.
.

Bismillahirrahmanirrahim

Kur’ân-ı Kerîm’in on ikinci sûresi Hz. Yûsuf’un (a.s) adını taşır. Sûrenin tek bilinen ismi budur. Sûre, baştan sona Hz. Yûsuf’un (a.s) kıssasını anlatığı için bu adı alır. [1]

Kur’ân’da üç sûrede hakkında bilgi verilmiş ve bu sûrelerin yirmi yedi âyettinde ise, ismen Hz. Yûsuf’un (a.s) adı zikredilmiştir. [2]

Yüz on bir âyet olan Yûsuf sûresinin doksan sekiz âyetin [3] yirmi beşi Hz. Yûsuf’un (a.s) adıyla, yetmiş üç âyet atıfla, Hz. Yûsuf'tan (a.s) [4] bahseder. Sûrenin amacı, hikâye anlatmak değil, mesaj vermektir.

Kur’ân-ı Kerîm’deki kıssalar, bazı hikmetlere dayanmaktadır. Özellikle peygamberlerin kıssaları, alınması gereken ibretlerle doludur.

Nitekim bu sûrede, yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Andolsun onların (Enbiyâ ve Evliyâ’nın Kur’ân’da anlatılan) kıssaları, temiz akıl sahipleri (ve vicdan ehli) için (pek çok) ibretler içermektedir.”[5]  Hz. Yûsuf’un (a.s) kıssası hakkında da şöyle buyurmuştur: Andolsun, Yûsuf ve kardeşlerinde (ve onların hikâyesinde; gerçeği araştırıp) soranlar için (birçok) âyetler vardır. (Ve önemli hikmetler, ibretler ve dersler içermektedir.) [6]

Sûrenin ana fikri ve hedefi, “bir kişiden ne çıkar?” sorusunun cevabıdır: İman, ihlâs, ilim, liyakat, ehliyet, iffet, gayret, sabır ve sebatla bir kişi koca bir topluma istikâmet verir.

Sûrenin konusu, peygamber ocağından dünyaya gelen, küçük yaşta annesini kaybederek öksüz kalan, kıskançlığa kapılan kardeşlerince kuyuya atılan, köle diye satılan, iftiralarla zindanlarda tutulan Hz. Yûsuf’un (a.s), Mısır’a Yönetici Oluş hikâyesidir.

Kur’ân-ı Kerîm’de diğer peygamberlere ait kıssalar farklı sûrelerde yer aldığı hâlde, Hz. Yûsuf (a.s) kıssası tâbi hikâye, gerçek kıssa unvanıyla ahsenü’l-kasas (kıssaların en güzeli ve sözün en güzel anlatımı) [7] nitelemesiyle tek bir sûrede ismen ve atıfla doksan sekiz âyette nakledilmektedir. Yûsuf sûresi Kur’ân’da baştanbaşa bir konuyu anlatan tek sûredir. Sûrenin tümü, bölünmez bir bütün hâlindedir.

Sûre, yüce Allah’ın övgüsüne mazhar olan ve eriştiği manevî yüksek makamlara ulaşan, Hz. İbrâhîm (a.s) soyundan gelen Hz. İshâk’ın (a.s) torunu, Hz. Yâ’kûb’un (a.s) oğlu Hz. Yûsuf’un (a.s) hikmetlerle dolu olan hayat hikâyesini anlatır.

Yüce Allah, Hz. Yûsuf’a (a.s) hadiselerin ve düşlerin yorumundan kaynaklanan bilgiyi öğretmiştir (ve yu’allimuke min te’vîli-l-ehâdîsi).

