.
.

Ehlader Araştırma Bölümü

 

 Rahmân ve rahîm Allah’ın adıyla

Musa Aydın

Ayetullah Hamanei konuşmalarının birinde Muharrem ayında düzenlenen matem merasimlerinin taşıması gereken üç önemli özelliği şöyle sıralıyor:

1- Bu merasimler İmam Hüseyin (as) ve Ehlibeyt hanedanına yönelik insanların duygu yönünü güçlendirmelidir. Çünkü bu duygusal bağ oldukça önem arz ediyor.

2- Bu merasimler, Aşura olayı hakkında dinleyicilere sağlam ve net bilgiler verebilmelidir. Yani bu merasimler katılımcıları tefekküre sevk etmeli ve “Biz buraya geldik, matem tuttuk, ağladık. Peki, ne için ve nedendi bütün bunlar? Olay nedir? İmam Hüseyin’e ağlamamızın nedeni, felsefe ve hikmeti nedir?” İmam Hüseyin neden Kerbela’ya geldi? Aşura hadisesini meydana getirdi?” diye sormalı ve bu meclislerden bunların cevabını alarak ayrılmalıdır.

3- Bu meclisler aynı zamanda dini öğretiler hakkında da katılımcıların hem bilgi hem de iman ve inanç yönünü güçlendirecek potansiyele sahip olmalıdır.

Bir diğer konuşmasında bunları şöyle özetlemektedir: “Matem merasimlerinde Aşura olayının ruhuna odaklanmalıyız; sadece olayın zahiri boyutuyla ilgilenip onu tasvir etmekle yetinmemeliyiz.”

Evet, bu direktifler doğrultusunda bu yazımızda, İmam Hüseyin’e ağlamanın ne kadar faziletli olduğunun yanı sıra neden ve hangi şartlarla birlikte bu fazilet ve değere sahip olduğunu kısaca açıklamaya çalışacağız.

Önce fazilet ve değeriyle ilgili birkaç hadis:

Bununla ilgili hadisler burada anlatamayacağımız kadar çoktur ama biz sadece birkaç örnekle yetiniyoruz.

Resulullah’tan (saa) nakledilen bir hadiste şöyle buyurmaktadır:

النبوي (صلى الله عليه وآله) قال: كل من بكى منهم على مصاب الحسين أخذنا بيده وأدخلناه الجنة. يا فاطمة كل عين باكية يوم القيامة إلا عين بكت على مصاب الحسين فإنها ضاحكة مستبشرة بنعيم الجنة.

“Ey Fatıma! Ümmetimden kim Hüseyin’in (as) musibetine ağlarsa, onun elinden tutup cennete dâhil ederiz. Ey Fatıma! Kıyamet günü her göz ağlayacaktır; Hüseyin’in musibetine ağlayan hariç; o gülecek ve cennet nimetiyle mutlu olacaktır!”[1]

Hz. Emirü’l-Müminin Ali’den de (a.s) şöyle nakledilmiştir:

في حديث الأربعمائة قال أمير المؤمنين (عليه السلام): كل عين يوم القيامة باكية، وكل عين يوم القيامة ساهرة إلا عين من اختصه الله بكرامته، وبكى على ما ينتهك من الحسين وآل محمد (عليهم السلام).

“Kıyamet günü her göz ağlayacaktır ve kıyamet günü her göz uykusuz kalacak; Allah’ın değer verdiği ve Hüseyin’e ve Ehlibeyt’e yapılan hürmetsizliğe ağlayan göz hariç.”[2]

 
İmam Cafer Sâdık (a.s):

نَفَسُ الْمَهْمُومِ لَنَا الْمُغْتَمِّ لِظُلْمِنَا تَسْبِيحٌ ، وَ هَمُّهُ لِأَمْرِنَا عِبَادَةٌ.

“Bize yapılan zulüm ve haksızlığa kederlenen kimsenin nefesi tesbih/zikir sayılır ve bizim durumumuza üzülen kimsenin üzüntüsü ibadettir.”[3]

İmam Cafer Sâdık (a.s):

مَا مِنْ عَيْنٍ أَحَبَّ إِلَى اللَّهِ وَ لَا عَبْرَةٍ مِنْ عَيْنٍ بَكَتْ وَ دَمَعَتْ عَلَيْهِ وَ مَا مِنْ بَاكٍ يَبْكِيهِ إِلَّا وَ قَدْ وَصَلَ فَاطِمَةَ وَ أَسْعَدَهَا عَلَيْهِ وَ وَصَلَ رَسُولَ اللَّهِ وَ أَدَّى حَقَّنَا...

