.
.

Ehlader Araştırma Bölümü

E. Erdem

Giriş

İslam felsefesi ve ilahiyatında tedbir ve takdir konuları, insanın iradesi ve Allah’ın ilahi iradesi arasındaki ilişki bağlamında ele alınan önemli meselelerdendir. Bu iki kavram, bir tarafta insanın çabası ve sorumluluğunu, diğer tarafta ise Allah’ın takdirini ve kaderini ifade eder. Ehl-i Beyt (as) öğretileri ve İmam Humeyni gibi düşünürlerin siyasi ve ahlaki yaklaşımlarında bu kavramların önemi belirgindir. Buradaki temel soru, insanın çabası ve kader arasındaki denge nasıl sağlanır? Tedbir ve takdir arasındaki ilişki, bir çelişki mi yoksa birbirini tamamlayan iki unsur mu? Bu araştırma yazısında Kur’an, hadisler ve İmam Humeyni’nin eserleri ışığında bu kavramların derinlemesine incelenmesi hedeflenmektedir.

Kur'an'da Tedbir ve Çaba

Kur'an-ı Kerim, insanın iradesini, çabasını ve sorumluluğunu ön plana çıkaran birçok ayet barındırır. Tedbir, insanın hayatında karşılaştığı zorluklara karşı aldığı önlemler ve yaptığı planlamalar anlamına gelirken, çaba ise bu tedbirlerin hayata geçirilmesi sürecindeki aktif katılımı ifade eder. Kur'an, insanın kendi kaderini inşa etme sorumluluğunu vurgularken, bu çabanın sadece fiziksel değil, aynı zamanda manevi boyutlarını da içermektedir.

Tedbir, yalnızca maddi durumlarla sınırlı değildir. Kişinin ruhsal ve ahlaki gelişimi için de tedbir alması, ilahi yasalar ve değerler doğrultusunda hareket etmesi gerekmektedir. Bu bağlamda, insanın kendi eylemleriyle kendi hayatını şekillendirmesi gerektiği öğretilmektedir.

Kur'an’da bu konuyu pekiştiren birçok ayet bulunmaktadır. Örneğin, Mücadele Suresi'nin 11. ayetinde şöyle buyrulmaktadır:

"Allah, sizin içinizden iman edenleri ve kendilerine ilim verilenleri derecelerle yükseltir. Allah, yaptıklarınızı bilmektedir."[1]

Bu ayet, insanın bilgi edinme ve kendini geliştirme çabasının ilahi irade ile nasıl ilişkilendirildiğini gösterir. Yani, bireylerin tedbir ve çaba göstererek bilgi edinmeleri, Allah katında değer kazanır ve bu çaba, onların manevi mertebelerini artırır.

Ayrıca, Kur'an-ı Kerim’de insanın çabası ile Allah’ın iradesi arasındaki ilişkiyi daha net görebileceğimiz başka bir ayet, Enfal Suresi 53. ayette geçmektedir:

"Çünkü Allah, bir kavmin durumunu değiştirmedikçe, o kavmin durumunu değiştirmez."[2]

Bu ayet, insanların kendi iradeleriyle hayatlarını değiştirmek için çaba göstermeleri gerektiğini açık bir şekilde ifade eder. Yani, eğer bir kişi hayatında olumlu bir değişim arzuluyorsa, bu değişimi gerçekleştirmek için aktif olarak çalışmalı ve tedbirler almalıdır.

Kur'an'daki tedbir ve çaba anlayışı, kişinin kendi hayatında aktif bir rol almasını teşvik ederken, aynı zamanda bu çabanın neticesinin ve sonuçlarının her zaman Allah’ın takdirine bağlı olduğunu hatırlatır. Bu denge, insanın sadece çaba göstermesi değil, aynı zamanda bu çabayı Allah’a teslim etmesi gerektiğini vurgular.

Örnekler

      Çalışma ve İstihdam: Kur'an’da insanların çalışarak rızık elde etmeleri gerektiğine vurgu yapılmaktadır. Bu bağlamda, Nur Suresi 61. ayetinde şöyle denilmektedir:

 

   "Yeryüzünde dolaşarak Allah’ın lütfundan rızık arayın..."[3]

   Bu ayet, insanların kendi geçimlerini sağlamak için çalışmaları gerektiğini ve bunun bir tedbir olduğunu gösterir. Rızkın arayışı, bireyin çabasını ve kararlılığını ortaya koyar.