O, seçkin kılınmış (yectebîke) ve yüce Allah onun üzerindeki nimetini tamamlamıştır (ve yutimmu ni’metehu aleyke). [8]

Rabbi, Hz. Yûsuf’a (a.s) hikmet ve ilim vermiştir (âteynâhu hukmen ve ilmâ). [9]

Hz. Yûsuf (a.s), yüce Allah’ın muhlis kullarındandı ( innehu min ibâdinâ’l-muhlasîn). [10]

O, olağan dışı güzelliğe sahipti (in hâzâ illâ melekun kerîm). [11]

Yüce Allah, onun duasını kabul etmiş ve duası kabul olunan bir kuldu (festecâbe lehu rabbuhu). [12]

Hz. Yûsuf (a.s), muhsin kullardan; iyilerdendi (innâ nerâke mine-l’muhsinîn). [13]

O, doğru sözlüydü; sözünde ve özünde, her hâliyle dosdoğru idi (Yûsufu eyyuhâs’siddîk). [14]

O, güvenilir mevki sahibiydi (inneke’l-yevme ledeynâ mekînun emîn). [15]

Yüce Allah’tan kendisine ulvî mevki verilmiştir (mekennâ liyûsufe fîl’arz). [16]

Hz. Yûsuf (a.s), ataları Hz. İbrâhîm (a.s), Hz. İshâk (a.s) ve Hz. Yâ’kûb’un (a.s) dinine tâbi olandı (vet’teba’tu millete âbâ-î İbrâhîme ve İshâka Yeya’kûb). [17]

Yûsuf sûresinde rüya üç defa ortaya çıkar:

Birincisi, Nübüvvet Rüyasıdır. Hz. Yûsuf (a.s) kuvvetli çağına erişince/genç yaşta[18] kendi rüyası ki bu rüyada on bir yıldız [19], bir ay ve bir de güneşin[20] kendini saygıyla yerlere kapanarak selâmladıklarını, boyun eğdiklerini görmüştür. [21]

İkincisi, Mahkûmiyet Rüyasıdır. Zindandaki iki delikanlı kölenin rüyası ki Hz. Yûsuf (a.s), Aziz’in karısının iftirası yüzünden hapistedir. Hapisteyken mahkûmların[22] rüyasını tabir eder.

”Onunla (Yûsuf’la) birlikte iki delikanlı (köle) [23] da zindana girmişti. [24] Onlardan biri: ‘Ben (rüyamda) kendimi şarap (üzüm) sıkıyorkengördüm’ dedi. Öbürü ise: ‘Ben de (rüyamda) kendimi başımın üstünde ekmek taşıyorken gördüm; kuş da ondan yemekteydi’ demişti. ‘Bunun yorumundan bize haber ver.’ Doğrusu, biz seni  iyilerden görüyoruz” (diye Yûsuf’tan rica etmişlerdi). [25]

Üçüncüsü, Hükümdârın Rüyasıdır. Melik’in rüyası ki Hz. Yûsuf (a.s) melikin tabir edilemeyen rüyasını tabir eder.

(Bir gün) Melik [26] dedi ki: ‘Ben, rüyamda [27] yedi semiz (besili) inek görüyorum, bunları yedi zayıf inek yiyor; ayrıca (bir de) yedi yeşil, yedi de kuru başak (görüyorum). Ey ileri gelenler! Eğer siz rüya tabir ediyorsanız bu rüyamın tabirini bana anlatın." [28]

Âyette, kralın bir rüya gördüğü ve bu rüyasını ileri gelenlere, devletin üst düzey görevlilerine haber verdiği anlatılıyor. Bunu, “Ey ileri gelenler!  Bana rüyam hakkında görüşünüzü bildirin” sözünden anlıyoruz. Melik, gördüğü bu rüyadan oldukça ürkmüş ve kafası karışmıştı. Bu yüzden ülke çapında bir ferman çıkararak tüm bilgin, kâhin ve sihirbazları bu rüyayı yorumlamaya çağırmıştı. Bu üç rüya da müjdeli işaretlerle doludur.

