"Ey iman edenler, müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmeyin."(Nisa,14)


"Mümin erkeklerle mümin kadınlar birbirlerinin velileridir. Onlar iyiliği emreder, kötülükten men ederler. Namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler, Allah ve Resul-üne itaat ederler. İşte onlara Allah rahmet edecektir. şüphesiz Allah azizdir, hikmet sahibidir."( Tevbe, 71)


Bütün ideolojiler ve inançlarda iki esas vardır ve bunlar sevgi ve nefret esaslarıdır. Bu iki önemli esas İslam dininde de önemli bir yere sahiptir. Zira bir inancın veya ideolojinin sevgisiz ve nefretsiz olması düşünülemez. Bir gün Hz. Resul-ü Ekrem (s.a.a) sahabesine şöyle sordu; "İmanın en sağlam kulpu nedir?" Sahabe; Allah ve Resul-ü daha iyi bilir, diye cevap verdiler. Daha sonra sahabeler den kimisi, imanın en sağlam kulpunun namaz olduğunu, kimisi zekât vermek, kimisi oruç tutmak, kimisi hacca ve umreye gitmek, kimisi de cihat etmek olduğunu söylediler. Bunları duyan Hz. Resul-ü Ekrem (s.a.a) şöyle buyurdular; "Sizin söylemiş olduğunuz şeylerin hepsinin fazileti ve ilahi nazarda bir değeri vardır. Ama imanın en sağlam kulpu söylemiş olduğunuz şeyler değildir." Bunun üzerine sahabe; "ey Allah’ın Resul-ü öyleyse siz söyleyiniz imanın en sağlam kulpu nedir?" dediler. Hz Resul-ü Ekrem (s.a.a) şöyle buyurdular; "İmanın en sağlam kulpu Allah için sevmek, Allah için buğz etmektir."( Usul-u Kafi, c.3, Kenz-ul Ummal, c.15, h.43525)


Görüldüğü gibi Allah’ın dostlarını, sevdiklerini sevmek ve dost tutmak ve Allah’ın düşmanlarını da düşman tutmak imanın en sağlam kulpudur. Yani imanın en sağlam kulpu sevgi ve nefrettir.  İmam Cafer Sadık (a.s) buyuruyor; "Kim din üzerine sevmez ve din üzerine buğz etmezse onun dini olmaz. Zira böyle olmadığı takdirde bu insanın hedefi olmaz."


İnsan fıtratına baktığımızda, Allah’u Teâlâ insanı sevgi ve nefret fıtratıyla yaratmıştır. Bunu da insanın fıtratından söküp atmak mümkün değildir. Birçok hadisi şerifte insanın sevdiği ile haşır edileceği nakledilmiştir. Hz. İmam Ali (a.s) şöyle buyuruyor; "Sakın Allah’ın düşmanlarını sevmeyesiniz, sevginizi Allah’ın dostlarının dışındakilere haslaştırmayasınız. Zira kim hangi kavmi severse onunla haşrolacaktır."
İmam Muhammet Bakır (a.s) bu doğrultuda şöyle buyuruyor; "Eğer sen kendinde hayır olduğunu bilmek istiyorsan, kalbini yokla, kalbin Allah’a itaat edenleri seviyor ve Allah’a karşı günah yapanlardan nefret duyuyorsa, bil ki sende hayır vardır ve Allah seni seviyor. Ama eğer sen Allah’a kulluk edenlere karşı düşmanlık beslersen ve günahkâr insanları da seversen, bunu iyi bil ki sende hayır yoktur demektir ve Allah’ta seni sevmez."

Evet! Kardeşlerim dinimizde “sevgi ve nefret” kavramları bir hakikattir ve fahr-i kâinat Peygamber efendimizin (s.a.a) “Rahmet Peygamberi” olduğunu da bilmeyen bir Müslüman yoktur.
Peki, biz “rahmet peygamberine mensup Müslümanlar olaraktan “sevgi insanı” mıyız? Birbirimizi, insanları, hayvanları, doğayı gerçekten seviyor muyuz? Dindaşlarımızı “kardeş”, diğerlerini “türdeş” olarak görüyor muyuz?


Biz de Hazreti Peygamber efendimiz gibi, merhametli miyiz, şefkatli miyiz?

Müslümanlar olarak bizler eğer böyle isek, şu kalıplaşmış, paylaşımsız, acımasız, dışlayıcı, horlayıcı, ezen, savaşan, öldüren, lekeleyen, çamur atan, yozlaşan, çirkefleşen, mikroplaşan, salyasını akıtan dünya kimin dünyası?


