Bismillâhirrahmânirrahîm

Tevrât’ta Hz. Mûsâ (a.s)

Tevrât’ın hemen hemen tamamı Hz. Mûsâ’nın (a.s) ve önderliğini yaptığı İsrâîloğulları’nın tarihinden ibarettir. Yaşadığı döneme ait diğer kaynaklarda kendisinden bahsedilmemekte ve Kitâb-ı Mukaddes’de onun dışında bu adı taşıyan başka bir kimse bulunmamaktadır. Tevrât, Hz. Mûsâ’yı (a.s) peygamberlerin en büyüğü olarak takdim eder.[1] Bu husus, Yahûdî âmentüsünde bir iman esası olarak yer almıştır.

Mûsâ adının İbrânîce’deki karşılığı Moşeh olup, kelimenin menşei tartışmalıdır. Tevrât’ta nakledildiğine göre, Firâvun’un kızı onu sudan çıkardığı için kendisine bu adı vermiştir. [2] Buna göre Moşeh kelimesi İbrânîce’de, çekip çıkarmak anlamına gelen ve Esk-i Ahîd’de nâdiren kullanılan m-ş-h (=maşah) kökünden gelmektedir. [3] Öte yandan Firâvun’un kızı İbrânîce konuşmadığı için Mûsâ kelimesine Tevrât’ta belirtilen anlamı vermiş olamaz. Dolayısıyla söz konusu türetme doğru kabul edilmemektedir.

Arap dilcileri de Mûsâ kelimesinin menşeini tartışmışlardır. Kelimenin aslının İbrânîce su anlamındaki mu ve ağaç anlamındaki şa’dan oluşan Moşa olduğu, su ve ağacın yanında veya sudaki bir sandık içinde bulunduğu için Hz. Mûsâ’ya (a.s) bu adın verildiği belirtilmektedir.

Tevrât’a göre Hz. Mûsâ (a.s), Levi kabilesinden Amram ve Yokebed’in oğludur. Mısır’da doğmuştur. Şeceresi, Ya‘kûb oğlu Levi oğlu Kehat (Kohat) oğlu Amram oğlu Mûsâ olup, Amram babasının kız kardeşi Yokebed ile evlenmiş (Yahûdî inancına göre o dönemde hala ile evlenmek yasak değildi), bu evlilikten Miryam, Hz. Hârûn (a.s) ve Hz. Mûsâ (a.s) dünyaya gelmiştir. Buna göre Hz. Mûsâ’nın (a.s), hem annesi, hem babası Levi soyundandır. Üç kardeşin en büyüğü Miryam ve en küçüğü de Hz. Hârûn’dan (a.s) üç yaş küçük olan Hz. Mûsâ’dır (a.s). [4]

Hz. Mûsâ (a.s) , İsrâîloğulları’nın ağır baskı altında tutulduğu ve erkek çocuklarının nehre atılarak öldürüldüğü bir zamanda doğmuştur. [5] Bu baskı döneminde Levi evinden bir adam, bir Levi kızıyla evlenmiş ve Hz. Mûsâ (a.s) dünyaya gelmiştir. [6] Her ne kadar Hz. Mûsâ’nın ablası Miryam’dan [7] ve abisi Hz. Hârûn’dan (a.s) bahsediliyorsa da Tevrât’ın bu ifadesinden, Hz. Mûsâ’nın (a.s) ilk çocuk olduğu anlamı çıkmaktadır.

Hz. Mûsâ’nın (a.s) ailenin üçüncü çocuğu olduğu hâlde, ilk çocukmuş gibi takdim edilmesi Amram’ın, Miryam ve Hz. Hârûn’un (a.s) annesini boşayıp, daha sonra tekrar evlendiği ve bu evlilikten Hz. Mûsâ’nın (a.s) doğduğu yahut Amram’ın biri Miryam ve Hz. Hârûn’un (a.s), diğeri Hz. Mûsâ’nın (a.s) annesi olmak üzere iki kadınla evli bulunduğu şeklinde yorumlanmıştır. Fakat Tevrât’ta Amram’ın iki kadınla evli olduğu belirtilmemekte; Hz. Mûsâ (a.s) ilk çocuk olarak nitelendirilmemekte ve onun doğumunun mûcizevî oluşu nakledilmemektedir. Yahut Amram eşinin hamile olduğunu görünce yüce Allah’a yalvarmış ve kendisine İsrâîloğulları’nı kurtaracak bir çocuğunun olacağı bildirilmiştir. Annesi, çok güzel olan oğlunu [8] öldürülmekten kurtarmak için üç ay gizlemiş ve daha sonra sazdan bir sepeti harç ve ziftle sıvamış; çocuğu içine koyup nehre bırakmış ve Miryam uzaktan onu gözlemiştir. Firâvun’un kızı yıkanmak için nehre indiğinde çocuğun içinde bulunduğu sepeti görüp aldırmış; İbrânîler’in çocuklarından olduğunu bildiği hâlde onu sevmiş ve himaye etmiştir. [9]