Yûsuf sûresinde üç gömlek vurgusu da vardır:

Birincisi, Hz. Yûsuf’un (a.s) kanlı gömleğiydi. Hz. Yâ’kûb’a (a.s) gelen acı haberin yalancı şahidi olarak kullanıldı. Fakat gömlek, yalancı şahitliği reddetti. Doğruyu söyledi. Kurt kapmış birinin gömleği olmadığını, dolaysıyla Hz. Yûsuf’u (a.s) kurdun kapmadığını, bunun düzmece bir yalan olduğunu söyledi. Gömleği getiren kardeşler yalan söylerken gömlek doğru söyledi. Bu kıssayı Kur’ân-ı Kerîm şöyle nakleder:

“Yarın onu da (Yûsuf’u) bizimle beraber (kırlara) gönder, gezsin, oynasın; biz onu elbette koruruz.”

(Yâ'kûb) Dedi ki: Onu götürmeniz beni üzer; korkarım ki, sizin haberiniz yokken onu kurt yer!”

“Dediler ki: Biz bir topluluk olduğumuz hâlde onu kurt yerse, o zaman biz tamamen beceriksiz kimseleriz, demektir!”

“Nihayet onu götürüp de kuyunun dibine atmağa topluca karar verdikleri zaman biz, Yûsuf'a: Andolsun sen onların bu işlerini, hiç farkında olmayacakları bir sırada kendilerine haber vereceksin! diye vahyettik.”

“Akşamleyin ağlayarak babalarına geldiler.”

“Dediler: Ey babamız! Biz gittik, yarışıyorduk; Yûsuf'u yiyeceğimizin yanında bırakmıştık. Onu kurt yemiş! Ama biz doğru söylesek de sen bize inanmazsın!”

(Yûsuf'un) gömleğinin üstünde yalan kan getirdiler. (Yâ'kûb:) Herhâlde, dedi, nefisleriniz sizi aldatıp bir işe sürükledi. Artık tek çarem güzelce sabretmektir.” [29]

İkincisi, kıskançlık şahidi olan Hz. Yûsuf’un (a.s) gömleği ve Âziz’ın karısının arkadan yırttığı iffet gömleği idi. Mesaj gayet açık: Gömleğinizin nereden yırtıldığına dikkat edin? Görmeyen gözleri açan herhangi bir gömlek değil, iffet gömleğiydi. Zira keramet gömlekte değil, iffettedir. Bu kıssanın görünen kahramanları Hz. Yûsuf (a.s) ve Aziz’in karısıdır. Fakat onlar üzerinden sunulan gerçek kahramanlar iffet ve şehvettir. Kıssa, iffetin şehvete galip gelmesini anlatmaktadır. Kur’ân-ı Kerîm bu kıssayı şöyle nakleder:

“Erginlik çağına erişince (Yûsuf) kendisine hüküm ve ilim verdik. İşte Biz, iyilik yapanları böyle ödüllendiririz.”

“Evinde kalmakta olduğu kadın (Aziz’in karısı Yûsuf’a âşık olup) onun nefsinden murad almaya kalkışmış ve kapıları sımsıkı kapatarak: Arzularım senin içindir, haydi gelsene diye, çağırmıştı. (Yûsuf ise: Bu ahlâksız teklifinden) Allah'a sığınırım. Çünkü o (senin kocan) benim mürebbim-sahiplik edenim (olan değerli şahıstır), yerimi güzel tutmuş bana iyi davranmıştır. Gerçek şu ki, zalimler (asla iflâh olmaz ve) kurtuluşa ulaşmazlar diyerek (karşı çıkmıştı).

“Andolsun, kadın onu arzu etmişti, eğer Rabbinin doğruyu gösteren delilini görmeseydi o da onu arzu etmişti. Böylece biz kötülüğü ve fuhşu ondan çevirmek istedik; çünkü o, ihlâsa erdirilmiş (temiz) kullarımızdandır.”

(Bu arada Yûsuf'la Aziz’in karısı) İkisi de kapıya doğru koşmuşlardı. Kadın onun gömleğini arkadan çekip yırtmıştı. (Tam) Kapının yanında kadının efendisiyle karşılaşmışlardı. Kadın (kendi ayıbını kapatmak için kocasına): Ailene kötülük isteyenin, zindana atılmaktan veya acı bir azaptan başka cezası ne olabilir, diyerek (Yûsuf'u suçlamaya başlamıştı).”