"İmam Hüseyin'e ağlayan gözden ve dökülen gözyaşından daha değerlisi yoktur Allah katında. Ona ağlayan kimse, Fatıma'ya (a.s) iyilik yapmış ve onu mutlu etmiş olur. Aynı şekilde Resulullah'a (s.a.a) iyilik etmiş ve biz Ehlibeyt'in hakkını eda etmiş olur..."[4]

Şimdi gelelim bu gözyaşlarının neyi ifade ettiğine ve hangi durumda bu kadar değerli olduğuna…

Bu gözyaşları her şeyden önce imanımızın göstergesidir. Evet, Allah’a, Resulü’ne ve ahiret yurduna inanan bir kimse, İmam Hüseyin hakkındaki Kur’ani ve Nebevi naslardan haberdar olacak ve onlara ilgi duymayacak, onları üzen şeye üzülmeyecek, rahatsız olmayacak, gözleri yaşarmayacak, bu mümkün mü? Böyle olmayan bir kimse cidden imanını sorgulamalıdır.

Bakın hadislerde ne diyor:

Resulullah (s.a.a):

اِنَّ لِقَتْلِ الْحُسَیْنِ علیه السّلام حَرارَةً فى قُلُوبِ الْمُؤ منینَ لا تَبْرُدُ اَبَداً.

“Hüseyin’in şehadeti, müminlerin kalbinde öyle bir (muhabbet ve aşk) ateşi icat eder ki asla soğumaz!”[5]

Demek ki gözyaşı imandan kaynaklandığında ve kalpteki muhabbet ve merhametin bir göstergesi olarak coşup geldiğinde değer taşır, sadece geçici ve rastlantı icabı bir duygusallıkla değil.

İmam Hüseyn’in (a.s) kendisi de şöyle buyurmuştur:

أنَا قَتیلُ العَبَرَةِ لایذکُرُنی مُؤمنٌ الا استَعبَرَ

“Ben, gözyaşının şehidiyim; beni anan her müminin gözleri yaşarır.”[6]

Demek ki iman ve İmam Hüseyin arasında sıkı bir bağ vardır.

Hz. Emirü'l-Müminin Ali (as) da şöyle buyurmuştur:

إنّ اللّه َ تعالى اطَّلَعَ إلَى الأرضِ فَاختارَنا ، و اختارَ لَنا شِيعَةً يَنصُرُونَنا ، و يَفرَحُونَ لِفَرَحِنا ، و يَحزَنُونَ لِحُزنِنا ، و يَبذُلُونَ أنفُسَهُم و أموالَهُم فِينا ، فاُولئكَ مِنّا و إلَينا و هُم مَعَنا في الجِنانِ.

"Şüphesiz ki Allah yeryüzüne bakıp (insanlardan) bizi seçti ve bizim için de öyle taraftarlar seçti ki onlar bize yardım eder, sevincimizle sevinir, üzüntümüzle üzülürler; (gerektiğinde) canlarını ve mallarını bizim uğrumuza feda ederler; onlar bizdendir; istikametleri bize doğrudur ve onlar cennette bizimle beraber olacaklardır!"[7]

Görüldüğü gibi Ehlibeyt’in gerçek takipçilerinin birkaç belirleyici özelliğini bir arada zikrediyor. Bu da demek oluyor ki bunlar aslında birbirini tamamlayan sıfatlardır. Öyle olduğu zaman her birisi gerçeklik özelliği taşır, aksi takdirde biri samimi olmazsa diğerleri de ona benzer, ya da birisi olmadığında diğerleri de kolay kolay olmaz.

Buna benzer bir hadis İmam Cafer Sâdık’tan (as) nakledilmiştir. Evet, İmam (as) Mesme’ Kurdin adında bir talebesine bazı şeyleri anlatırken ezcümle şöyle buyurmuştur:

رَحِمَ اللَّهُ دَمْعَتَکَ أَمَا إِنَّکَ مِنَ الَّذِینَ یعَدُّونَ فِی أَهْلِ الْجَزَعِ لَنَا وَ الَّذِینَ یفْرَحُونَ لِفَرَحِنَا وَ یحْزَنُونَ لِحُزْنِنَا وَ یخَافُونَ لِخَوْفِنَا وَ یأْمَنُونَ إِذَا أَمِنَّا.

