.
.

Ehlader Araştırma Bölümü

Haset (Kıskançlık)

Haset ve kıskançlık, kin beslemenin, kin beslemek ise öfkelenmenin bir sonucudur. Dolayısıyla kıskançlık bir vasıtayla öfkenin bir ürünüdür. Kıskançlıktan doğan kötü sıfatlar ise sayılmayacak kadar fazladır.

İmam Muhammed Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: Ateş, odunu yiyip bitirdiği gibi kıskançlık da imanı yiyip bitirir.

İmam Cafer-i Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: Dinin başlıca afetleri kıskançlık, kendini beğenmek ve üstünlük taslamaktır.

İmam Cafer-i Sadık’ın (a.s) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: Yüce Allah Musa’ya şöyle buyurdu: Ey İmran’ın oğlu kendi fazlımla insanlara verdiklerimi kıskanma, gözünü onlara dikme ve gönlünü onlara kaptırma. Kuşkusuz benim verdiğim nimetleri kıskanan kişi insanlar arasında yaptığım nimet bölüşünün önünü almak ister ve böyle olan birisi benimle değildir. Ben de onunla değilim.

İmam Cafer-i Sadık’ın (a.s) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: Allah’tan korkun ve birbirinizi kıskanmayın…

Misbâhu’ş-Şerîa kitabında İmam Cafer-i Sadık’ın (a.s) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: Kıskanan insan kıskandığı kişiden önce kendisine zarar verir. Örneğin İblis, kıskançlığıyla kendisine lanet kazandırdı ve Âdem’e seçkinlik, hidayet, hakikatlere yükselme şerefi ve peygamberlik kazandırdı. Öyleyse kıskanan kişi değil de kıskanılan kişi ol. Kuşkusuz kıskanan kişinin tartısı hafiftir ve sürekli kıskandığı kişinin tartısını ağırlaştırır. Rızık, önceden bölünmüştür öyleyse kıskanmak kıskanan kişiye bir şey kazandırmadığı gibi kıskanılan kişiden de bir şey eksiltmez. Kıskançlığın kökü, kalp körlüğü ve Yüce Allah’ın fazlını hiç saymaktır. Bunların her ikisi ise kâfirliğin iki kanadıdır. İnsanoğlu haset ile ebedi hasrette saplanıp kaldı ve ebediyen kurtulamayacağı bir tuzağa düştü. Kıskanç birinin tövbesi kabul edilmez; zira bu inancında ısrarcıdır. Ona inanmış ve kendini ona kaptırmıştır. Bu nedenle sebepsizce ve kendine karşı koymadan bu yününü serbest bırakır. İnsanın tabiatı tedavi edilse bile aslından şaşmaz.

Haset ve kıskanmak ancak bir nimet üzerine gerçekleşebilir. Öyleyse Yüce Allah senin kardeşine bir nimet verdiğinde senin buradaki tutumun iki şekilde olabilir.

Birincisi: Bu nimetin varlığı seni rahatsız ediyorsa ve yok olmasını arzuluyorsan işte buna haset ve kıskançlık denir.

İkincisi: Bu nimetin yok olmasını istemiyorsan ve varlığı da seni rahatsız etmiyorsa ancak aynısını kendin için de istiyorsan buna “gıpta” veya “rekabet” denir. Bu iki kelime bazen birbirinin yerine kullanılabilir ancak anlamı açıklık kazandıktan sonra kelime üzerinde tartışmanın anlamı yok.

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Mümin insan gıpta eder; ancak kâfir kişi haset eder.

Yüce Allah şöyle buyurmuştur:

O halde yarışmak isteyenler, bunun için yarışsınlar.[1]

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Haset ancak iki yerde uygun görülmüştür; Allah’ın mal vermiş olduğu şahsın bu malı doğru yolda harcaması ve Allah’ın ilim vermiş olduğu kişinin ilmine amel edip de bu ilmi diğer insanlara öğretmesi.

Bazı yerlerde “haset” yerine “rekabet” sözcüğünün kullanılması gibi bu hadisi şerifte Hz. Peygamber (s.a.a) “gıpta” sözcüğü yerine “haset” sözcüğünü kullanmıştır.

Bir kâfir veya günahkâr bir insanın eline geçen nimetler, insanlar arasında fesat fitne çıkarmak ve insanların kötülüğü yönünde kullanma durumu hariç haset etmek haramdır. Bu durumda bu nimetin varlığından rahatsız olmak ve yok olmasını arzulamak sakıncasızdır. Zira bu durumda bu nimet bir fesat aracıdır ve bu yönüyle yok olması arzulanmaktadır. Zira fesat aracı olmasaydı yok olması arzulanmayacaktı ve kalması kimseyi rahatsız etmeyecekti.

