.
.
Ehlader Araştırma Bölümü
Emniyetin Sağlanması
Çocukların ve evlatların eğitiminde dikkat edilmesi gereken ve çocukların temel ihtiyaçlarından olan noktalardan bir diğeri, emniyetlerinin sağlanmasıdır. Öyle ki çocuklar, içlerindekini dışa vururken, yeteneklerini ve yaratıcılıklarını ortaya çıkarırken korku ve endişeye kapılmamakla kalmamalı, özgürlük ve rahatlık duygularına da sahip olmalıdırlar. Çünkü çocukta korku ve emniyetsizlik duyguları, cesaret, cüret ve yaratıcılığını yok eder. Aynı şekilde ebeveynin ve eğitimcilerin tenkitlerinden ve isteklerinden korkması ve endişe duyması, çocuğun hiçbir işe ve yeni bir girişime kalkışmamasına sebep olur. Her zaman duygularını bastırmak zorunda kalır. Bu durum çocukları ve gençleri keşif, icat ve yaratıcılıktan alıkoyar ve onlarda psikolojik sorunlara ve dengesizliğe yol açar.
Resulullah (s.a.a) ve Mâsûm İmamlar (a.s) bu emniyeti çocuklar, ergenler, gençler ve hatta çalışanlar için oluşturuyorlardı. Öyle ki genel olarak çalışanları, duygularını özgürce ifade ediyorlardı. Çalışanları, onlar hakkında böyle hissettiği için İmamlar (a.s) Allah’a şükrediyorlardı. İmam Seccad’dan (a.s) bir rivayette şöyle nakledilmiştir:
“İmam iki kez hizmetlisine seslendi, hizmetçi cevap vermedi. Üçüncü kez seslendiğinde cevap verdi. İmam “Evladım, benim sesimi duymadın mı?” diye buyurdu. Hizmetçi “Evet, duydum” dedi. İmam “Öyleyse neden bana cevap vermedin?” diye buyurunca hizmetçi “Çünkü senden âmândaydım” dedi. İmam buyurdu ki: “Hizmetlimi benden âmânda kılan Allah’a hamd ve şükürler olsun.”[1]
Bu rivayet, İmam’ın hizmetçisine olan davranışını anlatsa da hizmetçi, İmam’ın ailesinden biri ve evladı hükmünde sayılıyor. Çünkü her zaman İmam’ın evinde yaşıyor, İmam’ın onunla muaşereti var ve şöyle de diyebiliriz ki eğer İmam’ın kendi hizmetlisine davranışı böyleyse, hizmetçi tamamen emniyet içerisindeyse ve rahatlıkla niyetini söyleyebiliyorsa kendi evlatlarına ve çocuklarına daha evla olarak böyle bir emniyet sağlayacaktır. Zira kölelerle kıyaslandığında çocukların sorumluluğu daha fazladır ve cevaplanmalıdır.
Mâsûmlar (a.s) çalışanları için emniyet sağlıyor, onların bu duyguya sahip olmasından hoşnut oluyor ve Allah’a şükrediyorlardı; ama bununla da kalmıyor, bazen istemeden çalışanlarının korkmasına ve rahatsız olmasına sebep olurlarsa veya herhangi bir sebeple çalışanlarında korku oluşursa rahatsız oluyorlardı:
*
“Süfyân-ı Sevrî, İmam Sâdık’ın yanına gitti ve İmam’ın rahatsız olduğunu gördü. Öyle ki yüzünün rengi değişmişti. Rahatsızlığının sebebini sordu. İmam buyurdu ki: “Ev halkını çatıya çıkmaktan men etmiştim. Eve girdiğimde çocuklarımdan birinin bakıcısı da olan hizmetçinin, kucağında çocuğumla merdivenlerden çıktığını gördüm. Hizmetçi beni görünce huzursuz olarak kendini kaybetti ve çocuğum elinden düşerek öldü.” İmam, sonra şöyle buyurdu: “Rengimin değişmesi evladımın ölmesinden dolayı değil[2] , hizmetçinin korkmasına sebep olduğum içindir.” Sonra İmam, hizmetçisine iki kez şöyle buyurdu: “Sen özgürsün ve senin günahın yoktur.”[3]
Emniyet ihtiyacı, insanın temel ihtiyaçlarındandır. Özellikle de insanın başkalarına daha fazla bağımlı olduğu ve pek kendiliğinden bağımsız olmadığı çocukluk ve ergenlik dönemlerinde bu ihtiyaç daha fazladır. Bu yüzden ebeveynler ve eğitim işiyle uğraşanlar, çocukların korkmasına ve endişe duymasına sebep olmamalı ve her zaman onların emniyet dayanağı ve desteği olmaya çalışmalıdırlar. Çünkü çocuklar, her zaman ebeveynlerini ve ebeveyn hükmünde sayılan eğitimcileri dayanak olarak görürler. Ebeveynin dayanak olması iki aşamadır; alt aşama ve üst aşama. Alt aşama; sadece ebeveynin varlığıyla olur, çocuk ve ergen onların varlığıyla huzurlu ve emniyetli hisseder. Üst aşama ise; ebeveynlerin çocuklarına doğru davranması sonucunda hâsıl olur. Mâsûmlar (a.s), emniyet hissinin bu iki aşamasına da dikkat etmişlerdir. Peygamber’den (s.a.a) rivayet edilen siyerde çocuklar için emniyet oluşumunun ilk aşamasını görmek mümkündür:
Zeyd bin Harise, Peygamber’in (s.a.a) satın aldığı, Peygamber (s.a.a) risaletle görevlendirilene kadar onunla yaşayan bir köleydi. Zeyd’i İslâm’a davet etti ve o da Müslüman oldu. Bu haber Zeyd’in babası Harise bin Şerahil Kelbî’ye ulaştığında Mekke’ye geldi ve Ebu Talib aracılığıyla Peygamber’e (s.a.a) ya evladımı bana sat, ya bedava veya fidye karşılığında özgür bırak diye mesaj yolladı. Peygamber (s.a.a) “Zeyd istediği yere gitmekte özgürdür” diye buyurdu. Harise, Zeyd’in elinden tutarak “Evladım, kendi aslına ve şerefine katıl” dedi. Zeyd ise “Ben Allah Resulü’nden ayrılmıyorum” dedi. Harise “Kendi aslını ve soyunu bırakıp Kureyş’in kölesi mi oluyorsun?” dedi. Zeyd ikinci kez “Ben Allah Resulü’nden ayrılmıyorum” dedi. Harise rahatsız oldu ve ondan berî olduğuna ve artık evladı olmadığına dair Kureyş’i şahit tuttu. Bu sırada Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu:
“Şahit olun! Zeyd benim evladımdır. Ben onun varisiyim ve o da benim varisimdir.”[4]
Bu siyerde, Resulullah (s.a.a), Zeyd’in babasının bu yaptığı sonucunda dayanağı ve emniyeti olmadığını hissedebileceğini anlayınca hemen kendini ona dayanak olarak tanıtıyor ki Zeyd, eskiden olduğu gibi mutlak güvenle yaşamına devam edebilsin. Her ne kadar daha önce Peygamber (s.a.a) amelde Zeyd’in babası konumunda sayılıyorduysa da zahirde Zeyd, Harise’nin oğluydu. Harise zahirde de olsa onu dayanaksız bıraktı ve Peygamber (s.a.a) bu zahirî dayanaksızlığı ve sığınaksızlığı da telafi etti.
Diğer taraftan Mâsûmlar (a.s) çocukların eğitiminde (derece olarak sonra olsa da) daha fazla ve temel etkiye sahip olan, evlatlara sevginin üst aşamasına da mutlak teveccüh göstermişlerdir. Bu teveccüh, çalışanlarına davranışlarında kâmilen müşahede edilmektedir. Zira Mâsûmlar (a.s) böyle teveccüh etmeselerdi, onlar için böyle bir emniyet oluşmazdı. Çalışanlar asla bu şekilde duygularını gösteremezler ve kalplerindekini söyleyemezlerdi.
Bu davranışın bariz bir örneği, Peygamber’in (s.a.a) kendisinden zina izni isteyen gençle ilgili siyerde görülmektedir. Ebu İmame şöyle diyor:
“Kureyş’ten bir genç Peygamber’in (s.a.a) yanına geldi ve şöyle arzetti: “Ey Resulallah! Bana zina izni ver.” Peygamber’in (s.a.a) etrafındakiler ona saldırarak, böyle konuşmaktan men ettiler. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: “Yakına gel.” Genç yaklaştı. Sonra Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: “Acaba birinin annenle zina yapmasından hoşlanır mısın?” Arzetti ki: “Allah’a andolsun ki hayır.” Peygamber (s.a.a) buyurdu: “Başkaları da böyle bir şeyden hoşlanmaz.” Sonra şöyle buyurdu: “Kızınla zina yapılmasından hoşnut olur musun?” “Allah’a andolsun ki hayır” dedi. Peygamber (s.a.a) buyurdu: “Başkaları da hoşlanmaz. Acaba kız kardeşinle zina yapılmasından hoşnut olur musun?” “Allah’a andolsun ki hayır” diye cevapladı. Peygamber (s.a.a) buyurdu: “Başkaları da hoşlanmaz. Ya halanla?” Genç “Allah’a yeminle hayır” dedi. Peygamber (s.a.a) “Başkaları da hoşlanmaz. Acaba bunun teyzenle yapılmasından hoşnut olur musun?” diye buyurdu. “Allah’a andolsun ki hayır” dedi. Peygamber (s.a.a) buyurdu: “Başkaları da hoşlanmaz.” Sonra Peygamber (s.a.a) elini gencin üzerine koydu ve şöyle buyurdu: “Allah’ım, bu gencin günahını bağışla, kalbini temizle ve avret yerini koru.” Ravi diyor ki ondan sonra o gencin bu tür işlere yöneldiğini görmedim.”[5]
Bu rivayetin önemli olan noktası şudur: Eğer o genç Peygamber (s.a.a) tarafından emniyet ve sükûnet hissetmeseydi ve Peygamber (s.a.a) de diğerleri gibi ona sert davransaydı, asla böyle bir istekte bulunmaya cesaret edemezdi. Öyleyse şüphesiz bu cesaret, gencin Peygamber’i (s.a.a) tanımasıyla, onun diğerlerine benzememesiyle ilgilidir. O, başkalarına niyetlerini söyleme iznini veren bir kimsedir. Eğer makul olursa olumlu cevap verir ve eğer makul olmazsa delil sunarak istekte bulunanı, açıklama yaparak ikna eder.