(Yûsuf): O, benden murad almak istedi! dedi. Kadının ailesinden bir şahit de şöyle şahidlik etti: Eğer Yûsuf'un gömleği önden yırtılmışsa kadın doğrudur, o yalancılardandır.”

“Ve eğer onun gömleği arkadan yırtılmışsa kadın yalancıdır, o doğrulardandır!”

“Onun (Yûsuf'un) gömleğinin arkadan çekilip-yırtıldığını gördüğü zaman (kocası karısına): Doğrusu, bu sizin (saray ve sosyete ehli kadınların şehvet) tuzağınız ve hilekârlığınızdır. Gerçekten sizin düzenbazlığınız büyük (bir belâdır) diyerek  (zâhiren şerefini kurtarmaya ve karısının azgınlık ve hayâsızlığının üstünü kapatmaya çalışmıştı).”

(Aziz:) Ey Yûsuf! Sen bundan (bu kadından ve bu olaydan) uzak dur (ve unut) demiş. (Karısına ise:) Sen de bu günahın sebebiyle (benden özür) bağışlanma dile; doğrusu sen kabahat işleyenlerden oldun! (Böylece olay kapansın. Yûsuf da, bu suçu işlemiş gibi zindana atılsın ki, herkes öyle sanıp şerefimiz kurtarılsın şeklinde örtbas etmeye çalışmıştı.)

“Şehirde kadınlar: Aziz (Vezir) 'in karısı kendi uşağının nefsinden murad almak istiyormuş. Öyle ki (şehvet tutkulu) sevgi onun bağrına sinip oturmuş. Biz doğrusu onu açıkça bir sapkınlık içinde görüyoruz diyerek (dedikodu yapmaktalardı). [30]

Üçüncüsü, Hz. Yûsuf’un (a.s) babasına gönderdiği gömlek de doğru söyledi. Ki o gömlek zannı galiple iffet gömleğinin tâ kendisidir. Anlaşılan o ki Hz. Yâ’kûb’un (a.s) perde inen gözlerinin perdesini kaldırmak da yine iffet gömleğine düşmüştü. Yine netice itibariyle, Hz. Yâ’kûb (a.s), temiz sevgi uğruna iki göz vermişti. Bunun karşılığında bir burun kazandı ki, o burun bin gözün görmediği yerden Hz. Yûsuf’un (a.s) kokusunu alıyordu. [31]  

Kur’ân-ı Kerîm bu kıssayı şöyle nakleder:

“Ve (babaları Yâ’kûb) onlardan yüz(ünü) çevirdi ve: ‘Ey Yûsuf’a karşı (artan dayanılmaz) kahrım, (hüzün ve hasret duygularım!)’ dedi ve gözleri üzüntüsünden (ve stresten ağardıkça) ağardı (ve kapandı). Ki yutkundukça yutkunmakta (hilekâr evlatlarına olan kırgınlığını içine atmaktaydı ve acısını kalbine gömmekteydi).”

“Allah adına, hayret ki (sen) hâlâ Yûsuf'u anıp durmaktasın. Sonunda  hastalanacaksın, ya da helâke uğrayanlardan olacaksın (diye çıkışmışlardı).”

(Yâ’kûb:) Ben bu büyük üzüntü, acımı ve tasamı, tüm sıkıntılarımı sadece Allah’a arz ediyorum. (Başka hiç kimseye ne minnet ediyorum ne de medet bekliyorum.) Ve Allah’tan (bir feraset ve faziletle) sizin bilmediğiniz (ve akıl erdiremediğiniz) şeyleri de biliyorum (ve bekliyorum açıklamasını yapmıştı).”

