinci tip kaynaklar Eflâtun’un felsefesini anlamak bakımından daha faydalıdır.Özellikle Fârâbî bu noktada yazdığı müstakil eserle onun anlaşılmasına önemli katkı yapmıştır.

Timaios Diyalogunun İçeriğine Dair

Eflâtun’un diyalogları içinde çalışma konumuzu ilgilendireni Timaios'tur. Bu diyalogda Eflâtun din-felsefe uzlaşısının bir denemesini de yapmak istemektedir. Eflâtun’un bilhassa Timaios’ta vurguladığı Tanrı kuramı dinsel düşünceler tarihinde özellikle de dördüncü yüzyıldan itibaren Hıristiyan teolojisi, İsmailliye Batinilik’i ve İtalyan Rönesans’ı üzerinde farklı biçimlerde de olsa etkide bulunmuştur.Bu dialogun içeriği Müslüman tabakât kitaplarında genel olarak şöyle geçer:

“Metafiziğe dair üç makaleden ibarettir. Bu kitapta Eflâtun âlemlerin tertibini zikretmiştir. Tabiat hakkındaki bölümlerde ise tabiat âleminin oluşunu, ondaki varlıkları, oradaki tanzimi, renkleri, onların terkibini, farklılıkları anlatmıştır.”

Şiirsel bir anlatım biçimi olarak mite başvurulan Timaios diyalogunda Eflâtun, duyumsanabilir fiziki âlemin bir başlangıcı olup kör bir tesadüfün ve akıl-dışı düzensiz zorunlulukların olduğu kaotik durumdan düzenleyici yaratıcı bir zekânın eylemiyle kozmos olarak biçimlendirildiğine değinir. Kurucu, düzenleyici, zanaatkâr ve evrenin babası olarak Demiurgos, idealar dünyasını rol-model alarak ezelî dört maddi öğeyi olumsal dünyanın annesi veya kapı olarak tanımlanan khorada biçimlendirerek maddi dünyayı oluşturmuştur. Ayrıca kurucu ilk neden olarak Tanrı, ölümlü varlıkların yaratımından sorumlu olan ikincil Tanrıları da yaratmıştır.

“Sokrates! İşte tam da bu nedenle, tanrıların var oluşları,dünyanın ortaya çıkışı gibi çok sayıda konuyla ilgili olarak birbirleriyle tam anlamıyla uyumlu ve her şeyiyle doğru açıklamalar yapamazsam buna şaşırma. Ancak yaptığım açıklama, akla uygun açıklamalardan biri olursa bu açıklamaları yapan kimsenin ve bu konuda karara varan sizlerin akla en yakın gelen şeyi kabul etmenize sevinmeliyim. Zaten daha fazlasını da bekleyemem.”

Kısacası Timaios, Eflâtun’un diğer eserlerinde nadiren görülen fiziksel, fenomenel dünya konusunu ele alır. Bu Timaios’u önemli kılan göz ardı edemeyeceğimiz bir unsurdur. Çünkü Eflâtun eserlerinde daha çok insan davranışları, siyaset, bilgi, sanat gibi konuları ele almıştır. Burada ise farklı bir üslûpla kozmoloji ya da kozmogoni konusuna eğilir. Timaios’ta dikkat çeken bir başka özellik ise, oluş ve Tanrı ya da tanrılar ile ilgili getirmiş olduğu açıklamalardır. Bunun gerçek anlamda bir teizmin göstergeleri olup olmadığı tartışmalıdır.

Timaios’ta Tanrı ve Felekler

Timaios’ta Tanrı ile beraber diğer tanrılardan bahsedilmesi dikkat çekicidir. Bunda Atina, İyonya ve Mısır öğretilerinin etkisi olabileceğini kabul etmekle beraber, bu husus ilâhî dinlerdeki melek inancının Eflâtun felsefesine yansımış şekli olarak da yorumlanabilir. Bunların Tanrı’dan sonra gelen ve evrenin düzen ve işleyişinden sorumlu tutulan varlıklar olduğunu söylemek suretiyle Tanrılar yerine, felekler ya da melekler ifadelerini kullanmak yanlış olmayacaktır.

Diyalog, Sokrates ile Timaios’un konuşması ile başlar. Timaios evren ve yaratılışı hakkında en yetkin kişidir. İlk soru doğal olarak evrenin ezelî mi sonradan mı var edilmiş olduğudur. Eflâtun bu konudaki görüşünü bazı mitsel hikâyeleri dercettikten sonra evrenin sonradan yaratıldığı kabulüyle neticelendirmektedir. Bu hâdis olma, doğal olarak onu yaratan bir yaratıcıyı da zorunlu kılmaktadır. Eflâtun’a göre bu evrenin yaratıcısını (baba) bilmek zordur, bildikten sonra ise başkalarına anlatmak daha da zordur. Yaratıcı, evreni ilksiz örnekten yaratmıştır.

