.
.
Ehlader Araştırma Bölümü
Kızın, eşini seçme hakkı ile ilgili dinî metinlerde birçok hadis nakledilmiştir. Genellikle güçlü ve sağlam belgelere dayanan bu hadislerin ilkel çelişkilerine göre, bunları birkaç gruba ayıracak ve daha sonra içeriklerini değerlendirmeye çalışacağız.
İlk grup hadisler, bakire kızın evlilikte bağımsız olduğunu vurgulayan hadislerdir. Bu hadislerin arasında, sadece dayandırıldığı belge yüzünden anlaşmazlık konusu olan Sa’dan b. Müslim’in[1] rivayeti, açıkça bakire kızın bağımsızlığından söz etmiştir.[2] Fakat diğer bazı hadislerin[3] içeriği, başta kendi mali işleri olmak üzere sosyal işlerini kendi elinde tutan kadının bağımsızlığından söz ederken, yeterli sosyal olgunluğa ermemiş ve bu tür işlerinden başkaları sorumlu olan kızın bağımsızlıktan yoksun olduğundan söz etmektedir. Örneğin, Zürare’nin rivayetinde şöyle okumaktayız:
“Eğer bir kadın, kendi işlerini kendi elinde tutuyorsa, alış veriş yapıyorsa, köle azad edip mahkemede şahadet veriyorsa ve malından istediği kadar infakta bulunabiliyorsa, bu durumda onun kararı geçerlidir ve istediği herkesle evlenebilir, aksi takdirde evlenmesi velisinin izni olmaksızın caiz değildir.”[4]
Böylece birçok fakih, reşide ve bakire kızın bağımsızlığını kabul etmiştir. Ama bazıları, bu rivayetlerde yer alan “maliket-u emriha” tabirinin kadının bakire olmayışına işaret etmiş olabileceğini ve bu yüzden bundan bakire kızın bağımsızlığı sonucuna varılamayacağını belirtmektedirler.[5]
Bu tabirin söz konusu bazı rivayetler için geçerli olmasına karşın, Zürare’nin rivayeti konusunda geçerli olduğu kabul edilemez. Zira İmam (a.s) mali işlemleri tefsir olarak gündeme getirerek maksada açıklık getirmiştir. Dolayısıyla bu rivayetin pratikte mali işlemler ve diğer bazı sosyal faaliyetlerle uğraşan reşide ve bakire kızın bağımsızlığı konusunda geçerli olduğu inkâr edilemez.
İkinci grup hadisler, evliliğin doğruluğunu kızın rızasına bağlayan hadislerdir. Örneğin, Mansur b. Hazım’ın rivayetine değinebiliriz. İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Evlilikte kadının -bakire olsa da olmasa da- rızası kazanılmalı ve onun rızası olmaksızın evlilik gerçekleşmemelidir.”[6]
Üçüncü grup hadisler, evliliğin doğruluğunu babanın iznine veya rızasına bağlayan hadislerdir. Buna örnek olarak da İbn Ya’fur’un rivayetine değinebiliriz. Bu rivayette, İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Baba nimetinden yararlanan bakire kızlar babalarının izni olmaksızın evlenemezler.”[7]
Dördüncü grup hadisler, bakire kızın evlenmesinde babanın bağımsızlığına hükmeden ve kızın kendisinden izin almayı gerekli görmeyen hadislerdir. Örneğin, Halebî’nin naklettiği rivayette, rızasına bakmaksızın babanın evlendirdiği kızın hükmü sorulmuş ve İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle cevap vermiştir:
“O kızın babasının karşısında hiçbir yetkisi yoktur ve eğer babası onu evlendirmişse, kız razı olmasa bile, bu evlilik geçerlidir.”[8]
Bu dört hadis grubu arasında birinci ve ikinci grupta yer alan hadisler, kızın kendi eşini seçme hakkına karşı çıkmadığı gibi, bu hakkı kesin olarak onaylamaktadır. Ama kızın bu konuda özgürlüğünü kısıtlayan veya yok eden üçüncü ve dördüncü grup hadisler için bazı yorumlar gündeme gelmiştir.