       Ahlaki Gelişim: Kur'an, bireylerin ahlaki değerler kazanması ve iyi amellerde bulunması için çaba göstermelerini teşvik eder. Ali İmran Suresi 133. ayetinde,

   "Rabbinizden bağışlanmayı ve genişliği, içinde ebedi kalacağınız cennetleri kazanın..."[4]

denilmektedir. Bu ayet, cenneti kazanmanın, bireyin ahlaki gelişiminde ve iyi işler yapmasında tedbir ve çaba göstermesiyle mümkün olacağını belirtir.

Dua ve İhtiyaçlar: Dua, insanın Allah’a olan inancını ve O’na güvenini göstermenin bir yolu olmakla birlikte, Kur'an'da bu eylemin yanında insanın aktif olarak ihtiyaçlarını karşılamak için çaba göstermesi gerektiği de vurgulanmaktadır. Bakara Suresi 186. ayetinde:

   "Kullarım sana benden soracak olurlarsa, ben gerçekten yanlarındayım. Beni çağırdıkları zaman, dualarına cevap veririm..."[5]

buyrulmaktadır. Burada dua, kişinin Allah’a olan bağı ve teslimiyetini pekiştirirken, aynı zamanda o kişinin kendi ihtiyaçlarını karşılamak için çaba göstermesi gerektiğini hatırlatır.

Bu bağlamda, Kur'an’daki tedbir ve çaba anlayışı, insanın yaşamını aktif bir şekilde sürdürmesini ve ilahi iradeyi kabul ederek kendi çabasını ortaya koymasını teşvik eder. İnsanın her alanda, özellikle de sosyal, ekonomik ve ahlaki konularda tedbir alması ve çaba göstermesi, hem bireysel gelişimi hem de toplumsal refah için büyük önem taşır. Bu çaba, sonuçta Allah’ın takdiriyle birleşir ve bireyin hayatında anlam kazanır

 Kur'an ve Hadislerde İlahi Takdir

Kur'an'da takdir kavramı, Allah'ın her şeyin ölçüsünü belirlediği, olayların ve varlıkların kontrolünün O’nun elinde olduğu bir gerçeklik olarak karşımıza çıkar. Kamer Suresi'nin 49. ayetinde şöyle buyrulmuştur:

"Gerçekten biz her şeyi bir ölçüye göre yarattık."[6]

Bu ayet, evrenin işleyişinin ve her olayın bir ilahi düzenle yaratıldığını gösterir. Takdir, insanın kontrol edemediği ve Allah'ın mutlak bilgisi ve iradesi dâhilinde şekillenen olayları ifade eder. Bu nedenle, insan ne kadar çaba sarf ederse etsin, bazı sonuçlar ilahi takdirle belirlenir.

Öfkelenmeli miyiz? Öfkelenmeli miyiz?

Ehl-i Beyt (as) hadislerinde de takdir kavramı önemli bir yer tutar. İmam Cafer Sadık (as) şöyle buyurmuştur:

"İnsanın dünyadaki tedbiri, Allah'ın takdirini değiştirmez."[7]

Bu hadis, insanın sorumluluğunun çabasını göstermek olduğunu ancak nihai iradenin Allah'a ait olduğunu vurgular. Çaba ve tedbir ne kadar önemli olsa da, sonuç her zaman Allah’ın belirlediği kader doğrultusunda şekillenir.

Örnek

Bir üniversite sınavına hazırlanan bir öğrenci düşünelim. Bu öğrenci düzenli bir şekilde çalışır, tedbir alır ve tüm hazırlıklarını yapar. Ancak sınav günü hastalanabilir veya beklenmedik bir aksilik yaşayabilir. Bu durumda, insanın çabası yeterli olsa bile sonucun Allah’ın takdirinde olduğu anlaşılır.

 İmam Humeyni'nin Sözlerinde Tedbir ve Takdirin Birleşimi

İmam Humeyni, hem teorik hem de pratik hayatında tedbir ve takdir arasındaki dengeyi sıkça ele almıştır. Ona göre, insan, hayatta karşılaştığı zorluklara karşı planlama ve tedbirle yaklaşmalıdır, ancak aynı zamanda Allah’a tevekkül etmeli ve kaderin bir parçası olduğunu bilmelidir. İmam Humeyni şöyle demiştir:

"Kader inancı, pasiflik ve teslimiyet anlamına gelmemelidir. İnsan, aklı ve tedbiriyle hayatının işlerini düzeltmekle yükümlüdür."[8]

Bu görüş, İslam dünyasında kader anlayışının yanlış anlaşılmasının önüne geçmeyi hedefler. Tedbirli olmak, İmam Humeyni'ye göre sadece bireysel planlamada değil, toplumsal ve siyasi mücadelelerde de önemlidir. İran İslam Devrimi sürecinde, İmam Humeyni ve yoldaşları, sürekli olarak stratejik planlar yaparak devrim için tedbirler almış, ancak tüm bu çabanın sonunda Allah’a tevekkül etmişlerdir.