Haset ve kıskançlık genellikle ortak menfaatleri olan insanlarda görülür. Bu tür durumlarda taraflardan biri diğer tarafın onun hedeflerinin önünde bir engel oluşturduğunu gördüğünde ona karşı kalbinde kin ve nefret duymaktadır. Herhangi bir bağlantısı olmayan insanlarda haset de görülmez. Bu nedenle bir âlim tüccarları değil diğer âlimleri kıskanır. Bir tüccar âlimleri değil diğer tüccar arkadaşlarını kıskanır. İnsan kendi kardeşini veya örneğin amcasının oğlunu diğer yabancılardan çok daha fazla kıskanır. Bir kadın, kaim validesi veya eşinin kızından ziyade kumasını kıskanır. Bunların tamamı ortak hedeflerin çakışması sebebiyledir.

Haset ve Kıskançlığın Sebepleri

Düşmanlık: Kıskandığı kişi onun düşmanı olduğu için sahip olduğu nimetlerin yok olmasını ister ve herhangi bir güzellik yaşamasını dilemez.

İzzet-i nefs ve özsaygı: Şöyle ki belirli bir nimet sahibi olan kişinin o nimetle kendisine üstünlük tasladığını bilir ve özsaygısından ötürü başka bir insanın ona üstünlük taslamasına tahammül edemez.

Kibir: Haset ve kıskançlık taşıyan kişi diğer insanlara karşı kibirli bir tavırla yaklaşmak isterse ve diğer insanların varlıklı olması onun bu isteğinin gerçekleşmesine engel olursa bu durumda diğer insanların varlıklı olmasından rahatsızlık duyabilir ve sahip oldukları nimetlerin yok olmasını arzulayabilir.

Şaşkınlık: Kıskanılan şahsın elindeki nimet ve varlık çok büyük olursa, kıskanan şahıs bu durumdan şaşkınlık duyduğu için bu varlığın bu şahıs elinde olmasına rahatsız olabilir ve bu nimetin ondan alınmasını arzulayabilir.

Korku: Kıskanılan şahsın varlıklı olması, kıskanan şahısta hedefine ulaşabilmek konusunda endişelerin doğmasına sebep oluyorsa ve arkadaşının bu varlık sayesinde ona engel olabileceğini düşünüyorsa, bu durumda arkadaşının sahip olduğu varlıkları kaybetmesini arzulayabilir.

Makam sevdası: Makam ve riyaset sahibi olan şahıs, diğer insanların sahip olmadığı bir şeye sahiptir; haset ve kıskançlık taşıyan şahıs ise diğer bir insanın bu nimete sahip olmasından rahatsızlık duyabilir ve bu nimetin ondan alınmasını arzulayabilir.

Alçaklık: Bazen insan yukarıda saydığımız etkenlerin hiçbiri olmadığı durumda bile nimet sahibi olan diğer insanların bu nimetleri kaybetmelerini arzulayabilir. Bu durum kişinin iç kirliliği ve alçak bir şahsiyete sahip olmasından kaynaklanır.

Bazı durumlarda ise birden fazla etken bir şahısta görülür. Bu durumda kıskançlık ve haset derecesi de aynı oranda artar.

Haset ve kıskançlık hastalığının tedavisine gelince kişinin bilincine ve yaptıklarına hitap eden iki tedavi yönteminden bahsedebiliriz.

Bilinç yönlü tedavi: Her şeyden önce haset ve kıskançlık taşıyan şahıs bu duyguyla kendi dünya ve ahiretine zarar verdiğini bilmelidir. Zira haset, Yüce Allah’ın takdiratına razı olmamak ve kullarına vermiş olduğu nimetleri istememek; Yüce Allah’ın kurmuş olduğu adil düzene karşı gelmek ve onun gizli hikmetlerini yok saymak anlamlarına gelmektedir. Bu ise Yüce Allah’ın eşsiz adaletine yapılan büyük bir haksızlıktır. Ayrıca Allah’ın veli kulları her zaman diğer insanların hayrını ve mutluluğunu arzularken, haset taşıyan insanların bunun tam tersini arzulaması bu iki grubu iki zıt grup haline getirir ve haset taşıyan insan Allah’ın veli kullarının karşısında yer almış olur. Haset taşıyan bir insan bu yönüyle İblis ve kâfirlerin safında yer alır. Zira onlar da her zaman mümin insanların, sahip oldukları nimetlerden yoksun olmasını arzular.