(Sonra evlatlarına dönüp:) “Ey oğullarım! Haydi, gidiniz de (hayırlı bir haber getirmek için) Yûsuf’u ve kardeşini (dikkatle ve titizlikle) araştırıveriniz. Sakın Allah’ın rahmet ve inayetinden umut kesenlerden olmayın. Zira kâfir olanlardan başkası Allah’ın nusret ve merhametinden ümit kesmez.”

(Yâ'kûb'un oğulları, tekrar Mısır'a) Yûsuf'un yanına döndüklerinde dediler ki: Ey vezir! Bize ve çocuklarımıza darlık dokundu, değersiz de bir sermaye ile geldik, ama sen bizim için tam ölçü ver, bize tasadduk eyle (bize ilave bir bağışta, sadaka ve hayırda bulunup sevindir.); çünkü Allah, tasadduk edenleri mükâfatlandırır.”

(Bunun üzerine Yûsuf onlara:) Sizler, cahillik (ve hâinlik hâlinde) iken Yûsuf'a ve kardeşine neler yaptığınızı biliyor (ve hatırlıyor)musunuz, diye (sorunca irkilmişlerdi).

(Şaşkınlaşan kardeşleri: Yoksa) Sen gerçekten Yûsuf musun? Sensin öyle mi? dediklerinde: (Evet) Ben Yûsuf'um demişti. Ve bu da kardeşimdir. Doğrusu Allah bize lütufta bulundu. Gerçek şu ki, kim (kötülük ve nankörlükten) sakınır ve sabrederse, şüphesiz Allah, iyilikte bulunanların karşılığını boşa çıkarmaz diyerek (olup biteni tek tek haber vermişti).

(Onlar ise) Allah’a yemin ederiz ki, gerçekten Allah seni bizlere üstün kılmıştır. Doğrusu biz sana karşı suçlu (ve mahcup) durumdayız demiş (ve özür dilemiş)lerdi. (Ama çoğunun nefsî kinleri ve şerli fikirleri hâlâ değişmemişti.)

(Yûsuf: Şimdiye kadar yaptıklarınızdan dolayı, benim tarafımdan) Bugün sizi kınama ve ayıplama yoktur. (Ben sizi bağışladım, tevbe edin.) Allah da sizi bağışlasın. O merhamet edenlerin en merhametlisidir diyerek (farkını ve faziletini göstermişti).

“Bu gömleğimle gidin de, onu babamın yüzüne sürün. Gözü (yine) görür hâle gelir. (Sonra) Bütün ailenizi de bana getirin diye (tembihledi).

“Kâfile ayrılmaya başladığı zaman, babaları dedi ki: Eğer beni bunamış saymıyorsanız, inanın Yûsuf'un kokusunu (burnumda tüter) buluyorum. (Böylece) keramet ve beşaret izhar etmişti.)

(Çocukları ise:) Allah adına, hayret! Sen hâlâ geçmişteki şaşkınlık ve yanlışlık üzerinde (devam etmekte)sin demişlerdi.”

“Vaktâki müjdeci gelip de onu (gömleği) onun (Yâ’kûb’un) yüzüne sürdüğü zaman, hemen gözleri görür olarak (sağlığına) dönüverdi. (Yâ’kûb) Dedi ki: Ben size, sizin bilmediklerinizi (ve akıl erdiremediklerinizi) Allah’tan (bir basiret ve ferasetle) hakikaten bildiğimi (ve Allah’ın kitabına ve hitabına dayanarak haber verdiğimi) söylemedim mi?”

(Çocukları da:) Ey babamız! Bizim için günahlarımızın bağışlanmasını dile. Biz gerçekten (nefsimizin şeytani dürtüleriyle büyük) hataya düşenler oluverdik! deyip (kötülüklerini itiraf etmişlerdi).

(Yâ’kûb ise şöyle) Demişti: (Şimdilik değil; ama pişmanlıkta ve tevbekârlıkta samimi olduğunuzu görürsem) İleride sizin için Rabbimden bağışlanma dilerim. Çünkü O, bağışlayandır, esirgeyendir (cevabını vermişti).

