Mübarek Ramazan ayının son cuması olarak bilinen "Dünya Kudüs Günü" islami ülkelerdeki bazı insanların Filistin'in bağımsız olması isteğiyle toplu yürüyüşler yaptığı gündür.
İlk kez, İran İslam Cumhuriyeti Kurucusu İmam Humeyni 1979 yılında Siyonist Rejim'in Güney Lübnan'a saldırısı ardından bütün Müslümanların dikkatini rejimin zulmüne maruz kalan Filistin'e çekmek için Ramazan ayının son cuma gününü "Dünya Kudüs Günü" ilan etmiştir.
O tarihten bu yana Ramazan ayının son cuması "Dünya Kudüs Günü" olarak duyarlı Müslümanlar tarafından, vazifelerini eda etmek için sokaklarda ve meydanlarda Filistin halkının yanında olduklarını göstermek amacıyla ve onların kanuni haklarını savunmak adına büyük yürüyüşler yapılıyor.
Türkiye Ehlibeyt Alimleri Derneği (Ehla-Der) Genel Başkanı Kadir Akaras, Mehr Haber Ajansı muhabirine verdiği bir röportajda "Dünya Kudüs Günü"ne değinerek bu günün dünyadaki önemini değerlendirdi:
1- Neden Kudüs Günü ve İslami olayların direniş alanında önemli değişikliklere yol açtığına inanıyoruz?
Kudüs’te bulunan Mescid-i Aksa, Müslümanların ilk kıblesi, Peygamberimizin Miraç’a yükseldiği yerdir. İsra Suresi’nde Allah’ın, ‘onu mübarek kıldık’ dediği yerdir. Ve burası on yıllardır Siyonistlerin, Emperyalistlerin işgali altında. Müslüman coğrafyasına bir hançer gibi saplanmış durumda İsrail. Ve Ortadoğu’daki bütün sorunların arkasında da İsrail’in korunması düşüncesi var.
Siyonist rejim İsrail, arkasında aldığı destekle 1948’den bu yana, Filistin topraklarını adım adım işgale soyunmuş, kendisine karşı duran tüm bölge ülkelerini hezimete uğramıştır. Hatta öyle ki İsrail, İslam Devrimi’ne kadar, varlığıyla topyekûn mücadele fikrini kırmış, bölgenin gerçeği olduğunu ve hatta sahibi olduğunu, kabul ettirmeye başlamıştı. Ancak İran’da başlayan ve tüm bölge halklarının fikri altyapısını derinden etkileyen İslam Devrimi ve Dünya Kudüs Günü’nün ilanı, her nerede olursa olsun, anti-siyonist / anti-emperyalist olan her bir bireye, İsrail’in varlığını topyekûn reddetme cesareti kazandırmıştır. Dünya Kudüs Günü’nün ilanı, aslında direnişe ruh kazandırmıştır.
Bu ruh neticesinde 2000 yılında, 20 yıllık işgalinden sonra İsrail, Hizbullah eliyle Lübnan’dan sökülüp atılabilmiştir. Yine Hizbullah, 2006 yılında İsrail’e 33 gün savaşında bir kez daha tarihi hezimeti, bu ruh sayesinde yaşatabilmiştir. 2008’de Siyonist İsrail, Gazze’ye 22 gün boyunca havadan, karadan saldırdı ama İmam Humeyni’nin direniş eksenine kazandırdığı ruh sayesinde, 22 günün sonunda hiçbir şey elde edemeden yenilgiyi kabul ederek saldırılarını durdurdu. 2012 yılında bir kez daha hedef aldığı Gazze’de 8 günün sonunda İsrail, bu direniş ruhu sayesinde başarısızlığa mahkum edildi.
2- Siz de Kudüs Günü’nün uluslara rehberlik edecek değerli bir stratejik ve ideolojik paket olduğuna inanıyor musunuz?
İran İslam İnkilabı’ndan sonra, İmam Humeyni’nin ilan ettiği Dünya Kudüs Günü, aslında sadece Filistin ve Kudüs’le ilgili değil. İmam Humeyni’nin temel tasası Filistin ve Kudüs olsa da, aslında Dünya Kudüs Günü, tarihte kendisine yer bulan baskın bir fikri altyapıyı da yıkma hedefi taşımaktadır. Dünya Kudüs Günü, Filistin ve Kudüs’ün Müslümanlar için öneminin unutulmamasını hedeflediği kadar, güçlü olanın haklı görüldüğü düzenle mücadele etmeyi de hedeflemektedir. Dolayısıyla dünyanın her neresinde olursa olsun, bir haksızlıkla mücadelede, insanoğlunun sahip olması gereken düşünce yapısı ve ideoloji, Dünya Kudüs Günü ideolojisi ve ruhu olmalıdır.