Yine Firâvun’un Hz. Mûsâ’yı (a.s) evlâtlık olarak alan kızı Thermuthis’tir. Fakat onun kral II. Thoutmes’in karısı meşhur kraliçe Hatshepsut olup olmadığı tartışılmaktadır. Firâvun’un kızı evli fakat çocuksuzdu. Bu sebeple çocuğu evlât edinmeye karar vermiş; ancak hemen saraya götürmeyip, başka bir yerde belli bir yaşa gelinceye kadar kalmasının uygun olacağını düşünmüştür. Firâvun’un kızı onu kendi çocuğu olarak göstermek için hamile gibi davranmıştır. Çocuğu emzirmek için birçok Mısırlı kadın çağırmış; fakat Hz. Mûsâ (a.s) onların sütünü emmemiştir. Tevrât’a göre bu esnada Miryam gelmiş; çocuk için İbrânî bir kadın bulabileceğini söylemiş; Hz. Mûsâ’nın (a.s) annesini getirmiş ve Hz. Mûsâ (a.s) tekrar annesine kavuşmuştur. Üç veya dört yaşında sütten kesildiğinde, annesi onu Firâvun’un kızına götürmüş ve o da çocuğu evlât edinip adını Mûsâ koymuştur. [10] Böylece öldürülmesi emredilen çocuk, bu emri verenin sarayında prens olmuştur. Kız, Hz. Mûsâ’yı (a.s) babası Firâvun’a götürerek tahtın vârisi olmasını önermiş ve kralın kucağına oturtmuştur. Kral onu kucaklamış; tacını başına koymuş; ancak çocuk krallık tacını atıp çiğnemiş ve bu da Mısır için müstakbel bir kötülüğün işareti sayılmıştır. 

Kitâb-ı Mukaddes’te belirtildiğine göre, Hz. Mûsâ (a.s) kırk yaşında iken Delta’nın doğusuna gönderilmiş ve bu vesile ile kardeşleri olan İsrâîloğulları’nı ziyaret etmiştir. Hz. Mûsâ (a.s) bir Mısırlı ile kavga eden İbrânî asıllı bir kişiye yardım ederken kaza ile Mısırlı’yı öldürmüş; ertesi gün yine bir kavgaya şahit olmuş ve aynı İbrânî, Hz. Mûsâ’nın (a.s) bir Mısırlı’yı öldürdüğünü açıklayınca, Firâvun Hz. Mûsâ’nın (a.s) öldürülmesini emretmiş ve o da Medyen’e kaçmıştır. [11]

Medyen’de bir kuyu başına varan Hz. Mûsâ (a.s), Medyen kâhininin kızlarına yardım ederek hayvanlarını sulamış, bunun üzerine Medyen kâhini Hz. Mûsâ’yı (a.s) çağırmış ve yanında çalışmasını istemiştir. Hz. Mûsâ (a.s) kırk yıl orada kalmış [12]; onun kızlarından Tsippora ile (Sefora = Zipporah) evlenmiş ve Gerşom ile Eliezer adında iki oğlu olmuştur. [13]

Hz. Mûsâ (a.s) Medyen’de iken başta Mısır kralı olmak üzere kendisini öldürmek isteyenlerin hepsi ölmüştür. [14] Hz. Mûsâ (a.s) beraber yetiştiği kişilerden biri II. Ramses’in tahta geçişinden sonra önemli bir mevkiye gelmiş ve böylece Hz. Mûsâ’nın (a.s) Mısır’a dönüp yönetimle görüşme şartları oluşmuştur. Diğer taraftan İsrâîloğulları üzerindeki baskı devam etmiş ve yüce Allah onlara acımıştır. Hz. Mûsâ (a.s), Medyen’deki ikâmetinin kırkıncı yılında [15] Horeb dağı çevresinde kayınpederinin sürüsünü otlatırken dağda gördüğü ateşten yüce Allah veya O’nun meleği tarafından kendisine seslenilerek peygamber seçildiği bildirilmiş ve İsrâîloğulları’nı kurtarmak için Firâvun’a gitmekle görevlendirilmiştir. Hz. Mûsâ’nın (a.s) kendini bu işe ehil görmemesi üzerine, başarılı olacağı bildirilmiştir. [16] Yüce Allah, Hz. Mûsâ’ya (a.s) ilk defa Yahve adını açıklar. [17]