“Allah senin gözyaşına merhamet etsin. Şüphesiz sen bizim için figan edenlerden, bizim üzüntümüz için üzülen, bizim sevincimiz için sevinen, bizim maruz kaldığımız korkuyla korkan, bizim güvende olmamızla kendini güvende hisseden kimselerdensin.”[8]

Bu hadis de yine Ehlibeyt’e gözyaşının, üzüntü ve sevincin, derin bir muhabbet, aşk ve merhametin ürünü olduğunu ortaya koymaktadır.

İmam Cafer Sâdık’ın (a.s) ashabından olan Mufazzal, İmam’ın ailesiyle birlikte İmam Hüseyin’e ağladığını görünce, “Ey Mevlam! Bu gözyaşlarındaki (fazilet/sevap) nedir?” diye soruyor. İmam şöyle cevap veriyor: “Sayılmayacak kadardır, eğer hakikat ve gerçeklik üzere olursa.”[9]

İmam Muhammed Bâkır’ın (a.s) da buyruğu şöyledir:

لَیسَ مِنْ عَبْدٍ یذْکَرُ عِنْدَهُ أَهْلُ الْبَیتِ فَیرِقُّ لِذِکْرِنَا إِلَّا مَسَحَتِ الْمَلَائِکَةُ ظَهْرَهُ وَ غُفِرَ لَهُ ذُنُوبُهُ کُلُّهَا إِلَّا أَنْ یجِی‌ءَ بِذَنْبٍ یخْرِجُهُ مِنَ الْإِیمَان.

“Bir kulun yanında Ehlibeyt’ten bahsedilir ve onun da bizim hatırlatılmamızla kalbi yumuşar (gözleri ağlar) ise, melekler onun sırtını okşar ve bütün günahları bağışlanır; onu imandan çıkaracak bir günah işlerse o başka.”[10]

İmam Rıza (a.s):

یَا ابْنَ شَبِیبٍ إِنْ سَرَّکَ أَنْ تَکُونَ مَعَنَا فِی الدَّرَجَاتِ الْعُلَی مِنَ الْجِنَانِ فَاحْزَنْ لِحُزْنِنَا وَ افْرَحْ لِفَرَحِنَا وَ عَلَیْکَ بِوَلَایَتِنَا فَلَوْ أَنَّ رَجُلًا أَحَبَّ حَجَراً لَحَشَرَهُ اللَّهُ مَعَهُ یَوْمَ الْقِیَامَةِ.

“Ey Şebib’in oğlu, cennetin yüce derecelerinde bizimle birlikte olmak istiyorsan, bizim üzüntümüzle sen de mahzun ol, sevincimizle sen de sevin ve bizim velayetimize sarıl (bizi kendine veli ve imam bil). Zira birisi gönlünü bir taşa bile kaptırsa, Allah-u Teâla onu kıyamet günü o taşla birlikte haşreder.”[11]

        

Yine İmam Rıza (a.s) meşhur Ehlibeyt şairi Di’bel Huzâi’ye hitaben şöyle buyurdu:

يا دِعبِلُ! اِرْثِ الحُسَيْنَ عليه السّلام فَاَنْتَ ناصِرُنا وَ مادِحُنا ما دُمْتَ حَيّاً فَلا تُقصِرْ عَنْ نَصْرِنا مَا اسْتَطَعْتَ.

“Ey Di’bel! Hüseyin’e mersiye (şiiri) söyle; Şüphesiz ki sen ömür boyu bizim yardımcımız ve meddahımızsın. O halde gücün yettiği kadar bize yardım etmekten geri durma!”[12]

Görüldüğü gibi hadislerde ağlamanın yanında, iman ve muhabbet vurgusu ön plana çıkmaktadır. Bu demektir ki gözyaşına değer veren, İmam Hüseyin'e ve ulvi hedeflerine inanmak ve sevmek, doğal olarak da İmam Hüseyin'e ve hedeflerine düşmanlık besleyenden nefret etmek, uzak durmaktır. Aslında gözyaşı bütün bunların ispatı ve imzası konumundadır.

İmam Rıza’nın (as) Di’bel’e söylediği söz de oldukça önemli ve anlamlıdır. Zira İmam mersiyeyi sırf ağlama ve ağlatma amaçlı olduğunu değil, bunun Ehlibeyt’e ve onların ulvi hedeflerine yardım olduğunu vurguluyor ve hiçbir zaman bu yardımdan geri durmamasını öğütlüyor.