Yüce Allah şöyle buyurmuştur:

Size bir iyilik dokunsa, bu onları tasalandırır; başınıza bir musibet gelse, buna da sevinirler.[2]

Yüce Allah diğer bir ayeti kerimede şöyle buyurmuştur:

Ehl-i kitaptan çoğu, hakikat kendilerine apaçık belli olduktan sonra, sırf içlerindeki kıskançlıktan ötürü, sizi imanınızdan vazgeçirip küfre döndürmek istediler.[3]

Haset ve kıskançlığın dünyevi zararına gelince; haset taşıyan insan her zaman üzüntü ve hüzün içindedir. Kıskandığı kişinin Yüce Allah’ın vermiş olduğu nimetlerden faydalanması, her zaman ona rahatsızlık verecektir. Kuşkusuz hiçbir zaman kıskanan insanın kıskançlığı bir nimetin yok olmasına sebep olamaz ve bu şahıs bu nimetten yararlandığı sürece bu da kıskanan şahsa rahatsızlık verecektir. Kıskançlık, bir nimetin yok olması için yeterli bir sebep olacak olsaydı tarih boyunca mümin insanların hiçbir nimete sahip olmaması gerekirdi. Zira her zaman kâfirler müminleri ellerindeki nimetlerden ötürü kıskanmışlardır. Ayrıca kıskançlık kıskanılan şahsa hiçbir zarar veremez. Zira Yüce Allah’ın vermiş olduğu nimet hiçbir şekilde elinden alınamaz ve kıskançlık ancak kıskanan şahsa zarar verir.

Burada bilinmesi gereken diğer bir konu ise kıskançlığın kıskanılan kişiye kazandırdığı şeylerdir. Kıskançlık dünyada ve ahirette kıskanılan kişinin yararınadır. Dünyada olan yararı; bir insanın dünyadaki önemli amaçlarından birisi düşmanlarının üzüntü ve sıkıntı içinde olmasıdır. Haset ve kıskançlığın büyük acısı göz önünde bulundurulduğunda kıskanan şahıs kıskançlığıyla kendi eliyle yapılması istenen şeyi en acımasız şekilde kendisine uyguladığını söyleyebiliriz. Kıskanılan şahsın uhrevi kazancına gelince; bu şahsın her zaman kıskanan kişi tarafından zulme uğratıldığı göz önünde bulundurulursa özellikle sözlü saldırılar, gıybet ve saygısızlıklar yapılmışsa bunların tamamı gerçekte kıskanan şahıs tarafından kıskanılan kişiye verilen birer hediye olarak görülebilir. Zira kıskanan şahsın iyilikleri ve kazanmış olduğu sevaplar kıskanılan kişiye intikal ettirilir ve zamanla kıskanan kişinin amel defterinde hiçbir hasene ve sevap kalmaz. Dolayısıyla bu dünyadan ayrıldığında iflas etmiş birisi olarak diğer dünyaya adım atar. Bu durum değerlendirildiğinde kıskançlığın dünya ve ahirette kıskanan kişiye elem, acı ve kayıptan başka bir şey kazandırmadığı, kıskanılan kişiye ise dünyada ve ahirette bol nimetler kazandırdığı söylenebilir.

Haset hastalığını hâl ve hareketlerimizdeki değişikliklerle tedavi etmek için her şeyden önce hasetten doğan bütün söz ve davranışlardan uzak durmalıyız. Haset hastalığını yenmek isteyen birisi hasetten doğan söz ve davranışlardan uzak durduğu gibi bu söz ve davranışların tam tersini yapmalıdır. Haset hastalığı kişiyi birini kötülemeğe itiyorsa dilini o kişiyi övmek için kullanmalıdır. Bu hastalık kişiyi kibirli tavırlar sergilemeğe itiyorsa kendisini tevazu göstermeğe ve bu şahıstan özür dilemeğe yönlendirmelidir. Bu hastalık onu iyilik yapmamaya itiyorsa fazlasıyla iyilik yapmayı kendisine bir vazife bilmelidir. İnsan bu tür bir davranış benimserse kıskanılan şahıs ona daha bir yakınlık duyacaktır ve bu yakınlık ve sevgi bağı, bu hastalığın kökünü kurutacaktır. Bu durumda kişinin başta ancak kendisini zorlayarak yaptığı işler zamanla bir kişilik haline gelecektir.

