“Tefrika Şeytan'dan ve ittihat Rahman'dandır.”

Ruhullah Musavi el-Humeyni

Modern dönemde İslam mezheplerini yakınlaştırma çabaları Suriye'de yaşanan terör olayları ve insani dramlar ile iyice çıkmaza girmiş durumda.

Zaten payidar oldukları günden beridir İslam Ümmeti'nin içerisine fitne tohumları ekmek isteyen İngiltere, Amerika ve Siyonist Rejim bu emellerine kendilerini her zamankinden daha yakın hissediyorlar. Ama heveslerinin kursaklarında kalacakları günün de yakın olduklarını bizden daha iyi biliyorlar.

Peki, İslami Vahdet’in hedefi nedir? Gelin isterseniz aşağıdaki özetlenen şu üç madde ile konuyu anlamaya çalışalım:

1- İslam mezheplerinin zaruri akait konularının dışında kalan anlayış ve kavramların, birbirlerinden uzaklaşmalarına sebep olan düşüncelerin hoş görü ile görülmesi.

2- İslam dininin genel esaslarını çeşitli dillerde neşredip toplumların bunlara olan ihtiyaçlarını karşılamak.

3- Müslümanlar arasındaki ayrılıkları gidermeye çalışıp aralarını bulmaya gayret göstermek.[1]

1944 senesinde bir heyet ile İran’ın ilim merkezi Kum’dan Mısır’ın başkenti Kahire’ye giden Ayetullah Muhammed Taki Kummî’nin hayata geçirdiği ‘Daru’t-Takrib Beyne’l Mezahibi’l İslamiyye’[2] kurumunun adıdır.

Anlatılanlara göre Ayetullah Muhammed Taki Kummî, Şii ve Sünni mezheplerini yakınlaştırmak ve asırlar boyu cereyan eden kâh yalnızca bir dedikodunun getirisi olan yanlış anlaşılmaları bertaraf etmek kâh ise beraber yapılabilecek işleri masaya yatırmak için soluğu Kahire’de alır. İşin güzel yanı ise olayın cereyan ettiği 40’lı yıllarda el-Ezher Üniversitesi’nin de bu yakınlaşma projesine oldukça sıcak bakmasıdır. Zaten yukarıda sıraladığımız üç madde de burada teşekkül olur.

Elbette o dönem Şii İran ile Sünni Mısır’ın böylesi bir olaya imza atmasında İran Şahı ve Mısır Kralı’nın da istemeden de olsa etkileri vardır. Mısır'ın ilk kralı Fuad'ın kızı; yani Mısır'ın son kralı II. Faruk'un kız kardeşi Prenses Fevziye İran'ın son şahı Muhammed Rıza Pehlevî ile evlenmiş ve birkaç senelik evlilik ile iki ülke hem siyasi hem de iktisadi olarak birbirlerine oldukça yakınlaşmıştı.

Ayetullah Muhammed Taki Kummî de bu yakınlaşmayı İslam adına güzel bir avantaja çevirmek istemiş ve İslam Mezheplerini Yakınlaştırma Kurumu’nun temellerini atmıştır.

Kummî öncelikle konu ile ilgili bir alan çalışması yapmış ve Şii-Sünni ulemayı şu sözlerle bir araya toplamayı başarmıştır:

“Efendiler! İslam âlemi siyasi ve iktisadi açıdan büyük bir dağınıklık ve acziyet içerisindedir. Hep beraber Aziz İslam dinini bir kez daha ihya etmeliyiz.”

Bu çağrı cevapsız kalmamış ve 1945 senesinde başkent Kahire’de Daru’t-Takrib kurulmuştur.[3]

O dönemde İslam Mezheplerini Yakınlaştırma Kurumu’nu destekleyen isimler arasında Şia camiadan Muhammed Hüseyin Ali Kaşifu’l Gıta, Hibaduddin-i Şehristanî, Abdulhüseyn-i Şerefüddin, Muhammed Salih-i Mazenderanî, Muhammed Cevad el-Muğniyye, Abdulhüseyn-i Reştî, Ayetullah Sadreddin es-Sadr, Ayetullah Muhammed Taki Hansarî ve zamanın büyük müçtehidi Ayetullah Burucerdî yer alırken Sünni kanadın öncüleri ise el-Ezher ulemasından Muhammed Ebu Zehre, Muhammed el-Medenî, Abdülaziz İsa, Muhammed Ali Ulube idi.[4]

Toparlanmalı Ümmet-i Muhammed, toparlanmalı ki başı dik olsun!

Ayetullah Muhammed Taki Kummîlere, İmam-ı Rahile bin selam olsun!

[1] Sünni-Şii Yakınlaşması (Daru’t-Takrib Tecrübesi), İslami Araştırma Dergisi, s.2, s.174, 1998, İstanbul

[2] İslam Mezheplerini Yakınlaştırma Kurumu

[3] el-Gaffarî, Nasır b. Abdullah, Mes’eltu’t-Takrib, c.2, s.191, 1992, Riyad

[4] el-Horasanî, Muhammed Vaizzade, Risaletu’l İslam, kitaba yazılan önsöz, s.2 1191, Tahran