Eflâtun, buraya kadar evrenin sonlu ve başlangıcı olduğunu, bununla birlikte bir yaratıcısı bulunduğunu vurgulamakta ve bunu kavramanın ve meseleyi felsefî anlamda izah etmenin zorluğuna değinmektedir.Bu aşamadan sonra asıl soruna, yani varlığın Yaratıcı’dan nasıl var olduğu sorusuna çözüm bulmak gerekir. Eflâtun meseleyi Timaios karakteri üzerinden şöyle anlatır:

“Evreni yaratan, varlığı neden yarattı? Çünkü yaratan iyidir, iyi olanda da hiçbir şeye karşı hırs uyanmaz. O, bundan dolayı her şeyin kendisine benzemesini ister. Evren düzeninin en esaslı ilkesi budur. O, düzenin her bakımdan iyi olduğunu düşünerek onu düzensizlikten düzene soktu. Lakin her şeyden üstün olanın yaratacağı nesnenin en güzel nesne olmamasına imkân yoktur. Biraz düşününce farkına vardı ki, gözle görünecek şekilde yaratılmış şeylerden, hiçbir zaman zekâsı olan bir bütünden daha güzel, zekâsız bir bütün çıkmaz. Bundan başka, hiçbir varlıkta ruh olmayınca zekâ bulunmayacağını da anladı. Bu düşüncenin sonunda zekâyı ruha, ruhu da bedene koydu ve evrene en mükemmel şeklini verdi. İşte bu vasıfla donatılmış evrenin bir ruhu, bir zekâsı olduğunu Tanrı’nın yarattığı bir canlı olduğunu söylemek gerekir.”

Mitik dilde evrenin canlı olduğunu söylemek onun akla ve kendiliğinden hareket edebilmek yeterliğine sahip olduğu anlamına gelir. Evrenin akla sahip olduğunu söylemek de temelde onun davranışının düzenli olduğu anlamına gelir. Evrenin canlı bir yaratık ve akıl sahibi olduğunu söylemek onun davranışının düzenli olduğu şeylerin rastgele olmayıp en iyiden yana oldukları anlamına gelir.

Bu bakımdan Eflâtun, Yunan dünyasına özgü olan kaostan kozmosa geçiş fikrini ve hiçbir şeyin hiçlikten, yokluktan yaratılamayacağını söylemektedir. Elbette Eflâtun da kendisinden önceki düşünürlerden veya mitolojik anlatılardan farklı bir yön bulunur.

Bu yön, evrenin düzenli bir kozmos olarak inşa edilmesi sürecinde aktif ve fail bir rol oynayan Tanrı fikrinden ileri gelir. Eflâtun’da görülen Tanrı fikri tragedyaların insan biçimli Tanrı söylemlerinden ve doğa filozoflarının insanın yapıp ettiklerinden ve içinde bulunduğu sosyo-kültürel dünyadan kopuk Tanrı kavrayışlarından farklı bir mahiyete sahiptir.

Eflâtun’un ifadeleri akla doğrudan sudûr sürecini getirmektedir. Evrendeki oluş ona göre de akıllara bağlanmakta, İlk Yaratan bu vasfa sahip olmakla varlığa, varlığını vermekte ve bunlar ruh sahibi olarak iyiliğin kaynağından çıkmaktalar. Bu bakımdan İslâm filozoflarının metafiziği ile mukayese edildiğinde Eflâtun’un İslâm filozoflarına kaynaklık ettiği söylenebilir. Ona göre Tanrı, varlığı zorunlu olanı; evren de Tanrı’dan sudûr eden hâdis ve mümkün varlığı temsil etmektedir. Evren, varlığını Tanrı’dan aldığı için en mükemmel şekle sahip, aklı ve ruhu olan canlılık vasfına haiz yüce bir varlıktır.

Eflâtun bu ifadelerin devamında evrenin gözle görülür tek bir canlı varlığa benzediğini iddia etmiştir. Eflâtun’a göre tek bir gök ve iki canlı vardır. Biri Tanrı diğeri ise her şeyi içine alan evren.Filozof, evrenin varlığa gelmesini bir sürece bağlamaktadır. Eflâtun’a göre Tanrı, önce ateş ve toprağı yaratıcı unsur kılmış; bunların arasına da orantılı olarak su ve havayı koymuştur. Bu uyum, maddesel bir göğü meydana getirmiştir. Onun şekline gelince, ona en uygun şekil olarak da küreyi belirlemiştir.Timaios’un Demiurgos tarafından yaratılan bu ilk tanrısal küresi, bir, eşsiz, ebedî, tam, küresel ve homojen bir bütündür.

“Yapıcısı, onun (evrenin) başka şeylere muhtaç olmaktansa kendi kendine yetmesinin daha iyi olacağını düşünmüştü. Hiçbir şeyi ne tutmayı, ne de itmeyi ona gerekli kıldı. Onun için ayaklar yahut hareket etmeye yarayan başka organlar yaratmadı. Ona bünyesine uygun bir hareket, yedi hareketten akla, zekâya en çok yarayan hareketi verdi. Böylece onu kendi üzerinde olduğu yerde döndürdü ve ona dairesel hareketi verdi. Böylece Tanrı kendini düşünerek evreni kusursuz bir cisim yaptı. Ortasına bir ruh koydu, onu evrenin dışı dâhil her yana yaydı. Böylece Tanrı; daire şeklinde, biricik, kusursuzluğu ile başka hiçbir şeye ihtiyaç duymayan, bilgisi ile kendine yeten bir gök kurdu.”