Bu hadislerin senetlerinin zayıf oluşu, Kur’ân-ı Kerim’in zahirine ters düşmesi ve karşıt rivayetlerin (birinci ve ikinci grup) tercih edilmesine yol açan Ehlisünnet ulemasının fetvaları ile uyumlu olması, söz konusu hadislerin nikâh rüşdüne erişmemiş kızlara özgü olduğunun belirtilmesi ve bu tür ifadelerin zorunlu olmayan ahlakî boyutlara hamledilmesi, öne sürülen en önemli yorumlardandır.[9]
Ama ne var ki bu yorumların birçoğunun pek de güçlü olmadığı anlaşılmaktadır. Bu hadislerin arasında, senedi sahih olan bazı hadislerin bulunduğu dikkate alınırsa, hadislerin senedini eleştirmek tamamen geçersizdir. Kur’ân-ı Kerim’in bu hadislere karşı telakki edilen ayetleri[10] ise, bakire olmayan kadınlarla ilgilidir ve sadece bu kesimde yer alan kadınların bağımsızlığını ispat etmiştir. Bu yüzden bakire kızları da kapsayacak şekilde genelleştirme özelliğinden yoksundur. Bu hadislerin Ehlisünnet fetvalarıyla örtüştüğü iddiası da kabul edilemez. Zira hadislerin birçoğunda, bakire ve bakire olmayan kadın arasında fark koyulmuştur; oysa Ehlisünnet âlimleri bu farkı kabul etmemektedirler.[11] Beşinci yorum, yani söz konusu hadislerin ahlakî boyutlara hamledilmesi de bu ifadelerin zahiriyle çelişmektedir. Çünkü bakire kızı, babası hayatta olduğu durumlarda yetkisiz olarak tanıtmış ve babası tarafından kızın evlendirilmesini, hatta rızası olmadığı durumda bile caiz görmüş veya babanın kızından izin almasına gerek olmadığını belirtmişlerdir.
Evet, dördüncü yorum, yani bu hadislerin nikâh rüşdüne ermemiş kızlar için geçerli olduğunu belirten izah, kısmen de olsa güçlü bir delile dayanmaktadır. Çünkü birinci gruptaki hadisler ve özellikle Zürare’nin hadisi, son hadisleri izah edecek kadar güçlü görünmekte ve Dolayısıyla bu hadislerin örfe göre genel bir değerlendirmesi, mali ve sosyal işlerlerinde bağımsız hareket eden reşide ve bakire kızların bağımsızlığı ve bu tür faaliyetlerde başkalarına bağımlı olan kızların bağımsız olmadığıdır. Reşide ve bağımsız kızlar hakkında şu soru akla gelebilir: Babası, kızın rızasını almaksızın onu bir erkekle evlendirebilir mi ki, hem babanın hem de kızın bu konuda bağımsız olduğuna hükmedelim? Bu sorunun cevabı, ikinci ve dördüncü gruplarda yer alan hadislerin arasındaki çelişkiyi nasıl bertaraf edeceğimize bağlıdır.
Her iki grubun görüşünün geçerli olmadığını varsaydığımız takdirde, babanın kız üzerindeki velayetsizliği ilkesi gereği, böyle bir evliliği gerçekleştirmemesi gerekmektedir.[12] Bazılarının desteklediği bir ihtimal de şudur; Dördüncü grup hadisleri tercih ederek, ikinci gruptaki hadisleri, kızın rızasını kazınmayı müstehap sayan hadisler şeklinde kabul edelim ya da eğer farz diye düşünüyorsak, babayı bu hükmün dışında tutalım.[13] Bu son ihtimale göre, babaya, bakire kızının rızasını almaksızın evlendirme hakkı tanınmıştır. Bu arada birçok fakih yukarıda sözü edilen delili onaylamamakta ve tüm bakire kızların - reşide olan ve olmayan- evliliğinin doğru olması için baba rızasının şart olduğunu belirtmektedirler.
