İçtihat kelimesi, Arapça kelimedir. “جُهد” kökünden gelmiş ve “افتعال” İftial babına gitmiştir. 'Çaba sarf etmek', 'çalışıp çabalamak' anlamına gelir. “Müçtehit” kelimesi bu fiilin İsm-i Faili’dir. Yani çaba sarf eden kimse, çalışıp çabalayan kimse demektir. Ehl-i Beyt Ekolünde ise terim anlamı, şer’i delillere bakarak, şer’i hükümleri çıkarmak için çaba sarf eden kimse demektir.

Usul, fıkıh, hadis ilmi, diraye, Arapça dilbilgisi ve tefsir gibi gerekli bazı ilim dallarında yeteri seviyeye gelerek uzmanlaşan birisi, şer’i delillere bakarak, şer’i hükümleri çıkartma yetisini elde edebilir ve bu yetiyi elde eden kimseye müçtehit denir. Bir müçtehit fıkhın bütün dallarında uzmanlaştığı gibi sadece birkaç dalda, örneğin, sadece taharet, namaz, oruç ve hac dallarında da uzmanlaşabilir. Bu ikinci kısım müçtehitlere, Mücezzi müçtehit denir.

Ehl-i Beyt Ekolünde şer’i deliller 4 tanedir: Kur’an-ı Kerim, Sünnet, İcma ve Akıl. Ama gerçekte iki tanedir, yani Kur’an ve Sünnettir. Diğer ikisi yani İcma ve Akıl dolaylı olarak Kur’an ve Sünnete dönmektedir.

Ehl-i Sünnet Ekolündeki icma ile Ehl-i Beyt Ekolündeki icma farklıdır. Ehl-i Sünnet Ekolünde icmanın mevzuiyeti vardır. Yani zamanın müçtehitleri bir konu hakkında icma ederlerse, bu hüküm gerçekte de Allah katında Hükm-ü Vakıi olur. Ama Ehl-i Beyt Ekolünde icma tarikiyettir; yani bizleri sünnete götürür. Bizi sünnete götüren icma hüccettir. Bu yüzden her zamanın icması geçerli değildir. Masumlar'ın (s.a) zamanına yakın müçtehitlerin icması hüccettir ve bu müçtehitlere kadim müçtehitler denir ki; Şeyh Tusi ve öncesini kapsar. Olaya şöyle bakılır: Kadim Müçtehitler bir konu hakkında icmaya vardılarsa mutlaka ellerinde hadis gibi şer’i bir delil vardır, ama tarihte olan bazı olaylardan dolayı bu hadis bize ulaşmamıştır. Bu şekilde elimize ulaşmayan bir hadisin varlığına yakin ederiz. Burada dolaylı olarak elimize ulaşmayan bir sünnete dayanırız. Kısacası Ehl-i Beyt Ekolünde müçtehidin elinde iki tane delil, yani Kur’an ve Sünnet vardır.

İçtihat konusunda bazı sorular vardır ki bu soruları takip ederek konuyu inceleyelim.

1- İçtihat ne zamandan beri vardır, Peygamberimiz ve Masum İmamların (a.s) zamanında var mıydı?

2- Bizler neden müçtehitlerin vermiş oldukları bu fetvalara uymamız gerekir?

3- Müçtehitler arasındaki fetva farklılığı nedir?

İçtihat Ne Zamandan Beri vardır?

Ehl-i Beyt Ekolünde içtihat olayı, Peygamberimizin (s.a.a) zamanına dayanmaktadır. Yani Peygamberimiz hayattayken içtihat konusu gündemdeydi ve Sahabe içtihat yapmaktaydılar. Bunun nedeni herkesin her an Peygamber'e (s.a.a) ulaşmasının mümkün olmadığıdır. Bize belki garip gelecek ama Peygamber Efendimiz (s.a.a) zamanında belki de Müslümanların çoğu Peygamberimizi görmemişlerdi. O zamanda araba, otobüs ve uçak gibi nakliye vesileleri yoktu. Telefon gibi irtibat vesilesi de yoktu ki her an irtibat kurulsun. Bu yüzden Medine’den uzak bölgelerde yaşayan Müslümanlar karşılaştıkları her konuyu Peygamber’e soramıyorlardı.