Ona göre ruhun kuruluşu bitince, tene ait her şey konulmuş, ruhla ten birbirine bağlanmıştı. Böylece, ortasından ta uçlarına kadar göğün her tarafına yayılan, onu dışarıdan daire şeklinde çeviren ve kendi üzerinde dönen ruh, bundan sonra gelecek zamanların devamlı ve sakin hayatının Tanrılık başlangıcı olur. Böylece bir yandan göğün gözle görünür vücudu, öte yandan da gözle görünmeyen, fakat akılla ahenge bağlı olan, akıl ve ölmezlik sahibi varlıkların en kemâle ermişi tarafından yaratılmış şeylerin en kemâle ermişi olan o ruh doğmuştur.

 Evrenin ruhu ile insan ruhunu dairesel harekette birleştiren Eflâtun, yaratılış ve amaç olarak her ikisinin de kemâle ermek istediğini ve kemâl sahibi bir Yaratıcı’da varlık bulduklarını söylemektedir. Bu kemâl ya da ölümsüzlük, ölümsüzlüğün taklidi olan zamanın yaratılmasına sebep olmuştur. Ama bu zaman, geçmişi, şimdiyi ve geleceği kapsayan, oldu, olacak gibi bir süreci içine almaz.

Eflâtun’a göre Tanrı zamanı korumak için gök cisimlerini yaratmış, her birini belli bir konuma yerleştirerek, sayılan zamandan sayılamayan zamana giden bir dairesel süreç meydana getirmiştir. Sudûr sürecindeki kozmolojik hiyerarşiyi anımsatan, Gazzâlî’nin filozof iddiaları bakımından önemli olan ve kökeninde Hermes’in olduğu bu tasnif Eflâtun’un kozmolojiye dair görüşlerinin İslâm felsefesine tesir ettiğine dair önemli bir göstergedir.

Eflâtun Timaios diyaloğunda şu ana kadar Yaratıcı, âlem ve ruh arasındaki ilişkiyi zaman ve mekân üzerinden açıklamıştır. Evrenin dairesel hareket ettiğini söyleyen filozof, hareket ile hareket ettirenin, ontolojik eşitsizlik ve nedensellik bağlamında birbirinden ayrı olduğunu iddia eder. Bu ikisi Eflâtun’a göre gereklidir.

Hareket daima bir hareket ettiriciye bağlıdır. Bunlar aynı cins değillerdir. Evren daire şeklinde olduğu için tabiî olarak hareket eder. Bu hareket cisimleri birbirine sıkıştırır ve asla boşluğa müsaade etmez. Bütün mevcudat, dört unsurun boşlukları sıkıştırarak meydana getirdiği nispetiyle varlıklarını alırlar.Eflâtun’un evren sisteminde boşluğun varlığına yer olmadığı hususu, işleyiş bakımından benzer şekilde özellikler barındıran insan vücudu için de geçerlidir.Onun mikro evren insan ile makro evren kâinat arasındaki benzerlikten müteşekkil bir karşılaştırma yapması dikkat çekicidir.

Sonuç

Timaios'ta Eflâtun fizik-metafizik, madde-ruh ilişkilerinden hareketle din-felsefe uzlaşısının bir denemesini yapmak istemiştir. Diyalog, Tanrı, bütün olarak evren ve insan ilişkisi üzerine kurulmuştur. Mitlere bağlı kalınsa da her şeyi yaratan yaşatan ve düzenleyen Demiurgos adında bir Tanrıdan bahsedilmektedir. Demiurgos ilkel kaos durumunu düzenli ve planlanmış bir kozmosa dönüştüren mitsel bir karakterdir.

Eflâtun, bu Tanrının yarattığı ilk varlığın ikincil Tanrılar olduğunu söylemekte ve bunlara Tanrısal vasfa haiz özel görevler vermektedir. Bunlar Tanrı’dan sonra gelen ve evrenin düzen ve işleyişinden sorumlu tutulan varlıklardır. Bu haliyle Tanrılar yerine, felekler ya da melekler ifadelerini kullanmak yanlış olmayacaktır. Varlığa ait bu iki aşamanın insanla ilişkisi, insanın varlığından ötürüdür. İnsan ruh ve bedeniyle Tanrı ve evrene bağlıdır. Evrenin ruhu ile insan ruhu dairesel hareketle birleşir, yaratılış ve amaç olarak her ikisi de kemâl sahibi bir Yaratıcı’da varlık bulmak isterler. Bu yaratıcı filozofa göre her şeyi sonsuz aşk ve sevgisi ile birbirine bağlamakta, kendisine benzetmek isteyerek kemâle ulaştırmayı arzu etmektedir.