3- Siyonist Rejim ile ilişkilerin normalleşmesinin siyasi ve ekonomik hedefler doğrultusunda hızlanmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
İsrail, işgal ya da ilhak yönünde bir adım attığında kendisine şu soruyu soruyor. Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ya da bir başka Müslüman ülke bana bir şey yapabilir mi? Cevabı hayır. Bu nedenle bu kadar rahat ve pervasızca hareket edebiliyor. Ancak bütün bu küstahlıklar karşısında, İsrail’in tek korkusu halklardır. Gazze halkından korkuyor, Batı Şeria halkından korkuyor. Hizbullah bir halktır, ondan korkuyor. Suriye halkından korkuyor. Bu nedenle Siyonist İsrail’le hangi devlet ilişki kurarsa kursun, sonunda halklar, bunun cezasını vereceklerdir. Bugün İsrail’le ilişkilerini normalleştirmek için çaba gösteren kim varsa, karşılığını çok da uzak olmayan bir gelecekte alacaklardır. Bu ilişkileri normalleştirmek için çaba gösterenler ve işgale destek olanların da ne İslam ile ne Müslümanlıkla bir ilgileri vardır. Bunların tek gayeleri, kendi çıkarlarını, saltanatlarını korumaktır.
4- Kudüs ve Filistin’in Arap devletlerinin dış politikasındaki yeri nesıldır ve nasıl olması gerekiyor?
Sadece Arap ve bölge ülkelerinin değil, tüm dünya ülkelerinin izlemesi gereken politika bugün İsrail’in varlığını reddetme üzerine kurulu olmalıdır. Ticari ve diplomatik ilişkiler kurulmamalı, bölgenin sahibi olarak Filistin kabul edilmeli ve tüm ilişkiler Filistinliler üzerinden oluşturulmalıdır. İki devletli çözümü kabul etmek ve bunun için çaba göstermek, Filistin’e, Kudüs’e ve Mescid-i Aksa’ya ihanet anlamına gelmektedir. Bu iki devletli çözüm, aslında İsrail’in Kudüs’te ve bugüne kadar işgal ettiği topraklardaki gayrimeşru varlığını, meşru kabul etmektir. Bu da topraklarından sürülmüş, şehit edilmiş, vücudunun parçalarını bu uğurda kaybetmiş Filistinli Müslümanlara haksızlık yapmak ve ihanet etmektir.
5- İslami ve Arap kurum-kuruluşları Kudüs meselesinin önemini açıklamada nasıl bir rol üstlenmektedir?
Tüm kurum ve kuruluşların, üstlenmesi gereken temel görev Filistin ve Kudüs’ün önemini, geçmişini ve işgal sürecini her daim hafızalarda taze tutmaktır. Yapılan tüm çalışmalar ve faaliyetler, bu doğrultuda olmalıdır. Her ne olursa olsun İsrail’in bölgedeki varlığının işgal olduğu her platformda ve her fırsatta anlatılmalı, özellikle genç neslin bu bilinçle yetişmesi sağlanmalıdır. Aksi halde bu mesele, tam da Siyonistlerin ve Emperyalistlerin istediği gibi, bir gün Filistin-İsrail dar eksenine sıkıştırılacak ve diğer Müslümanların konu ile bağlantısı kesilecektir.
6- Siyonist Rejim’in Kudüs’ün yahudileştirilmesi, yerleşim bölgeleri ve turistik yerleşim alanları inşa etmekte amacı nedir?
1948 yılında İsrail, Filistin topraklarını işgal etmeye başladığında, hedefleri, bölgenin tamamını Yahudileştirmek, Müslümanların bölgedeki varlığına tamamen son vermekti. Ancak aradan geçen 70 yıldan fazla zamanda İsrail, bugünler için hedeflediği duruma kavuşabilmiş değildir. Bu da, İran’daki İslam Devrimi’nden sonra oluşan Kudüs ve Filistin bilinci sayesindedir. Bugün de İsrail’in hedefi, bu bilince rağmen, bölgedeki Müslüman varlığını ve İslamiyet izlerini tamamen silmektir. Bölgede izlenen işgal planlarının temel hedefleri budur.
7- İran Devrim Muhafızları Ordusu’na bağlı Kudüs Gücü Komutanı Korgeneral Kasım Süleymani’in Kudüs şehidi olarak terörizmle mücadeledeki rolünü nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bugün bölgede her ne oluyorsa, sebebi İsrail’in korunması, varlığının ve geleceğinin garanti altına alınmasıdır. Suriye’de, Irak’ta yıllardır yaşananların sebebi budur. Hatta Türkiye’de PKK’nın varlığı, İran’da PJAK ve diğer örgütlerin varlığının sebebi de budur. Herkesi ve her ülkeyi kendi içine hapsedip, İsrail’e karşı mücadeleyi kırmaktır. General Kasım Süleymani, direniş için kilit taşı olan Suriye ve Irak’taki, İsrail’in çıkarlarını koruyacak bir yapının oluşmasını engellemiştir. Bu ülkelere dünyanın dört bir yanından akın eden silahlı militanları, bu ülkelerin kendi halklarına öncülük ederek oluşturduğu direniş yapılarıyla bölgeden temizlemiştir. Bu sırada oluşan tüm gruplar, direniş ekseni için büyük bir kazanım olarak bölgedeki varlığını sürdürmektedir.