Peki, ne yapıyorlardı? İçtihat!

Peygamberimiz, Muaz b. Cebel’i Yemen’e bu iş için göndermişti. Ona şöyle dedi: “Yemen’e gittiğinde karşılaştığın konuların şer’i hükümlerini nasıl bulacaksın? Cevap verdi: “Allah’ın kitabı Kur’an’a bakarım.” Peygamber (s.a.a): “Eğer Kur’an’da bulamazsan ne yapacaksın?” Muaz: “Sizin sünnetinize bakarım?” Peygamber (s.a.a): “Eğer benim sünnetimde de bulamazsan ne yapacaksın?” Muaz: “Kur’an ve Sünnete bakarak içtihat ederim.” Bunun üzerine Peygamberimiz Muaz b. Cebel’i onaylamış ve Yemen’e göndermiştir.

Buna benzer, sahabenin Peygamber’e ulaşamadığı ve o anda karar almaları gereken konularda içtihat ettiklerine dair birçok örnek vardır. Kısacası Peygamberimiz ve diğer Masum İmamların zamanlarında içtihat konusu gündemdeydi ve uygulanmaktaydı. Peygamber'e (s.a.a) ulaşamama iki türlüdür:

Bir mekânsal uzaklıktan dolayı, yani Peygamber zamanında yaşamasına rağmen Peygamber’i göremeyenler ve ulaşamayanlar.

İkincisi zamansal uzaklıktır, yani Peygamber vefat ettikten sonra yaşayan Müslümanların durumu. Her iki durumda da cevabı olmayan karşılaşılan konularda içtihada ihtiyaç vardır.

Bizler Neden Müçtehitlerin Vermiş Oldukları Bu Fetvalara Uymamız Gerekir?

Peki, neden müçtehitlerin fetvalarına uymalıyız? Bu sorunun delillerinden birisi Masumların Siresidir. Peygamberimiz’in ve Masum İmamlar’ın kendilerinden uzak olan Müslümanlara dini öğretmek için uyguladıkları yöntem buydu. Yani bazı şahısları dini eğitim ve öğretime tabi tutuyorlardı ve sonra uzak bölgelere gönderiyorlardı. Yemen’e gönderilen Muaz b. Cebel bu örneklerden birisidir.

Bir diğer örnek: Ahzab Savaşından sonra Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu:

“Müslümanlar ikindi namazını, Ben-i Kureyze’de kılın.” Bu grup Müslümanlar, Peygamber’den ayrılıp yola düştüklerinde ikindi namazının vakti çıkmak üzere oldu. Eğer acele etselerdi Ben-i Kureyze’de ikindi namazlarını kılabilirlerdi ama biraz yavaş davrandıkları için yetişemediler. Bunun üzerine Müslümanlar iki grup oldu. Bir grup dedi ki Peygamber bize ikindi namazınızı Ben-i Kureyze’de kılın, dedi. Biz de Peygamber’in bu sözü üzerine ikindi namazını şimdi burada kılmayacağız; Ben-i Kureyze’ye ulaştığımız zaman kazasını kılarız. Diğer grup dedi ki: Hayır, namaz hiçbir zaman terk edilmez. Peygamberimiz bu sözü ile acele etmemizi istemiştir. Yani o kadar acele edin ki ikindi namazını Ben-i Kureyze’ye yetiştirin. Ama biz yetişemedik. Bu grup namazlarını orada kıldılar. Daha sonra Peygamber’in yanına vardıkların Peygamberimiz her iki grubu da onaylamıştır. Her iki grup da içtihat etmiştir. Eğer Peygamberimiz içtihada karşı olsaydı onları ikaz ederdi. 

Peygamberimiz, Muaz b. Cebel’i Yemen’e gönderirken nasıl göndermektedir?

İtaat edilme yetkisini vererek kendi tarafından göndermektedir. Yemen halkı onun verdiği fetvalara itaat emek zorundadır.

İmam Ali (a.s), Malik Eşter’i Mısır’a vali olarak gönderirken nasıl göndermektedir?