Örnek

İran İslam Devrimi, İmam Humeyni'nin liderliğinde büyük bir stratejik planlamayla gerçekleştirilmiştir. Ancak devrimin başarısı yalnızca insan çabasıyla değil, Allah'ın takdiriyle de ilişkilidir. İmam Humeyni bu süreçte sürekli olarak tevekkül etmeyi ve sonucun Allah’ın iradesiyle şekillendiğini vurgulamıştır.

 Günlük Hayattan Tedbir ve Takdir Örnekleri

Günlük yaşamda da tedbir ve takdirin iç içe geçtiği birçok örnek görmek mümkündür. Örneğin, sağlığımıza dikkat ederek tedbir alabiliriz ancak kontrolümüz dışında gelişen hastalıklar takdirin bir sonucudur. Benzer şekilde, aile ilişkilerini korumak için çaba gösteririz, ancak ölüm ya da ağır hastalık gibi durumlar ilahi takdirin bir parçasıdır. Bu örnekler, insanın çaba ve tevekkül arasında dengeli bir yaşam sürmesi gerektiğini göstermektedir.

Sonuç

Tedbir ve takdir, insanın iradesi ve ilahi irade arasındaki dengeyi temsil eden iki temel kavramdır. İnsan çabası olmadan başarıya ulaşmak mümkün değildir; ancak tüm çabalar nihayetinde Allah’ın takdirine tabidir. Bu noktada, Ehl-i Beyt’in öğretilerinden yola çıkarak, İmam Ali (as) ve İmam Cafer Sadık (as) gibi hidayet önderlerinin sözleri, insan iradesinin sınırlılıklarını ve Allah’ın ilahi iradesinin mutlaklığını vurgulamaktadır.

İmam Ali (as) bir hadisinde şöyle buyurmuştur: "İnsana düşen, Allah’ın takdirine rıza gösterip, kendi çabası ile yola devam etmektir." Bu ifade, insanın kendi iradesiyle aldığı tedbirlerin, Allah’ın takdirini değiştirmeyeceğini ancak insanın sorumluluklarını yerine getirirken tevekkül etmesi gerektiğini ortaya koyar.

Ayrıca, İmam Cafer Sadık (as) şöyle demiştir: "Tedbir, takdirden önce gelir; fakat takdir, her şeyin üstündedir." Bu hadisten de anlaşılacağı üzere, insanın çabası önemlidir; fakat her şeyin en nihayetinde Allah’ın iradesiyle şekillendiği gerçeği göz ardı edilmemelidir.

Bu bağlamda, İslam felsefesi, insanın hem sorumluluklarını yerine getirmesi hem de ilahi iradeye teslim olması gerektiğini öğütler. Kur'an, hadisler ve İmam Humeyni’nin öğretileri, insanın sorumluluklarını yerine getirirken aynı zamanda Allah’a tevekkül etmesi gerektiğini ifade eder. Bu dengeyi anlamak, İslam felsefesinin merkezindeki ahlaki ve metafiziksel bir gerçeği kavramak anlamına gelir. Sonuç olarak, insan çabası ve ilahi takdir, birbirini tamamlayan iki unsur olarak, bireyin hayatında ve toplumsal dinamiklerde önemli bir yer tutar. Bu anlayış, insanın hayatındaki zorluklarla başa çıkma gücünü ve aynı zamanda Allah’a olan güvenini pekiştirir.

- - - - - - - -


[1]  (Mücadele, 58:11)

[2] (Enfal, 8:53)

[3] (Nur, 24:61)

[4] (Ali İmran, 3:133)

[5] (Bakara, 2:186)

[6] (Kamer, 54:49)

[7] (Usûl-i Kâfi, c.1, s.156, h.6)

[8] (İmam Humeyni, 40 Hadis Şerhi, s. 174)

Editör: Hasan Bedel