Rahmet peygamberine inanıyorum, onun ümmetindenim diyenlerin kimisinde şefkat yok, merhamet yok, insan yok, izan yok, hakperestlik yok, tevazu yok, anlayış yok, hoş görü yok, birlik yok, dayanışma yok, yardımlaşma yok. Yok, yok, yok…


Kapitalist dünya görüşüne kilitlenmişçesine, tek dünyalılar gibi kendi eksenimize kilitlenmiş, sadece kendimiz için yaşıyoruz. Bu da savaşı, kanı, düşmanlığı, kutuplaşmayı besliyor.


Evet, kalbini iblise otlak konumuna dönüştürenler ve iblisin menzeli ve meskeni konumunda olan evlerin sahiplerinden savaştan, kandan, kutuplaştırmaktan başka bir şey çıkmaz. Böyleleri sahabe-i kiramın mezarlarını bile söküp, yıkarlar, kazar, tahrip ederler. Aynı kumaştan olanlar da bu yapılanları alkışlar yahut sessiz kalırlar.


İnsanın gerçekten “adam gibi adam” olabilmesi için kalbinde “rahmet” ve “merhamet” taşıması gerekir. Bu ikisi “sevgi” eksenlidir. Demek ki, insanın gerçek insan olabilmesi için diğer insanlara karşı merhametli olması ve doğayı, çiçeği, böceği, kâinatı, varlığı sevmesi gerekir.

Ancak insanın insanı sevebilmesi ve bazılarına karşı da teberri etmesi için, o mükemmel varlığın Yaratıcısını kavraması, sevilmesi ve teberi edilmesi gerekenlere karşı O’nun emirlerini bilmesi ve inanması gerekir. Yani işin başı yine Allah sevgisi. Kalbinde Allah sevgisi olmayan ve Allah’ı derk edemeyenlerin fiilleri dehşet ve vahşetten başka bir şey olmaz. İnsanlığa, doğaya canilik yaparak dehşetleri yaşatanların Allah’ı bilmeleri, derk etmeleri ve sevmeleri düşünülebilir mi! ASLA.
Rahmet peygamberi ümmeti olduğunu iddia eden ve kırıp döken, yakıp, yıkan bazıları ve bunlara alkış tutanlar, destek olanlar Rahmet Peygamberini anlayamadıkları, kavrayamadıkları için insanı, doğayı, sevmeyi bilemediler.


İlahi inanç sisteminde “İnananlar kardeştir”, “üstünlük takvadadır” gerçeği bilinmesine, kürsülerde, minberlerde, televizyonlarda, kitaplarda bu hakikatler söz konusu edilmesine rağmen, bunları bilen ve dile getirenlerin bazılarının halen dahi “benim inancım, benim mezhebim, benim milletim, benim tarikatım, benim şeyhim, benim hocam, benim üstadım, benim cemaatim, benim siyasetim, benim partim, benim liderim, benim takımım, benim akrabam, benim yoldaşım, benim hemşehrim, benim nefsim” mantığındayız...

Açık bir şekilde, farkında olarak, görerek bölücülük yapıyoruz! Bu durum bu güne kadar kimseye, hiç birimize zarardan başka bir şey sağlamadı.

Aziz kardeşlerim benim derdim bir tarafı övmek, ya da bir tarafı dövmek değildir, derdim sadece doğru dürüst tespitler yapmaya çalışarak geleceğe tarihin ışığını tutmaktır. Zira bazen anlaşılmamak musibetlere ve sözlü, yazılı günahların yapılmasına neden oluyor.

Günümüzde uyulmasa bile, her kes tarafından çok bilinen ve çok meşhur olan şu “önce insan” kavramı var ya, inanç değerlerimizin genlerinde olan bir olgudur. İslam dini ve bu dinin rahmet peygamberinin varlığa ve varlık içerisinde insana çok önem verdiği inkâr edilmesi mümkün olmayan bir hakikattir. Bugün hangi mezhep ve meşrepten olursa olsun, tüm Müslümanların Rahmet aynasının karşısına geçmeleri ve o aynanın kendilerini nasıl gösterdiğini analiz etmeleri gerekir. Ayna bizi yegane hak din olan İslam’a, rahmet peygamberine uyumlu gösteriyor ise hamdetmeli aksi ise tövbe etmeliyiz.
 

Selam ve Dua ile…
 

Mehdi AKSU