Ona itaat edilme yetkisini vererek göndermektedir. Mısır halkı Malik Eşter’e şer’i açıdan itaat etmek zorundadır. Çünkü o, İmam Ali’den aldığı yetkiyle oraya gitmiştir.

Bazıları şöyle bir soru soruyorlar: Masum İmam, yani İmam Mehdi (a.f) hayatta ise neden Müçtehitler var, neden Müçtehitlerin sözünü dinleyelim?

el-Cevap: Peki, İmam Ali hayatta değil miydi ki Mısır halkı Malik Eşter’e itaat etmek zorunda kaldı. Acaba Peygamberimiz hayatta değil miydi ki Yemen halkı Muaz b. Cebel’e itaat etmek zorunda kaldılar? Bunun gibi daha nice örnekler var ki Masum İmamlar bazı yerlere kendileri tarafından vekiller atıyorlardı ve bunların hepsine de itaat etmek farzdı.

En önemli delillerden birisi de şu rivayettir: Gaybet-i Suğra döneminin sonlarında son naip, İmam Mehdi’ye soruyor ve cevabını alıyor.

Şeyh Saduk, Men La Yahzaruhu’l Fakih’te şu rivayeti naklediyor:

ابن بابویه ( شیخ صدوق)، عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ مُحَمَّدِ بْنِ عِصَامٍ عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ یَعْقُوبَ عَنْ إِسْحَاقَ بْنِ یَعْقُوبَ قَالَ سَأَلْتُ مُحَمَّدَ بْنَ عُثْمَانَ الْعَمْرِیَّ أَنْ یُوصِلَ لِی کِتَاباً قَدْ سَأَلْتُ فِیهِ عَنْ مَسَائِلَ أَشْکَلَتْ عَلَیَّ فَوَرَدَ التَّوْقِیعُ بِخَطِّ مَوْلَانَا صَاحِبِ الزَّمَانِ ع أَمَّا مَا سَأَلْتَ عَنْهُ أَرْشَدَکَ اللَّهُ وَ ثَبَّتَکَ إِلَى أَنْ قَالَ "وَ أَمَّا الْحَوَادِثُ الْوَاقِعَةُ فَارْجِعُوا فِیهَا إِلَى رُوَاةِ حَدِیثِنَا فَإِنَّهُمْ حُجَّتِی عَلَیْکُمْ وَ أَنَا حُجَّةُ اللَّهِ"                

İmam Mehdi (a.f)’ye gaybet-i suğradan sonra karşılaşacakları durumda ne yapacaklarını, kime başvuracaklarını soruyorlar. İmam Mehdi (a.f) şöyle cevap veriyor: “Karşınıza çıkan olaylarda, hadislerimizi nakleden, yani hadislerimiz üzerinde uzmanlaşmış kimselere başvurun. Onlar benim, sizlerin üzerindeki hüccetlerimdir ve ben de Allah’ın hüccetiyim.”

Evet, İmam Mehdi (a.f) gaybete çekilirken de bizleri başıboş bırakmıyor ve hadisler konusunda uzmanlaşanları, yani müçtehitleri bizlere vekil olarak bırakıyor. Onlara bu velayet yetkisi veriliyor. Nasıl ki Malik Eşter’e bu yetki verildiyse gaybet dönemindeki müçtehitlere de bu yetki verilmiştir. Yani günümüzdeki bu müçtehitler ile Malik Eşter veya Muaz b. Cebel arasında bir fark yoktur.

Müçtehitler Arasındaki Fetva Farklılığı Nedir?

Masumiyet kademesinden aşağıya geldiğimizde hatalar ortaya çıkmaktadır. Yukarıdaki örneklerde de gördüğümüz gibi Peygamberimiz zamanında dahi Müslümanlar, her an Peygamber’e ulaşamadıkları için karşılaştıkları bazı konuları kendileri çözmekteydiler ve bunun sonucunda da görüş farklılığı ortaya çıkmaktaydı. Peygamberimiz de bu görüş ayrılıklarından haberdar olunca, normal karşılamaktaydı. Bazen uyguladıkları yöntemlere değinmekteydi. Belki günümüzde karşılaştığımız konular çok fazla olduğu için ve uzun zamandır Masumlardan uzak kaldığımız için o zamana göre bu fetva farkları biraz fazla olabilir. Ama sonuçta değişen bir şey yoktur. Peygamberimiz ve Masum İmamlar zamanında müçtehitler olduğu gibi bazı farklılıklarla da olsa şimdi günümüzde de müçtehitler vardır.

