Dört yıldızlı bir otel. Erbil, Kürdistan, Irak; Panda Otel...

2014 senesi ve Erbain-i Hüseyni'ye 4-5 gün var.

Başkent Bağdat ve Necefü'l Eşref'e yoğunluk nedeniyle uçak bileti bulunmadığı için değiştirilmiş bir karar ve Erbil'e alınan dört uçak bileti.

Uluslararası Erbil Havaalanı'na indikten sonra iç hatlardan Bağdat'a geçme planları ve bilmediğimiz gerçekler...

2000 senesinden bu yana Türkiye gazete ve TV kanallarından ismini 'Kuzey Irak' diye duyduğumuz lakin özünde çoktan sınırları belirlenmiş, milli marşı okunan, tuvaletlerine kadar Kürdistan bayrağı asılmış, üzerinde 'Dewleta Kurdistane' yazan madeni paraların halk arasında elden ele dolaştığı tarih ve kan kokan bir toprak parçası.

Kimisine göre tarih boyu bir türlü devlet sahibi olamamış Kürtlerin en büyük rüyası olan Kürdistan, kimisine göre ise yakın zamanda Türkiye, İran ve Suriye'de kurulması için milyonlarca canın ateşe atılacağı Büyük Kürdistan'ın ilk bağımsızlığa yakın devleti. Özünde ise; BOP'un ilk büyük eyaleti.

Uluslararası Erbil Havaalanı'na indikten sonra iç hatlardan Bağdat'a geçme planları ve bilmediğimiz gerçekler işte bunlardı.

Erbil'e iner inmez pasaport kontrolünden sonra ilerlediğimiz koridor bitiminde önünde fotoğraf çektirecek kadar ilgimizi çeken ve şaşkınlığa neden olan "Welcome to Kurdistan" yazısı.

Ama 'Iraqi Airways'ten Bağdat için bilet almaya gittiğimizde bize verilen cevap daha da şaşırtıcıydı:

"Beyefendi! Pasaportunuza Kürdistan vizesi vurulduğu için Bağdat ve diğer ülke şehirlerine giriş yapamazsınız!"

'Allah Allahhh! nedenmiş o?'

Irak Merkezi Hükümeti'nin emri bu şekilde imiş. Kürdistan girişli olan yabancılar ülke içerisine giremez, ancak tekrar ülkelerine dönüp (Ankara-İstanbul) bir kez daha Irak'a giriş yapmaları durumunda Irak içerisinde seyahat imkanı bulabilirlermiş!

Çok dil döktük ama nafile. Olmaz da olmaz. Tamam o zaman, Ankara'ya dönüş bileti alalım bari dedik ve halli bir hayli müşkül kafa karıştır oyunu içerisinde olduğumuzu işte o zaman öğrendik. Kürdistan vizesi vurulan pasaportların yurtdışına çıkışı da imkan dışı imiş. Tövbe Ya Rabb!

Tutarsızlık üstüne tutarsızlığı, Eflatun ve Aristo'nun dahi çözemeyeceği bir sorunu işte burada gördük.

Eee bunca Türkiye'den gelip-giden tacir-tüccar ne yapıyordu peki? Anladık ki geçici olarak alınan bir kararmış bu ve o da bize denk gelmiş. Üstelik ne zaman düzeleceği de belli değilmiş.

Yerleştik otele. Artık Kürdistan'dan nasıl kaçabiliriz planları içerisindeyiz.

Tuttuğumuz oda bir hayli ilginç; camlar Pimapen, yataklar Yataş, buzdolabı Beko, televizyon Vestel, banyodaki duşakabinden sabununa hepsi 'Türk Malı'.

Belli ki Kürdistan'ı biz kurmuşuz...

Sokakta durum biraz farklıydı; her yerde 'Deutsche Schule' adlı Alaman mektepleri, tahminlerimizin ötesinde lüks bir yaşam ve buna paralel olarak lüks otomobiller vs. İstisnasız her arabada iki, bilemedin üç Kürdistan bayrağı. Şehrin sembolü olan Erbil Kalesi boylu boyunca yine aynı bayrakla sarılmış idi. Kırtasiyelerde üzerinde Kürdistan haritası olan rozetler, haritalar ve hatta cüzdanlar...

Ağır bir Kürt milliyetçiliği ve vatanperverlik aşılanmaktaydı bölge halkına. Aşılanmıştı da doğrusu. Irak asker ve polisinden farklı formlarda güvenlik güçleri şehrin her yerindeydi. Olaysız, kargaşasız, emniyeti sağlanmış bir şehir.

Gece yarısını geçerken sırt çantalarımızı yüklenip Allah Kerim'dir diyerek ayrıldık otelden. Dört yabancı uyruklu insan gecenin köründe elbette dikkat çeker ve çekti de. Adım başı bir polis, bir asker bizleri durdurup üst araması, sorgu-suale tabi tuttu.

Allah'tan Türkiye'den ayrılırken dönüşte belki bir ihtimal Kerkük'e de yolumuz düşer diye Kerkük Türkmen liderlerinden Asi Bey'in de telefon numarasını not etmiştik. Baktık olacak gibi değil, arayı verdik Ağabeyi. 75-80 yaşlarında ama tok bir sesle sabaha kavuşmayı bekleyen gecede açtı telefonumuzu. Biz Türkiye'den gelen dört misafiriz dedik ve kısaca durumu izah ettik.

Bir taksi çevirin ve beni arayın dedi. Öyle de yaptık. Artık şoförle ne konuştuysa; fiyatta anlaştıktan sonra hiçbir kontrol noktasında yavaşlamadan ve aksine 140-150 km. hızdan aşağı düşmeden bizi Kerkük şehir sınırları içine getirdi...

Tüm bunları anlatmamdaki sebep; Kürdistan kurulsun diye canla başla çalışan başta Türkiye olmak üzere birçok ülkenin şimdi neden karınlarının ağrıdığına bir nebze olsa ışık tutmaktı.

Fiili olarak Irak diye bir sınır komşumuzun olmayışı gerçeğini illa da gidip görünce öğrenmek; Türkiye televizyonlarının ve bu kuruluşları yönetenlerin ve onlara emir veren Baroncukların halkı nasıl uyuttuklarına bir delildir.

Bağımsızlığını çoktan kazanmış bir Kürdistan'ın yakın zamanda Bağımsızlık Referandumu'na tepki  veren ülkelerin samimiyeti sorguya açıktır.

Irak'ın toprak bütünlüğünün aslında bizler tarafından da desteklenmediği ve BOP için ne gerekiyorsa yapılmalıdır siyaseti ile gündem içerisine gündemcikler sokulan ülkeleriz biz.

'Kahrolsun İsrail' deyip de Coca Cola fabrikasını 'Ya Allah, Bismillah' diye açan ülkeleriz biz.

Ecevitli 57'inci Hükümet ile Manavgat sularını Siyonist Rejime peşkeş çeken ve daha sonra 58'inci ile daha derin ticari anlaşmalara imza atan ülkeleriz biz.

Halkı alenen değerlerimize saldırıyor diye 'Yahudi Düşmanı' yapıp gözümüze soka soka her türlü anlaşmayı imzalayan ülkeleriz biz.

Memlekette Kürt Sorunu var diye OHAL üstüne OHAL yaşatılan lakin Kürdistan'ın yapılanması için her türlü yatırımı yapan ülkeleriz biz.

İşte bu yüzden Kürdistan'ı biz kurduk...