.
.

 Ehlader Araştırma Bölümü

Mali Haklar

Bu başlık altındaki haklar üç farklı aşamaya sahiptir.

Birinci aşama: Aynı zamanda en düşük aşama olan bu aşamada kişi, kendi hizmetçisinin ihtiyaçlarını ona sormadan karşıladığı gibi arkadaşının bu yöndeki ihtiyaçlarını da aynı titizlikle karşılamalıdır.

İkinci aşama: Birinci aşamadan bir adım ileriye gidip arkadaşını kendisi gibi görmesi ve sahip olduğu malı arkadaşının kullanmasına kalben rıza göstermesidir.

Üçüncü aşama: Aynı zamanda en üst seviye olan bu seviyede kişi arkadaşını kendinden önde tutmalı ve onun ihtiyaçlarını kendi ihtiyaçlarından önce karşılamalıdır. Yüce Allah şöyle buyurmuştur:

"Kendileri sıkıntı içinde olsalar bile onları kendilerine tercih ederler."[1]

İmam Zeynel Abidin (a.s) yanındaki bir şahsa şöyle buyurdular: Acaba izin almadan birbirinizin cebine elinizi sokup da ihtiyacınız olan miktarı alabiliyor musunuz? Bu şahıs “hayır” şeklinde cevap verince İmam (a.s) şöyle buyurdular: "Öyleyse siz kardeş değilsiniz."

Sıkıntılarını gidermek yönünde çaba sarf etme hakkı.

Bu bölümde birkaç aşamadan bahsedebiliriz.

Aynı zamanda en düşük aşama olan bu aşamada kişi, arkadaşının sıkıntısını giderme gücüne sahip olduğu dönem içinde arkadaşının talebinden sonra güler yüzlükle onun sıkıntısını giderir.

İmam Cafer-i Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Benden müstağni olurlar endişesiyle düşmanlarımın ihtiyaçlarını gidermekte elimi çabuk tutuyorum."

İmam Cafer-i Sadık (a.s) düşmanlarına yönelik böyle davranıyorsa dostlarımıza yönelik nasıl davranmamız gerektiği açıktır.

Dil üzerindeki haklar.

Kusurlarını, yüzüne karşı veya arkasında dile getirmemek, Allah yolu haricinde onunla yarışa girmemek ve onula tartışmamak, arkadaşlık ilişkiniz bitmiş olsa bile onun sırlarını açığa çıkarmamak. Hiç kuşkusuz böylesi davranışları sergilemek kişinin düşük şahsiyetli olmasından kaynaklanır. Bunlara ilaveten, sevdiği kişileri ve çoluk çocuğunu eleştirmemek, başka insanların onunla ilgili söylemiş olduğu eleştirileri onun yanında dile getirmemek gerekir. Kuşkusuz kötü bir sözü sana ulaştıran kişi aynı kötü sözü sana söylemiştir. Ona duyduğun sevgi ve saygıyı dile getirmek, onun için dua etmek, övgüde bulunmak, öğüt vermek, harama yaklaştığı zaman onu bu işin sonuçlarından korkutmak, kusurlarını uygun bir yöntemle kendisine bildirmek, kötü şeylerin kötü yönünü ve iyi şeylerin ise iyi yönünü ona açıklamak.

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Mümin, müminin aynasıdır."

Yani aynen aynanın karşısına geçip de yüzümüze, saçımıza çeki düzen verdiğimiz gibi onun kendisiyle ilgili görmediği şeyleri görür.

Yalnışlarını affetmek.

Düşmüş olduğu hata ve yanlışlar inançla ilgili konularda ise öğüt ve güzel sözlerle onu düştüğü durumdan çıkarmalısın. Yaptığı yanlış, kardeşlik ve arkadaş haklarını çiğnemekle ilgiliyse onu affedip cezalandırmamalı ve sana özür dilerse özrünü kabul etmelisin.

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur:

"Karşı tarafın özrünü kabul etmeyen kişi zorla insanların malını gasp edenlerin günahına sahiptir."