İçtihat konusunda önemli olan sonuç değil, gidilen yöntemlerdir. İçtihat kuralları, kaideleri ve yöntemleri önemlidir. Ehl-i Beyt Ekolü, bu içtihat yöntemlerini, kaidelerini ve kurallarını, Peygamberimiz (s.a.a) ve onun Ehl-i Beyt’inden, 12 İmamlar’dan almıştır.

İçtihatta iki nokta önemlidir: Birincisi kaynaklar ve ikincisi ise bu kaynaklarda uygulanan kurallar ve yöntemlerdir. Ehl-i Beyt Ekolünde yazının da başında dediğimiz gibi kaynak Kur’an-ı Kerim ve Sünnettir. Bu Kaynaklar konusunda hiçbir ekolün ve mezhebin itirazı yoktur. Herkes Kur’an-ı Kerim’i ve Sünneti kabul etmektedir. Ama içtihat yöntem ve kurallarında ihtilaf vardır ki Ehl-i Beyt Ekolü bunları Ehl-i Beyt'ten almıştır. Ehl-i Beyt de Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.a), İmam Ali (a.s), Hz. Fatıma (s.a), İmam Hasan (a.s), İmam Hüseyin (a.s) ve diğer Masum İmamlardır. Bu yüzden, yani bu içtihat kuralları ve yöntemleri Ehl-i Beyt'ten alındığı için Ehl-i Beyt Ekolü denmiştir.         

Konunun sonunda şu soruyu da değinelim: Müçtehitlerden dolayı toplum içinde ikilik çıkıyor, birkaç tane görüş ortaya çıkıyor. Eğer müçtehitler olmasa, görüş farklılığı ve ikilik olmayacak.

el-Cevap: Müçtehitler, ihtilafı artırmıyorlar, tam tersine ihtilafı asgariye indirgiyorlar. Aynı bazılarının dediği gibi İslam Dini erkekler için eş sayısını dörde çıkarmıştır. Hayır, tam tersine dörde indirmiştir. İslam’dan önce erkeklerin eşlerinin sayısı çok fazlaydı. On, on beş ve yukarı doğru gitmekteydi. İslam geldi bunu aza indirdi. Burada da aynı şekilde eğer müçtehitler olmasaydı ayrılık ve ihtilaf sayısı belki de insanlar sayısınca çok fazla olacaktı. Ama müçtehitlerin varlığı bunu aza indirmiştir.

Başta Rehberimiz olmak üzere müçtehitlerin varlığı bizler için büyük bir nimettir. Ehl-i Beyt Ekolü müçtehit mihverlidir; müçtehitlere itaat etmek farzdır. Ehl-i Beyt Ekolünü ayakta tutan ve canlı kılan şey, içtihat ve müçtehitlik müessesidir. Düşman bu durumu bildiği için Rehberlik ve müçtehitlik makamını hedef almaktadır. Elbette alimlik ve hocalık makamı da bu silsilenin devamıdır. Bu yüzden sözlerimize ve davranışlarımıza dikkat etmeliyiz. Eğer sözlerimiz ve davranışlarımızla Ehl-i Beyt Ekolünün bu temel ilkesine zarar verecek olursak, kıyamet gününde bunun hesabını veremeyiz.

Allah’ım! Sözlerimiz ve davranışlarımızla Ehl-i Beyt Ekolünün bu temel ilkesini güçlendirmeyi bizlere nasip et. Ona zarar vermekten bizleri uzak eyle. Allah’ım! Başta Rehberimiz olmak üzere bütün müçtehitlerimize ve âlimlerimize sağlık, sıhhat ve uzun ömürler inayet et.