Vurgulanması gereken bir başka nokta ise şudur ki İmam Hüseyin meclisleri ve ona ve musibetlerine yukarıda değindiğimiz şartlarla ağlamak, içinde tevbe ve geçmişten pişmanlığı da barındırmaktadır. Yani insanın kalbini yumuşatarak, gönül bağını İmam Hüseyin’e bağlayarak, onun sevmediği, razı olmadığı şeylere gafletle bulaştığını fark edip bunun mahcubiyetini yaşatır ve derin bir pişmanlık duymasına ve bir daha tekrar etmemeye azmetmesine vesile olur. Bu da İslami öğretilerimizde bize tanıtılan tevbenin aynısıdır. Demek ki bu meclislerin Hüseyni ve manevi atmosferi, İmam’ın ve vefalı, kadri yüce ashabının olağanüstü nuraniyyeti özellikleri ve güzellikleriyle aşina olmak, insanın değişim ve dönüşümünü hızlandırmakta ve insanın ruhunu onların ruhuna bağlamaktadır. Her Hüseyni meclis yeni Hürler yaratma potansiyeline sahiptir şüphesiz. Takdir edersiniz ki böyle bir değişim ve dönüşüme vesile olan meclislere ve bu değişim ve dönüşümün göstergesi ve imzası olan gözyaşına Allah’tan başka kimse değer biçemez.

Üstad Şehit Mutahhari de bu konuda şöyle demektedir:

 "Halkın gözyaşları, (bazılarının sandığı gibi) Ehlibeyt ve Hz. Fatıma'nın (sa) gönlünü teselli etmek için değildir. Amaç, Hüseyin bin Ali'nin (as) ruhunun bir parıltısının ruhumuza yansımasıdır. Eğer onun için gözyaşı döküyorsak, ruhumuzun Hüseyin'in ruhuyla aynı ahenkte olması, ruhumuzun Hüseyin'in ruhu ile birlikte (yüceliklere) uçabilmesi içindir. Onun azminden, gayretinden, özgürlüğünden, imanından, takvasından, şecaatinden bir zerre bile olsa bize yansıması içindir. İşte böyle bir gözyaşına değer biçilemez. Eğer denilmişse ki bir sinek kanadı kadar bile olsa, bir dünya kadar değer taşır, inanın ki bu doğrudur. Hüseyin'e (as) uyum sağlamak ve ona tabi olmak için dökülen gözyaşı böyle olmalıdır."

Son olarak büyük arif ve Allah velisi Merhum Ayetullah Behçet’in güzel bir kelamıyla noktalayalım. Diyor ki:

“Ağlamak, gayb ile gönül bağı kurulmasının nişanesi ve vesilesidir. İmam Hüseyin’in ziyaretinde, ziyarete girmek için kapıda durup giriş izni istediğimizde “Gözünüz yaşarırsa bilin ki izin verilmiştir.” diye geçiyor kaynaklarda. Demek bu gözyaşı bizi gayba bağlıyor, melekûta bağlıyor, ötelere bağlıyor.”

Yüce Rabbimiz, Hüseyn’in marifetini aklımızdan, muhabbetini kalbimizden, bu marifet ve muhabbetin ispatı ve imzası olan gözyaşını gözümüzden ve Hüseyni rengi hayatımızdan hiç eksik etmesin inşallah.

 

- - - - - - - - - - -


[1] Meclisi, Bihârü’l-Envâr, c. 44, s. 293

[2] Meclisi, Bihârü’l-Envâr, c. 10, s. 103

[3] Kuleyni, el-Kâfi, c. 2, s. 226

[4] İbn-i Kavleveyh, Kâmilü'z-Ziyârât, s. 168

[5] Nuri, el-Müstedrek, c. 10, s. 318

[6] Sadûk, el-Emâli, s. 118

[7] Âmidi, Ğurerü'l-Hikem, Hadis: 3554

[8] Meclisi, Bihârü’l-Envâr, c. 44, s. 289

[9] Meclisi, Bihârü’l-Envâr, c. 53, s. 23

[10] Kuleyni, el-Kâfi, c. 8, s. 101

[11] el-Emâli -Şeyh Saduk-, s.112

[12] Meclisi, Bihârü’l-Envâr, c. 53, s. 23