فَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ أَعْمَالَهُمْ فَهُوَ وَلِيُّهُمُ الْيَوْمَ
"Fakat şeytan onlara işlerini süslü gösterdi. İşte o (şeytan), bugün onların velisidir."
Nahl/63
Ne kadar acı bir durumdur, insanın yaptığı yanlışı doğru bilmesi.
Bu türde bir düşünceye sahip olmak, geçmiş Peygamberlerin kavimlerinde yaşandığı gibi, Peygamber Efendimizin (s.a.a) ve Ehl-i Beyt (a.s) İmamlarının zamanında da yaşandı ve günümüzde de yaşanmaktadır.
Hz. Ali'nin (a.s) savaşmış olduğu Haricîler kendilerini en takvalı, en imanlı, en dürüst Müslümanlar olarak bilmekteydiler. Şeytan kendilerine amellerini o kadar süslemiş, güzel göstermişti ki zamanlarının İmamına karşı kılıç çektiler.
Hz Ali'yi (a.s) şehid eden İbn-i Mülcem Muradî de (l.a) aynı şekilde güzel bir şey yaptığını zannediyordu.
İslam tarihinin son asırlarında Müslümanların en cahilleri ortaya çıktı. Yani Vahhabiler. Kendilerini dünyanın en muvahhid ve en takvalı Müslümanları olarak zannettiler.
Bu zanlarıyla hareket ederek diğer Müslümanları kâfir ilan ettiler ve yüz binlerce Müslümanın katledilmesine ortam hazırladılar; katlettiler ve bu cinayetlere destek oldular.
Günümüz Müslümanlarında da bunu ne yazık görmekteyiz. Sadece Vahhabileri kastetmiyorum; kendi içimizde de aynı yanlışları görmekteyiz.
İslami maarifte, dalı, branşı olmadığı halde, konunun uzmanı olmadığı halde görüşler bildiren, bu doğrultuda fetva ve hükümler veren Müslümanlar çoğaldı.
Özellikle de bir görüş bildirmenin çok özgür olduğu günümüz teknoloji çağında, sosyal medyanın yoğun kullanıldığı çağımızda. İsteyen herkes, istediği her konuda görüş bildirebilmektedir.
Ve bunların çoğu yaptıkları yanlışları güzel bir hareket olarak zannetmekteler.
Usulden, fıkıhtan, içtihattan zerre kadar bilgisi olmayan ve hatta Arapça bilmeyen kimseler, en hassas İslami konularda görüş bildirmeye başladılar. Ve bu yaptıklarını da güzel zannettiler.
Ve ne yazık ki şeytanın kendilerine amellerini süslediğini fark etmediler.
İslam'ın sadece Kur'an'ın zahirinden ibaret olmadığını bile bilmezken fetvalar vermeye başladılar.
İçtihadın, müçtehidin, fetvanın ne olduğunu bilmeden müctehitlerin işini yapmaya soyundular.
Bir fetva verirken dört usul kurallarının olduğunu, bir hadisin ravilerinin teker teker incelenmesi gerektiğini, tam sahih bir hadis de dahi imamların ne şartlar altında o hadisi söylediklerinin önemli olduğunu, Kur'an ayetlerinin tefsire ihtiyaç duyduğunu, ayetler içerisinde nasih ve mensuh olduğunu bilmeden fetvalar vermeye koyuldular.
Şeytan amellerini o kadar süsledi ki; gelişi güzel vermiş oldukları yanlış bilgilerle İslam ümmetinin birliğine darbe vurduklarını, Müslümanların imanlarının zedelenmesine sebep olduklarını anlayamadılar.
Elbette ki tüm Müslümanlar okumalı, bilgi sahibi olmalı, Kur'an üzerinde tefekkür etmeli ama iş hüküm ve fetva vermeye gelince aşırı derecede dikkat edilmelidir; olmaya ki şeytan amellerimizi bize süslesin ve yaptığımız yanlışları doğru olarak algılayalım.
Böyle bir durumda altından kalkamayacağınız çok ağır bir hata yapmış oluruz.
İnsanları yanlış bilgilendirmek, onları dinden ve de imandan soğutmak, Müslümanların âlimlere ve müctehitlere karşı soğumasına sebep olmak altından kalkılamayacak çok ağır bir vebaldir.
Ne güzel buyurdu İmam Ali (a.s):
“لو سكت الجاهل ما اختلف الناس”
"Cahiller susarsa insanlar içerisinde ihtilaf olmaz."1
------------------------------------------
1- Keşfu’l Gummeh, c. 3, s. 139