.
.
Bismillâhirrahmânirrahîm
Kur’ân-ı Kerîm’de yirmi bir sûrede yirmi altı defa Semûd[1] kavramı geçer. Kur’ân’da yer alan açıklamalardan bu kavmin, Âd Kavmi'nden sonra ve Hz. Mûsâ (a.s) peygamberden önceki bir dönemde yaşadığı[2], bağ ve bahçelerin, pınarların, ekinlik ve hurmalıkların bulunduğu bir yerleşime sahip olduğu[3], Semûdlular’ın dağlarda kayaları yontarak yaptıkları evler ve düzlüklere kurdukları saraylarla öne çıktıkları anlaşılmaktadır. [4]
Semûd Kavmi, başlangıçta tevhid inancına bağlı iken daha sonra kendilerine verilen nimetlere karşı nankörlük ederek yüce Allah’tan başka ilâhlara tapmaya ve yaşadıkları yerde bozgunculuk çıkarmaya başlamış[5] , bunun üzerine içlerinden Hz. Sâlih (a.s) onlara peygamber olarak gönderilmiştir. [6] Bu kavmin mensupları, bir tek yüce Allah’a kulluk etmelerini ve aşırılıkta bulunmamalarını isteyen peygamberlerini yalanladılar ve büyüklük tasladılar. [7]
Bunun üzerine bir mûcize ve imtihan olarak Hz. Sâlih peygamber (a.s), kavminden bir günü deveye, bir günü de kendilerine tahsis etmek üzere su içme konusunda belli bir sıraya uymalarını istedi. [8] Ayrıca kendilerine gönderilen bu deveye zarar vermemeleri, aksi takdirde ilâhî azabın üzerlerine ineceği hususunda onları uyardı. [9]
Fakat devenin varlığından rahatsızlık duyan bir grup inkârcı deveyi öldürme planları yapmaya başladı. Kur’ân’da bozguncu diye nitelendirilen ve dokuz kişiden oluştuğu belirtilen [10] bu çete, Rablerinin emrine karşı çıktılar ve dişi deveyi boğazlayıp öldürdüler. Ardından kendilerini korkuttuğu azabı getirmesi için Hz. Sâlih peygambere (a.s) meydan okudular. [11] Hz. Sâlih peygamberin (a.s) onlara üç günün sonunda istedikleri azabın geleceğini bildirmesi üzerine [12] kendisini ve ailesini öldürmek istediler. [13] Fakat yüce Allah bu haksızlıkları ve ahlâksızlıkları üzerine dördüncü günün sabahında onların üzerine şiddetli bir sarsıntı, kahredici korkunç bir çığlık gönderdi. Böylece onlar ağıldaki çalı-çırpı olan kuru ot kırıntıları gibi oluverdiler. [14]
Semûd Kavmi'nin helâk ediliş biçimiyle ilgili olarak Kur’ân-ı Kerîm’de, Hz. Sâlih (a.s) peygamber ve ona tâbi olan küçük bir grup hariç onların şiddetli sarsıntı (racfe) [15], dayanılmaz korkunç bir çığlık, gök gürlemesi (sayha) [16] ve yıldırımla (sâ’ika) [17] cezalandırıldıkları ve üç günün sonunda ( temette’û fî dârikum selâsete eyyâm) [18] korkunç bir sesle helâk oldukları (feuhlikû bit’tâğiye) [19] ve geriye hiçbir şey bırakılmadıkları belirtilmektedir. [20]
Kur’ân-ı Kerîm’de Hz. Sâlih (a.s) dört sûrede adı dokuz[21] defa söz konusu olmuş bir peygamberdir. Yine Kur’ân, onun elçi olarak gönderildiği Semûd kavminin helâkini ise yirmi bir [22] sûrede dile getirir. Kavminin uğradığı feci ve elîm akibet ise (15/Hicr: 80-84), (41/Fussilet: 17-18), (51/Zâriyât: 43-45), (53/Necm: 50-51), (54/Kamer: 23-32), (69/Hâkka: 4-5) ve (91/Şems: 11-15) sûrelerinde Hz. Sâlih’in adı tasrîh edilmeden anlatılır.