“Böylece onlar (bütün aile olarak Filistin’den Mısır’a gelip) Yûsuf’un yanına girdikleri zaman, (hemen ve hasretle) anne ve babasını bağrına bastı ve dedi ki: Allah’ın dilemesiyle Mısır’a güvenlik içinde giriniz. (Hoş geldiniz, sefalar getirdiniz.)

(Yûsuf) Babasını ve annesini taht (gibi görkemli koltuklara) çıkarıp oturttu; (bunun üzerine hepsi) ona (Yûsuf’a hürmet için) secdeye kapandılar. Dedi ki: Ey babacığım! İşte, bu durum daha önceki rüyamın yorumudur. Doğrusu Rabbim onu (aynen) gerçek kıldı. Bana nice ihsân ve ikrâmlar yaptı, o vakit (iftira yüzünden atıldığım) zindandan beni çıkardı. Şeytan benimle kardeşlerimin arasını açtıktan sonra, çölden sizi (buraya) getirdi. Şüphesiz benim Rabbim, dilediğini (en ince detaylarıyla düzenleyip tedbir eden) lâtif’tir (nâzik ve yumuşak davranandır). Gerçekten O, bilendir (her şeyi hakkıyla). Hüküm (ilim, derin anlayış; siyasî hâkimiyet, karar ve yargı) ve hikmet sahibidir (en değerli varlıkları, en üstün bilgiyle bilmek)." [32]

Ailesinin tüm üyeleri kıtlık nedeniyle mecbur kalmış, yardım için huzurunda durmaktadır. Eğer onun yerinde dünya iktidarını ele geçirmeyi başarmış bir başkası olsaydı, bunu, gücüyle övünmek, başarısıyla büyüklük taslamak, öfkesini çıkarmak, mağlub ettiği düşmanlarını kaba alaylarına maruz bırakmak için bir fırsat olarak kullanacaktı. 

Bunun tam aksine, gerçek yüce Allah eri tamamiyle farklı biçimde davranır. Aynı şekilde Hz. Yûsuf (a.s), büyüklük taslayacağı ve kasılacağı yerde kendini böyle iktidar sandalyesine kadar yükselterek ve uzun süredir ayrı kaldığı insanlarla bir araya getirerek lütuf ve inayetini esirgemeyen Rabbine şükretmiştir.

Kardeşlerinden intikam almak, onların bu boyun bükmüş hâlleriyle alay etmek yerine, olanları hatırlatacak tek bir kelime etmemiş, hatta tüm suçu kendisiyle kardeşleri arasını bozan Şeytan'a yükleyerek onları savunmuştur.

Bunları birkaç kısa cümleyle ifade ettikten sonra kendisini zindanda çürütüp bırakmak yerine hüküm ve mülk bağışlayan Rabbine şükranla yönelmiş ve yaşadığı sürece kendisini Mü’min ve Müslüman bir kul olarak bırakmasını ve öldükten sonra da sâlihler zümresine katmasını niyaz etmiştir.

Ne sâf ve yüce bir ahlâk örneği!

Tuhaftır ki, Hz. Yûsuf'un (a.s) bu konuşması ne Talmud'ta ne de Kitâb-ı Mukaddes'te yer almaktadır.

Hz. Yûsuf’un (a.s) duaları:

رَبِّ السِّجْنُ اَحَبُّ اِلَيَّ مِمَّا يَدْعُونَن۪ٓي اِلَيْهِۚ

 وَاِلَّا تَصْرِفْ عَنّ۪ي كَيْدَهُنَّ اَصْبُ اِلَيْهِنَّ وَاَكُنْ مِنَ الْجَاهِل۪ينَ

"Ey Rabbim! Zindan, bunların beni kendisine çağırdıkları şeyden (zina çirkefinden) bana daha sevimlidir.