Kavminin kendisine inanması için ona değnek (asâ) ve beyaz el (yed-i beyzâ) mûcizeleri verilir, yine de inanmadıkları takdirde suların kana dönüşeceği belirtilir. [18] Hz. Mûsâ (a.s) bu defa da rahat konuşamadığını, ağzının ve dilinin ağır olduğunu öne sürünce, kendisine kardeşi Hz. Hârûn (a.s) yardımcı olarak verilir. Ayrıca çeşitli mûcizelerin gerçekleşeceği asâsını yanına alması istenir. [19]

Medyen’e dönen Hz. Mûsâ (a.s), olanlar hakkında bilgi vermeden Mısır’a gitmek istediğini bildirip, ailesiyle birlikte yola çıkar ve yüce Allah’ın emriyle kendisini karşılamaya gelen Hz. Hârûn (a.s) ile Sînâ dağında buluşur. [20] İsrâîloğulları’nı yeni görevlerine inandıran Hz. Mûsâ (a.s) ve Hz. Hârûn (a.s), yüce Allah’ın İsrâîloğulları’nı salıvermesini istediğini Firâvun’a söyler. Firâvun bu isteği reddettiği gibi, İsrâîloğulları’nın yükünü daha da ağırlaştırır. Bunun üzerine İsrâîloğulları, Hz. Mûsâ (a.s) ve Hz. Hârûn’a (a.s) tepki gösterir. [21]

Hz. Mûsâ (a.s) ve Hz. Hârûn (a.s) yüce Allah’ın emriyle tekrar Firâvun’a giderek İsrâîloğulları’nı salıvermesini isterlerse de Firâvun kabul etmez. Firâvun’un kalbi katılaşarak İsrâîloğulları’nı göndermeyince, bu defa Firâvun ve Mısır halkına suların kana dönüşmesi, kurbağalar, tatarcık, at sineği, hayvanların ölümü, çıbanlar, dolu, çekirge, üç gün süren karanlık, ilk doğanların ölümü şeklinde sıralanan on mûsibet gelir. Her mûsibette Firâvun, İsrâîloğulları’nı salıvereceğini vaad eder. Fakat sıkıntı geçince yine inadında ısrar eder. [22] Nihâyet her evde ilk doğanların ölümüne Mısırlıların baskısı da eklenince Firâvun gitmelerine izin verir. [23] 

İsrâîloğulları uzun yıllar kaldıkları Mısır’dan çıkmak üzere gece vakti aceleyle yola koyulurlar. Ramses’ten Sukkot’a, oradan da Etam’a giderler. İsrâîloğulları ilâhî talimatla sahil yolu yerine Kızıldeniz çölü yolunu seçerler. Öte yandan pişman olan Firâvun ordusuyla yola çıkarak deniz kıyısında konaklayan İsrâîloğulları’na yetişir. İsrâîloğulları bu durum karşısında Hz. Mûsâ’ya (a.s) sitem ederler. Hz. Mûsâ (a.s) asâsını uzatınca Kızıldeniz’in içinde sular ayrılarak yol oluşur. İsrâîloğulları geçer ve Firâvun ile ordusu boğulur. [24] Denizde boğulan Firâvun muhtemelen II. Ramses’tir.

Tevrât’ta nakledildiğine göre denizi aşarak Firâvun’dan kurtulan İsrâîloğulları, Hz. Mûsâ’nın (a.s) önderliğinde Kızıldeniz sahili boyunca Sûr çölünde susuz bir hâlde üç gün boyunca yürür ve nihâyet bir su kaynağına ulaşırlar; ancak su acı olduğundan Hz. Mûsâ’ya (a.s) tepki gösterirler. Bunun üzerine Hz. Mûsâ (a.s) mûcize ile suları tatlı hâle getirir. [25] Mara adı verilen bu yerden Elim’e, oradan Elim ile Sînâ arasındaki Sin çölüne varırlar. Burada açlıktan şikâyet edince, onlara çöl hayatı boyunca devam edecek olan men ve selvâ verilir. [26] Refidim’de Hz. Mûsâ (a.s) asâsı ile kayaya vurur ve su fışkırır. [27] Burada da Amalek ile savaş yapılır. Hz. Mûsâ (a.s) elini kaldırdığında İsrâîl, indirdiğinde ise Amalek galip gelir. [28] Yetro, Hz. Mûsâ’nın (a.s) eşini ve iki oğlunu getirir; Yetro’nun tavsiyesi üzerine Hz. Mûsâ (a.s) bazı işlerin yürütülmesi için hâkimler tayin eder. [29]  