Şimdi şöyle bir soru ile karşı karşıyayız: Son iki fıkhî görüşün gereği, kızlara karşı bir nevi cinsiyet ayrımcılığı kabul etmek midir, yoksa İslam’ın yasama sistemi kızların zulme uğramaması için bazı tedbirler mi düşünmüştür?
Bu sorunun cevabını şu şekilde izah edebiliriz: Fakihlerin fetvaları açıkça, baba veya dedenin bakire kızın izdivacı üzerindeki hakkının, kızın maslahatını gözetlemek kaydıyla geçerli olduğunu belirtmektedir. Ama eğer baba veya dede kızı fesat içeren bir evliliğe zorlayacak olursa, bu hakkı kaybeder ve kızın evlenmesi konusundaki görüşü geçersiz hâle gelir.[14] Buna ilaveten, fesat içeren evliliğe zorlamak, baba veya dedenin hakkını yok ettiği gibi, kızın dinî ve örfî açıdan uygun olan bir erkekle evlenmesini, hele kızın da gönlü varsa, engellemek de eğer kız için fesat getirecekse, yine aynı hükme geçerlidir.
Ayrıca zarar vermeyi meneden “La zarar ve lâ zirar” kaidesi -ki bunu da bir sonraki ekte ele alacağız- ayrıca bu tartışmamızda söz konusu olan bazı ayetlere de dayanarak,[15] kıza zarar verecek durumlarda velayet hakkı reddedilmiştir.
- - - - - - - - - -
[1] Vesailu’ş-Şia, c.14, Akdu’n-Nikâh babları, 9. bab, s.214, h.4.
[2] Şubeyrî Zencanî, Takrirat-i Ders-i Nikâh, c.11, ders: 425, s.4.
[3] Vesailu’ş-Şia, c.14, s.201, h.1; s.202, h.7; s.203, h.8 ve s.215, h.6.
[4] “Kadın işinin sahibi olursa, yani satar, satın alır, azad eder, şahitlik yapar ve malından istediği kadar bağışlarsa, bu durum onun yaptığı şeyler caizdir; isterse velisinden izin almadan evlenebilir; fakat eğer böyle olmazsa ancak velisinin izniyle evlenebilir” age. s.215.
[5] Şubeyrî Zencanî, Takrirat-i Ders-i Nikâh, c.11, ders: 424, s.8.
[6] Vesailu’ş-Şia, c.14, s.214, h.1; yine bk. age, h.2.
[7] “Babası hayatta olan bakire kızlar ile babalarının izni olmaksızın evlenme.” age. s.208; ve yine s.205, h.1, 2 ve 5.
[8] “Kendi rızası olmadan babasının evlendirdiği kız hakkında şöyle buyurdu: Babası hayatta ise o kız hiçbir şeye sahip olmaz. Babası onu evlendirirse, kızın kendisi istemese bile babasının kıymış olduğu nikâh caizdir.” age. s.215; s.202, h.6; s.203, h.11; s.204, h.13; s.205, h.3, s.208, h.3 ve 4; s.214, h.3; s.215, h.8.
[9] Necefî, Cevahiru’l-Kelam, c.29, s.180-181.
[10] Bakara, 230, 232, 234 ve 240.
[11] Şubeyrî Zencanî, Takrirat-i Ders-i Nikâh, c.11, ders: 430, s.9.
[12] Velayetin olmayışı aslı, genel ifadelerden algılanan asl-ı lafzîdir, asl-ı amalî değildir. Dolayısıyla çocukluk döneminin velayetinin istishabının ondan öne geçirilmesi eleştirisi yapılamaz. Ayrıca böyle bir istishabın uygulanmasının kendisi de tartışma konusudur. “Velayeti olmayışı aslı için bk. s.233.
[13] Şubeyrî Zencanî, Takrirat-i Ders-i Nikâh, ders: 430, s.16-17.
[14] Necefî, Cevahiru’l-Kelam, c.29, s.183-184; İmam Humeynî, Tahriru’l-Vesile, c.2, s.254.
[15] Vesailu’ş-Şia, c.14, s.218, h.2.