Eğer kurdukları düzeni benden uzaklaştırmazsan, (korkarım) onlara eğilim gösterir,  câhillerden (ve hâin mücrimlerden) olurum." [33]

رَبِّ قَدْ اٰتَيْتَن۪ي مِنَ الْمُلْكِ

 وَعَلَّمْتَن۪ي مِنْ تَأْو۪يلِ الْاَحَاد۪يثِۚ

فَاطِرَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ

اَنْتَ وَلِيّ۪ فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِۚ

تَوَفَّن۪ي مُسْلِمًا

 وَاَلْحِقْن۪ي بِالصَّالِح۪ينَ

“Rabbim! Sen bana mülkten (bir pay ve onu yönetme imkânını) verdin.

Sözlerin (ve düşlerin) yorumundan (bir bilgi) öğrettin. (ehâdis’in=konuşulanların, rüyaların ve olayların yorumunu ilham ettin.)

Ey göklerin ve yerin yaratıcısı!

Dünyada ve ahirette benim (tek ve gerçek) velim Sen’sin.

Müslüman olarak benim hayatıma son ver.

Ve beni sâlihlerin arasına kat.” [34]

---------------

[1]- Kur’ân-ı Kerîm’de indirilişte 53. ve tertipte 12. sırada Yûsuf sûresi yer alır. Bu mübarek sûre, Mekke’de nâzil olmuştur. Yûsuf sûresi 111 âyet, 1.706 kelime ve 7.166 harften ibarettir. 

[2]- 6/En’âm: 84; 12/Yûsuf: 4, 7, 8, 9, 10, 11, 17, 21, 29, 36, 51, 56, 58, 69, 76, 77, 80, 84, 85, 87, 89, 90, 90, 94, 99; 40/Mü’min: 34 

[3]- 12/Yûsuf: 4-101

[4]- Ebû’l-Kâsım Mahmûd b. Ömer b. Muhammed el-Hârizmî ez-Zemahşerî (öl. 538/1144) şöyle der: Doğrusu Yûsuf kelimesi, İbrânice bir isimdir. Çünkü eğer o Arapça bir isim olsaydı mârife oluşunun dışında başka bir sebep bulunmadığı için, munsârif olurdu. Bazıları bu kelimeyi sîn harfinin kesresi ile Yûsif; bazılarıda sîn harfinin fethasıyla Yûsef şeklinde okumuşlardır. Bu üç şekil aynen Yûnus lafzı içinde geçerlidir. Yani Yûnus; Yûnis ve Yûnes şeklinde okunmuştur. el-Keşşâf an hakâikı ğavâmidı’t-tenzîl ve uyûni’l-ekâvîl fî vucûhi’t-te’vîl, c. 2, s. 42

[5]- 12/Yûsuf: 111

[6]- 12/Yûsuf: 7

[7]-  12/Yûsuf: 3

[8]- 12/Yûsuf: 6

[9]- 12/Yûsuf: 22

[10]- 12/Yûsuf: 24

[11]- 12/Yûsuf: 31

[12]- 12/Yûsuf: 34

[13]- 12/Yûsuf: 36

[14]- 12/Yûsuf: 46

[15]- 12/Yûsuf: 54

[16]- 12/Yûsuf: 56

[17]- 12/Yûsuf: 38

[18]- 12/Yûsuf: 22. Mollâ Muhsin Muhammed b. Şâh Murtazâ b. Şâh Mahmûd-ı Kâşânî (öl. 1090/1679) şöyle nakleder: Hz. Yûsuf (a.s) bu rüyayı gördüğünde dokuz yaşında idi. Meşhur görüş budur. Bu konuda farklı rivâyetler de nakledilmiştir. Tercüme-i şerif tefsir-i Sâfî, c. 3, s. 518

[19]- Kevkeb, yıldız, gezegen demektir. Kevkeb, ışığın en parlak gök cisimlerini ifade eder. Gerekçeli Meâl Tefsiri, c. 1, s. 429