Ancak ileride açıklanacağı gibi bu hastalığın tedavisinde kullanılması gereken ana yöntem, hastalığın köklerini oluşturan haset, kibir, kendini beğenmek ve hırs gibi olumsuzlukların giderilmesidir.

Haset ve kıskançlık taşıyan bir insan kıskandığı insanlara karşı üç tür tavır benimseyebilir.

Bir: Onların kötülüğünü kalben istediği halde taşıdığı bu duygudan da rahatsız olabilir ve kendi kendine düşündüğü vakit sahip olduğu bu duygudan rahatsız olabilir. Taşıdığı bu duygudan ötürü zaman zaman kendisini kınayabilir ve bu duygudan kurtulabilmek için bir çare arayışında olabilir. Bu tür bir haset kesinlikle Yüce Allah’ın affettiği bir hasettir. Zira kişinin irade ve isteği dışında gelişir.

İki: Taşıdığı bu duyguyu benimseyebilir ve haset duyduğu kişinin sıkıntılı anlarında kalben hissettiği mutluluğu çekinmeden yaptıklarıyla veya sözleriyle ibraz edebilir. Bu tür bir haset, kesinlikle sakıncalı ve haramdır.

Üç: Bu iki tavrın ortası sayılan bir tavır benimsemek. Yani kişi kalben duyduğu hasetten rahatsız olmayabilir ve bu hastalıktan kurtulmak gibi bir düşüncesi olmayabilir ancak aynı zamanda kalben duyduğu ve rahatsızlığı ibraz etmeyebilir.

Bu durum, ariflerin farklı görüşlere sahip olduğu bir konudur. Kimi arif bu tavrın kısmen sakıncalı olduğunu savunurken kimi de amellere dökülmeyen bir kıskançlığın sakıncasız olduğunu savunur.

Birinci grupta yer alanlar haset ve kıskançlığın kalbi bir hastalık olduğunu, bu duyguyu taşıdığı halde ondan rahatsız olmayan birisinin haset hastası olduğunu, her ne kadar bu hastalığı ibraz etmese de diğer insanların elindeki nimetin yokluğunu arzuladığı miktarda günahkâr olduğunu savunurlar. Bunu kanıtlamak için Kur’ân-ı Kerim’deki iki ayeti delil olarak gösterirler.

Yüce Allah şöyle buyurmuştur:

Gönüllerine imanı yerleştirmiş olan kimseler, kendilerine göç edip gelenleri severler ve onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık hissetmezler.[4]

Yüce Allah diğer bir ayeti kerimede şöyle buyurmuştur:

Sizin de kendileri gibi inkâr etmenizi istediler ki onlarla eşit olasınız.[5]

Bu ayetleri delil gösterenler, haset taşıyan kişinin yaptıkları ve söylediklerini haset ve kıskançlığın kendisi değil, hasetten doğan birer fiil ve söz olarak görür.

Ancak yalnızca kişinin davranışlarına yansıyan bir kalbi duygunun sakıncalı olabileceğini savunan ikinci grup ise birçok hadisi delil olarak gösterir.

Ehl-i Sünnet kanalıyla Resulullah’tan (s.a.a) nakledilen bir hadisi şerifte Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu okuyoruz: Dokuz şey ümmetimin üzerinden kaldırılmıştır; hata, unutkanlık, bilmedikleri şeyler, güçlerini aşan şeyler, ıztırar hali, zorla yaptırılanlar, karamsar öngörüler, yaratılışın aslı üzerine hastalık derecesinde düşünmek ve dil veya ele yansımayan haset.

Diğer bir hadisi şerifte Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: Üç şey vardır ki hiç kimse onlardan kurtulamaz; kötü zan, karamsar öngörüler ve haset. Zarar almadan bunlardan sıyrılmanın yolunu size öğretiyim; Kötü zanda bulunursan bu zannını kesin bilme, karamsar öngörülerde bulunursan yoluna devam et ve haset duyduğun vakit ise zulmetmekten uzak dur.

Benzer diğer bir hadiste şöyle yazar: Üç şey vardır ki hiç kimse onlardan kurtulamaz ve çok az insan onların şerrinden korunabilir…

Diğer bir hadiste şöyle yazar: Mümin kullar taşıdıkları üç şeyden kurtulabilirler; … Hasetten kurtulmasının yolu ise zulmetmemektir.

- - - - - - - - - - - -

Zikir ve Türleri Zikir ve Türleri

[1]     Muteffifin, 26.

[2]     Âl-i İmrân, 120.

[3]     Bakara, 109.

[4]     Haşr, 9.

[5]     Nisa, 89.

Editör: Hasan Bedel