Mısır’dan çıkışın üçüncü ayında İsrâîloğulları Sînâ dağına varırlar. Yüce Allah, Hz. Mûsâ’yı (a.s) dağa çağırır. Daha sonra Hz. Mûsâ (a.s) dağa tekrar çıkar ve orada oruçlu olarak kırk gün kalır. Bu sürede yüce Allah, Hz. Mûsâ’ya (a.s) ibadet eşyası ve ruhbânlık giysileriyle ilgili kurallar bildirir ve on emri ihtiva eden taş levhaları verir. [30] Hz. Mûsâ (a.s) Sînâ dağından döner ve yokluğunda kavminin taptığı altın buzağıyı parçalar; buzağıya tapan kavmini cezalandırır. Ertesi gün Sînâ’ya giderek affedilmelerini ister. [31] Ve İsrâîloğulları affedilir. Hz. Mûsâ (a.s) kırılanların yerine tekrar iki taş tablet hazırlar ve Sînâ’ya çıkar. [32] İlâhî emirleri alarak yemeden içmeden kırk gün dağda kalır. [33] Diğer emirler ve yasaklar kendisine bildirilir. [34] 

Hz. Mûsâ (a.s), ikinci kırk günlük oruç döneminden sonra, dağdan indiğinde yüce Allah ile yüzyüze görüşmesi sebebiyle, yüzü kavmini korkutacak derecede parlar. [35]

Mısır’dan çıkışın ikinci yılının ikinci ayında Hz. Mûsâ (a.s), İsrâîloğulları’nın nüfus sayımını yapar. Daha sonra İsrâîloğulları Sînâ’dan göç ederek Paran çölüne giderler. [36] İsrâîloğulları vaad edilmiş topraklara girmek istemeyince, orası onlara kırk yıl yasaklanır ve bu süre çölde geçer. [37] İsrâîloğulları Kadeş’te iken Korah (Kârûn) Hz. Mûsâ’ya (a.s) karşı çıkınca, bütün malı ve mülküyle toprağa gömülerek cezalandırılır. Burada yine susuz kalırlar. Hz. Mûsâ (a.s) asâsı ile kayaya vurur ve su çıkar. Tevrât’a göre Hz. Mûsâ (a.s) ve Hz. Hârûn (a.s) bu mûcize esnasında kendilerinde bir güç vehmederek, yüce Allah’a itaatsizlik etmiş olurlar ve vaad edilen topraklara girmekten mahrum bırakılırlar. Hz. Mûsâ (a.s) vaad edilmiş topraklara girmek için niyazda bulunur; fakat kabul edilmez. Mısır’dan çıkışın kırkıncı yılının on birinci ayında Hz. Mûsâ (a.s) Sînâ’dan itibaren vukû bulan olayları anlatır ve yeni kurallar bildirir. [38]

İhtiyarlığı nedeniyle Hz. Mûsâ (a.s) kavmine liderlik yapamayacağını bildirir ve görevlerini Yeşu’a devreder. [39] Tevrât’ı, Levililer’e teslim eder ve her yedi yılda onu okumalarını ister. [40] Daha sonra Nebo dağına çıkan Hz. Mûsâ (a.s) orada vefat eder ve Beytpeor’da defnedilir. İsrâîloğulları Moab ovasında Hz. Mûsâ (a.s) için otuz gün yas tutarlar. [41] Onun defnedilişine şahit olan yoktur ve kabri de bilinmemektedir. Hz. Mûsâ (a.s) ile halkı arasındaki alâka ölümüyle sona ermemiştir.