[20]- Ebû Ca‘fer Muhammed b. el-Hasen b. Ferrûh es-Saffâr el-Kummî (öl. 290/903) şöyle nakleder: Güneş, yani Hz. Yûsuf’un (a.s) annesi Râhîl; Ay, yani Hz. Yûsuf’un (a.s) babası Hz. Ya’kûb (a.s) ve Yıldızlar, yani Hz. Yûsuf’un (a.s) on bir erkek kardeşleridir. (Rûbîl, Şem’ûn, Lâvî, Yehûda, Reyâlûn, Yeşcer, Binyamîn, Dân, Neftâlî, Hâd ve Âşır). Tefsîr-i Kummî, c. 1, s. 239

[21]- 12/Yûsuf: 4

[22]- Ebû’l-Abbâs Muhammed b. İshâk b. İbrâhîm es-Serrâc es-Sekafî (öl. 313/925) şöyle der: İki delikanlı kölenin adları Nebvâ ve Micles’dir. Tefsîr-i İbn Kesîr, c. 8, s. 4067

[23]- Muhammed Hüseyin Tabâtabâî (ö. 1981) şöyle nakleder: Âyetin orijinalinde geçen el-fetâ; köle anlamına gelir. Âyetlerin akışından anladığımız kadarıyla bunlar kralın köleleriydiler. el-Mîzân fî tefsîri’l-Kurʾân, c. 11, s. 267

[24]- Ebû’l-Hattâb Katâde b. Diâme b. Katâde es-Sedûsî el-Basrî (öl. 117/735) şöyle der:  İki genç delikanlıdan biri Mısır hükümdârının aşçıbaşısı (sâkisi), diğeri ise fırıncıbaşısı (ekmekçisi) idi.  Yine Ebû Muhammed İsmâîl b. Abdirrahmân b. Ebî Kerîme el-A‘ver es-Süddî el-Kebîr el-Kûfî (öl. 127/745) ise şöyle der: Kralın yemek ve içeceği ile kendisini zehirlemeyi planladıkları gerekçesiyle bu iki delikanlı köle mahkûm edilmişlerdi. Tefsîr-i İbn Kesîr, c. 8, s. 4067

[25]- 12/Yûsuf: 36

[26]- Nâsırüddîn Ebû Saîd (Ebû Muhammed) Abdullâh b. Ömer b. Muhammed el-Beyzâvî (öl. 685/1286) şöyle der: Hz. Yûsuf’u (a.s) satın alan Mısır hâzinedârı Aziz’in adı Kıtfîr, Melik’in adı Reyyân b. Velîd’dir. Envâru’t-tenzîl ve esrâru’t-te’vîl, c. 1, s. 491. Kur’ân’da baştan sona eski Mısır yöneticilerini Firavûn adıyla anarken, istisna olarak Yûsuf sûresinde onları Melik adıyla anar. Hayat Kitabı Kur’ân Gerekçeli Meâl Tefsiri, c. 1, s. 429  

[27]- Rüya, Kur’ân’da hep müfred/tekil gelir. Tabire lâyık olan sâdık rüya budur. Hulm ise hep çoğul ahlâm gelir ve karma karışık (ağdas) sıfatını alır. Mısır kralının gördüğü ahlâm değil, rüya olduğunu vahiy onayladı, fakat görevliler onu karma karışık düşler sınıfına sokmuştur. “Bir tuhaf, karma karışık düşler bunlar dediler; zaten biz, bu tür rüyaların altında yatan gerçek anlamı bilmekten de âciziz.” (12/Yûsuf: 44)  Hayat Kitabı Kur’ân Gerekçeli Meâl Tefsiri, c. 1, s. 439   

[28]- 12/Yûsuf: 43

[29]- 12/Yûsuf: 12-18

[30]- 12/Yûsuf: 22-30

[31]- Kur’ân Sûrelerinin Kimliği,  s. 168

[32]- 12/Yûsuf: 84-100

[33]- 12/Yûsuf: 33

[34]- 12/Yûsuf: 101