Yüce Allah, Hz. Sâlih’i (a.s) birçok sıfatıyla yâd eder:
Hz. Sâlih (a.s), gönderilen (mürselîn) [23] güvenilir bir elçi (resûlun emîn) [24] ve Rabbinin risâletini tebliğ eden bir kimseydi (lekad eblağtukum risâlete rabbî). [25]
Hz. Sâlih (a.s), öğüt veren (ve nasahtu lekum) [26] ve kendisinden hayır umulan, saygı duyulan biriydi (kad kunte fînâ mercuvven). [27]
“Semûd (toplumuna da) kardeşleri Sâlih’i (gönderdik).” [28] sıfatıyla da anılmıştır.
Kur’ân-ı Kerîm Hz. Sâlih’in (a.s) kıssasını şöyle nakleder:
“Semud (kavmi) de, gönderilen (elçi)leri yalanlayıvermişti. Onlara kardeşleri Sâlih: (Allah’ı inkârdan ve isyandan) ‘Sakınmaz mısınız?’ demişti. Gerçek şu ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Artık Allah'tan korkup (küfür, zulüm ve kötülükten) sakının ve bana itaat edin. Buna karşılık ben, sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak âlemlerin Rabbine aittir (diye nasihat etmişti.); (Bu inkâr ve isyanınızla beraber) Siz burada güvenlik (ve esenlik) içinde bırakılacağınızı mı (sanıyorsunuz?)
Bahçelerin, pınarların içinde (ki bu gaflet ortamında), ekinler ve yumuşak tomurcuklu göz alıcı hurmalıklar arasında? Dağlardan ustalıkla yonttuğunuz ferah konaklar (içinde Allah’ın gazabından kurtulacağınızı mı zannediyorsunuz?) Artık Allah'tan korkup (her türlü itiraz ve isyandan) sakının ve bana itaat edin. Ve ölçüsüz (şımarık ve aşırı) davranıp (zamanını ve imkânlarını israf edenlerin) emrine itaat etmeyin. Ki onlar yeryüzünde fesatçılık (bozgunculuk) peşindedir, ıslâha çalışıp dirlik ve düzen kurma (gayesi ve gayreti) gütmeyenlerdir.
Dediler ki: "Sen (olsa olsa) ancak büyülenmişlerdensin. Sen sadece bizim benzerimiz olan bir beşerden başkası değilsin; eğer doğru sözlü isen, bu durumda bir âyet (mucize) getir-görelim. (Hz. Sâlih:) ‘İşte, (mucize, hepinizin gözleri önünde, Allah’ın bir kayadan çıkardığı) şu dişi devedir; su içme hakkı (bir gün) onun, belli bir günün su içme hakkı da sizindir’ dedi. (Şimdi sakın) Ona bir kötülükle dokunmayın, sonra büyük bir günün azabı sizi yakalayıverir.