Bu tür davranışlara bir başka örnek, İmam Hasan’ın (a.s) siyerinde görülmektedir:
İmam Hasan’ın (a.s) bir koyunu vardı. Bir gün koyunun ayağının kırılmış olduğunu gördü. Köleye kimin böyle yaptığını sordu. Köle “Ben yaptım” dedi. İmam “Neden böyle yaptın?” diye buyurdu. Köle “Sizi üzmek için” diye cevap verdi. İmam tebessümle şöyle buyurdu: “Ben seni mutlu edeceğim.” Onu özgür bıraktı ve ona hediyeler verdi.[6]
Kölenin gerçek maksadı İmam’ı (a.s) rahatsız etmek olmayabilir ama bu siyer, İmam’ın emrindekilerin bu şekilde İmam’a (a.s) davranabilecek kadar kendilerini emniyette hissettiklerini göstermektedir. İmam da (a.s) karşılık olarak gerçek isteklerini, yani kulluktan ve kölelikten azat edilmeyi onlara bağışlamaktadır.
Burada iki noktaya dikkat edilmesi gerekir. Biri, bu ruhsal-psikolojik emniyetin oluşturulması, çocuk olan evlatlar ve emir altındakilere mahsus değildir. Siyerlerden anlaşıldığı üzere insanın tüm emrindekilere ve irtibat içinde olduklarına, kalplerindekini rahatlıkla söylemeleri için güven verilmelidir. İkincisi, bu güvenin sınırı amelin özüdür veya ebeveynlere, eğitimcilere ve emir altındakilere bağlıdır ya da mübah, müstehap ve mekruh emirlerdir ve vacipler ve haramlar sınırına gelindiğinde, artık harama amel etmek ve vacibi terk etmek caiz değildir. Haramlar ve vacipler hakkında da sadece ibraz etmek (apaçık etmek) caizdir. Nitekim Peygamber’in (s.a.a) Kureyşli gence verdiği tepkisinde görüldüğü gibi niyetin dışa vurumunda hiçbir men söz konusu değildir, ama iş amele dökülürse böyle müsamaha gösterilmeyecektir ve tepki gösterilecektir.
*
Çocukların ve emir altındakilerin emniyetinin sağlanması birkaç açıdan önemlidir:
1- İnsanın diğerleriyle ve emrindekilerle uygun bir ilişki kurabilmesi için onlarda güven duygusunu oluşturması gerekir. Böylece söyleyeceklerini rahatça dile getirebilmeli ve işlerini güvenle ve huzurla yapabilmelidirler.
2- Emniyet ve huzur duygularına sahip olan çocuk ve ergen, rahatça inançlarını ve düşüncelerini ibraz edebilir. Bunun sonucunda düşüncesinde veya inancında bir yanlışlık veya hata varsa ebeveynleri veya eğitimcileri tarafından düzeltilecek ve doğru inanç ve düşünceleri de kuvvetlendirilecektir.
3- Bu duygu çocuklara ve ergenlere keşif, yaratıcılık ve icat ortamı sağlayacaktır. Çünkü korku ve emniyetsizlik duygusu her zaman insanın ilerlemesinin önünde bir engeldir ve onu bağımlı ve iradesiz hâle getirmektedir.
4- Korku ve emniyetsizlik, düşünce ve keşfin yıkılmasına ve gerilemesine yol açmakta, psikolojik ukdelere dönüşerek insanda birçok sorunu ortaya çıkarmaktadır.
- - - - - - - - - - -
[1] Meclisî; Bihâru’l-Envâr, C. 46, s. 56.
[2] İmamın “Rengimin değişmesi evladımın ölümünden dolayı değil” buyurmasının açıklanması gerekir. Bu söz, İmam’ın evladına sevgisizliği ve ilgisizliği anlamına gelmemektedir. Onlar evlatları veya bir yakınları ölmeden önce onların selameti için dua ediyorlardı. Eğer bir hastalıkları varsa Allah’ın dergâhında şifa bulmaları için ağlıyorlardı da; ancak ölümlerinden sonra artık ağlamıyor ve Allah’ın rızasına razıyım diyorlardı.
[3] Meclisî; Bihâru’l-Envâr, C. 47, s. 24.
[4] Meclisî; Bihâru’l-Envâr, c. 22, s. 215.
[5] İbn-i Hanbel; Müsned, C. 5, s. 256; Haysemî; Mecmau’z-Zevâid ve Menbau’l-Fevâid, C. 1, s. 129.
[6] Şerif el-Kureşî, Bâkır; Hayâtu’l-İmâmi’l-Hasan bin Ali (a.s), C. 1, s. 292.