Hayattayken ve ölümünden sonra onun için dua etmek, bu konuda ayrımcılık yapmamak, kendisi ve ailesi için dualarında Allah’tan dilediği güzellikleri onun için de istemek. Kuşkusuz senin onun için yaptığın dua aslında kendin için yapılmıştır.

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Mümin kardeşi için gıyabında dua eden şahıs hakkında bir melek aynı duayı eder."

İmam Muhammed Bakır (a.s) “İnanan ve iyi işlerde bulunanların dileklerini kabul eder ve onlar hakkındaki ihsan ve keremini, lutfuyla arttırır”[2] ayetiyle ilgili şöyle buyurmuştur: "Ayet-i kerimede bahsedilen şahıs, mümin kardeşinin arkasından dua eden şahıstır. Bu şahsın duası için melekler “âmin” derler. Yüce Allah da şöyle buyurur: Onun için dilediğin şeyin aynısını sana da veriyorum, ona olan sevgin sebebiyle dilediğin şeyi verdim."

Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: Kabirdeki insan boğulmamak için önüne çıkan her şeye tutunan kişiye benzer. Evladının, anne ve babasının, kardeşlerinin veya yakınlarının onun için dua etmesini bekler. Hayattaki insanların yapmış olduğu dualar, nur dağları gibi kabirlere girer.

Vefalı ve ihlâslı olmak.

Vefalı olmak, arkadaşın hayattayken hayatının sonuna kadar onun yanında yer almak ve ölümünden sonra bu bağı evlatları ve arkadaşlarıyla sürdürmektir. Zira bu sevgi, ahiret için bir yatırım hükmündedir. Ölüm sonrasında kesilirse yapılmış olan ameller de değerini yitirir ve tüm çabalar boşa çıkar. Bu sebeple şöyle denilmiştir: Arkadaşının ölümünden sonra ona karşı az vefalı olan şahıs, hayatı döneminde çok vefalı olandan daha iyidir.

Hadis kaynaklarımızda şöyle rivayet edilmiştir: Hz. Peygamber (s.a.a), yanına gelen yaşlı bir kadına çok saygı gösterdi, sahabeler bu kadının kim olduğunu merak edip sorunca Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdular: Bu kadın, Hatice’nin hayatı döneminde bize gelip giderdi.

Vefalı olmanın diğer bir göstergesi ise arkadaşın tüm akraba ve arkadaşlarına karşı saygılı olmaktır. Diğer bir gösterge ise, arkadaşının mal veya makamı yükselirse eskiden beri ona gösterdiğin tevazu ve alçakgönüllülüğü fazlalaştırmadan eskisi gibi devam ettirmektir. Ayrıca onun düşmanlarına dost olmamak da bunlara ilave edilmelidir.

Kolaylık tanımak ve sıkıntıya düşürmemek.

Arkadaşını sıkıntıya düşürecek şeyleri ondan istememek, ondan makam veya mal talebinde bulunmamak, kendisine karşı mütevazı olmasını, halini hatırını sormasını ve diğer haklarını yerine getirmesini istememek ve aksine onunla olan arkadaşlığıyla sadece Allah’a yakınlık kazanmayı amaçlayıp onun duaları ve beraberliğinden yararlanmayı hedeflemek.

İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: En kötü arkadaşın, sana sıkıntı çıkaran, hile yapmak için seni zorlayan ve kendisinden özür dilemeni isteyen kişidir.

İmam Cafer-i Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: Bana en ağır gelen arkadaşım, bana sıkıntı çıkaran kişidir ve ondan uzak durmayı tercih ederim. Bana en hoş gelen arkadaşım ise onunla birlikte iken kendimle birlikteymişim gibi vakit geçirdiğim arkadaşımdır.

- - - - - - - - - - -


[1]     Haşr, 9.

[2]     Şura, 26.

Tedbirden Takdire Tedbirden Takdire

Editör: Hasan Bedel