(Buna rağmen) Sonunda onu (yine de) kestiler, ancak (hemen ardından onları) pişmanlık kaplamıştı. (Ancak iş işten çoktan geçmişti) Böylece azap onları yakaladı. Gerçekten bunda bir âyet vardır, ama (insanların) onların çoğu iman edenlerden olmayacaklardır. Ve şüphesiz senin Rabbin, güçlü ve üstün olandır, esirgeyip bağışlayandır.” [29]
“Sanki orada hiç refah içinde yaşamamışlar gibi (helak olmuşlardı). Haberiniz olsun; Semûd (halkı) gerçekten Rablerine (karşı) inkâr etmişler (ve azıtmışlardı). Şunu bilin ki; Semûd (halkına Allah'ın rahmetinden) uzaklık (verilmiş ve Onun kahrına uğramışlardı).” [30]
Hz. Sâlih (a.s) halkına şöyle seslenmişti:
اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ
"Gerçek şu ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim." [31]
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ
"Artık Allah'tan korkup sakının ve bana itaat edin." [32]
وَمَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۚ
"Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum.” [33]
يَا قَوْمِ لِمَ تَسْتَعْجِلُونَ بِالسَّيِّئَةِ قَبْلَ الْحَسَنَةِۚ لَوْلَا تَسْتَغْفِرُونَ اللّٰهَ
“Ey kavmim! Neden iyilikten önce kötülük konusunda acele ediyorsunuz? Allah’tan bağışlanma dilemeniz gerekmez mi?" [34]
يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللّٰهَ مَا لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْرُهُۜ
“Ey kavmim! Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka ilâhınız yoktur.” [35]
----------------
[1] - 7/A’râf: 73; 9/Tevbe: 70; 11/Hûd: 61, 68, 68, 95; 14/İbrâhîm: 9; 17/İsrâ: 59; 22/Hac: 42; 25/Furkân: 38; 26/Şu’arâ: 141; 27/Neml: 45; 29/Ankebût: 38; 38/Sâd: 13; 40/Mü’min: 31; 41/Fussilet: 13, 17; 50/Kâf: 12; 51/Zâriyât: 43; 53/Necm: 51; 54/Kamer: 23; 69/Hâkka: 4, 5; 85/Burûc: 18; 89/Fecr: 9; 91/Şems: 11
[2] - 7/A‘râf: 74
[3] - 26/Şu’arâ: 147-148
[4] - 15/Hicr: 82; 26/Şu’arâ: 149; 89/Fecr: 9
[5] - 27/Neml: 48
[6] - 11/Hûd: 61-62
[7] - 7/A‘râf: 75-76; 26/Şu’arâ: 150-152; 54/Kamer: 24
[8] - 26/Şu’arâ: 155
[9] - 26/Şu’arâ: 156
[10] - 27/Neml: 48
[11] - 7/A’râf: 77
[12] - 11/Hûd: 65
[13] - 27/Neml: 49
[14] - 7/A‘râf: 78; 41/Fussilet: 17; 54/Kamer: 31
[15] - 7/A’râf: 78
[16] - 11/Hûd: 67; 15/Hicr: 83; 54/Kamer: 31
[17] - 41/Fussilet: 17; 51/Zâriyât: 44
[18] - 11/Hûd: 65
[19] - 69/Hâkka: 5
[20] - 11/Hûd: 65; 53/Necm: 51
[21] - 7/A’râf: 73, 75, 77; 11/Hûd: 61, 62, 66, 89; 26/Şu’arâ: 142; 27/Neml: 45
[22] - 7/A’râf: 73; 9/Tevbe: 70; 11/Hûd: 61, 68, 68, 95; 14/İbrâhîm: 9; 17/İsrâ: 59; 22/Hac: 42; 25/Furkân: 38; 26/Şu’arâ: 141; 27/Neml: 45; 29/Ankebût: 38; 38/Sâd: 13; 40/Mü’min: 31; 41/Fussilet: 13, 17; 50/Kâf: 12; 51/Zâriyât: 43; 53/Necm: 51; 54/Kamer: 23; 69/Hâkka: 4, 5; 85/Burûc: 18; 89/Fecr: 9; 91/Şems: 11
[23] - 26/Şu’arâ: 141
[24] - 26/Şu’arâ: 107
[25] - 7/A’râf: 79
[26] - 7/A’râf: 79
[27] - 11/Hûd: 62
[28] - 7/A’râf: 73
[29] - 26/Şu’arâ: 141-159
[30] - 11/Hûd: 68
[31] - 26/Şu’arâ: 143
[32] - 26/Şu’arâ: 144
[33] - 26/Şu’arâ: 144
[34] - 27/Neml: 46
[35] - 7/A’râf: 73; 11/Hûd: 73