Yahûdîler, Hz. Mûsâ’nın (a.s) hayatını kırk yıl Mısır’da, kırk yıl Medyen’de ve kırk yıl çölde olmak üzere üç devreye ayırmaktadır. O, sünnetli olarak doğmuş; doğar doğmaz konuşmaya başlamış ve üç aylık iken (yüce Allah’ın izniyle) gelecekle ilgili haberler vermiştir. Yüce Allah, Tevrât’ı kendisine yazdırmış ve Hz. Mûsâ (a.s) Moşeh rabenu (Mûsâ efendimiz) diye adlandırılmıştır. Kendisine sadece yazılı Tevrât değil, şifahî Tevrât da verilmiştir. Hz. Mûsâ (a.s) ilk Yahûdî bilgesi ve İbrânî yazısının mûcididir. Sînâ’da ona geçmiş ve geleceğin gizli ilimleri verilmiştir. [42]

------------

[1]- Kitâb-ı Mukaddes, Tesniye, 34/10
[2]- Kitâb-ı Mukaddes, Çıkış, 2/10
[3]- Kitâb-ı Mukaddes, II. Samuel, 22/17; Mezmûr, 18/16
[4]- Kitâb-ı Mukaddes, Çıkış, 2/1, 6/16-20, 7/7, 15/20; Sayılar, 26/59; I. Tarihler, 23/12-14
[5]- Kitâb-ı Mukaddes, Çıkış, 1/8-22
[6]- Kitâb-ı Mukaddes, Çıkış, 2/1-2
[7]- Kitâb-ı Mukaddes, Çıkış, 2/4
[8]- Kitâb-ı Mukaddes, Resûllerin İşleri, 7/20
[9]- Kitâb-ı Mukaddes, Çıkış, 2/2-6
[10]- Kitâb-ı Mukaddes, Çıkış, 2/7-10
[11]- Kitâb-ı Mukaddes, Çıkış, 2/11-15; Resûllerin İşleri, 7/23-28
[12]- Kitâb-ı Mukaddes, Resûllerin İşleri, 7/30
[13]- Kitâb-ı Mukaddes, Çıkış, 2/16-22, 18/3-4; I. Târihler, 23/15-17
[14]- Kitâb-ı Mukaddes, Çıkış, 2/23; 4/19
[15]- Kitâb-ı Mukaddes, Resûllerin İşleri, 7/30
[16]- Kitâb-ı Mukaddes, Çıkış, 3/1-12; Resûllerin İşleri, 7/30-35
[17]- Kitâb-ı Mukaddes, Çıkış, 3/13-15
[18]- Kitâb-ı Mukaddes, Çıkış, 4/1-9
[19]- Kitâb-ı Mukaddes, Çıkış, 4/10-17
[20]- Kitâb-ı Mukaddes, Çıkış, 4/18-27
[21]- Kitâb-ı Mukaddes, Çıkış, 5/1-21
[22]- Kitâb-ı Mukaddes, Çıkış, 7/1-11/10
[23]- Kitâb-ı Mukaddes, Çıkış, 12/12, 29-36
[24]- Kitâb-ı Mukaddes, Çıkış, 12/1-14/1-31
[25]- Kitâb-ı Mukaddes, Çıkış, 15/22-26
[26]- Kitâb-ı Mukaddes, Çıkış, 16/1-31
[27]- Kitâb-ı Mukaddes, Çıkış, 17/1-7
[28]- Kitâb-ı Mukaddes, Çıkış, 17/8-16
[29]- Kitâb-ı Mukaddes, Çıkış, 18/1-27
[30]- Kitâb-ı Mukaddes, Çıkış, 19/1-23/33; 25/1-31/18
[31]- Kitâb-ı Mukaddes, Çıkış, 32/30-35
[32]- Kitâb-ı Mukaddes, Çıkış, 34/1-4
[33]- Kitâb-ı Mukaddes, Çıkış, 34/27-28
[34]- Kitâb-ı Mukaddes, Çıkış, 35/4-39/42, 40/1-36; Levililer, I-IV
[35]- Kitâb-ı Mukaddes, Çıkış, 34/29
[36]- Kitâb-ı Mukaddes, Sayılar, 10/11-28
[37]- Kitâb-ı Mukaddes, Sayılar, 14/34; Tesniye, 2/14
[38]- Kitâb-ı Mukaddes, Sayılar, 16/1-40; Sayılar, 20/2-12; Tesniye, 3/25; Tesniye, 1/1-4/43
[39]- Kitâb-ı Mukaddes, Sayılar, 27/16-23; Tesniye, 1/9, 31/1-3, 14
[40]- Kitâb-ı Mukaddes, Tesniye, 31/9-13
[41]- Kitâb-ı Mukaddes, Tesniye, 34/1-8
[42]- TDV İslâm Ansiklopedisi, c. 31, s.207