.
.
Ehlader Araştırma Bölümü
Rahmân ve rahîm Allah’ın adıyla
Muhammed Meysem Korkmaz
Basiret, sözlük anlamı olarak; ölçülü görüş, doğru görüş, sağgörü ya da uyanıklık olarak tanımlanmaktadır. Basiret İslami bir terim olarak da kullanılır ve iman etmiş inananın hakla batılı, doğruyla yanlışı ayırması olarak belirtilebilir. Aslında sözlük anlamı ile doğru orantılıdır.
Burada önemli nokta şudur ki, her Müslümanın belli bir oranda basirete sahip olması gerekir. Sapla samanı ayırt etmesi şarttır. Özellikle de fitnenin bu denli yaygınlaştığı, hakkın yolunun düzenli olarak çamura boyandığı, batılın ve küfrün aleni ve yasal olduğu çağımızda…
Her Müslümanın önünde, mezhebi ve görüşü ne olursa olsun bir iman imtihanı var. Aslında Müslümanlara imtihan olan bu durum, dünya için de bir insanlık mücadelesidir. Batılı ‘insan’ların alınlarının akıyla geçtiği bu sınavda ümmetin çoğunluğu maalesef geçemedi/geçemiyor. Bu sınav elbette ki Filistin sınavıdır. Yavrusuz kalmış anaların, susuz ve aç kalmış insanların, başsız kalmış çocukların, katledilmiş binlerce can’ın bizim üstümüzdeki haklarının/kanlarının sınavı.
Hepimiz biliyoruz ki Gazze’de öldürülen insanlıktır. Ancak özelde Gazze’de öldürülen İslam’dır. Daha da özele inersek Sünni kardeşlerimizdir katledilenler. Peki, bu imtihanda İslam dünyası nerededir? Bilmem kaç ülkenin, zenginlik içerisinde yüzen kralları nerededir? Ülkemiz nerededir?
İran’da yapılan suikast sonrası hepimizi derinden sarsan şehadet, İsmail Haniye’nin kanı üzerinden İran’a yüklenenler, kendilerine fırsat bulmuş ve her mecrada İran’a saldıranlar bugüne kadar neredeydi merak ediyorum. Bu olay aklıma İmam Ali’nin (as) Muaviye ile olan Sıffin Savaşı’nı getirdi. Herkes Halife Osman’ın kanının hesabını soruyordu ama o güne kadar halifeye muhalif olanlar, halifeyi istemeyenlerde onlardı.
İran’ı haklı eleştirmek bir yanda dursun, İran’a karşı bu denli iftiranın temelinde neler olduğunu hepimiz biliyoruz aslında. Ancak bu saldırılar içerisinde en çok dikkatimi cezbeden, İran’ın ‘Gizli Yahudi’ olduğu, İsrail dostu olduğu ve sadece animasyon hazırlayarak hiçbir saldırı yapmayacağı yönündeki söylemlerdi. Hiç mi akletmiyorlar? Mademki İran böyle bir ülke o zaman Yemen’e neden silah veriyor? Lübnan’a neden silah veriyor? Savaş başladığından beri Hizbullah’ın saldırıları, ümmetin kaybolmuş onurunu diri tutmak için değil midir? Ülke içindeki savaşı yeni bitmiş, hala toparlanma emaresi bulunmayan, açlığın ve hastalığın yaygın olduğu Yemen, Ensarullah ile nasıl vuruyor İsrail’i?
Basiretsiz bir grup gerçekleri gördüğü ve bildiği halde körmüş gibi davranıyor ya da gerçekten kör. İran elbette ki eleştirilebilir ancak haklı şekilde. İftira ile karalama kampanyası ile değil. Şimdiye kadar meydanlarda olmayan, kalemlerini Filistin için oynatmayan bu güruh, konu İran olunca ortaya çıkıyor ve maalesef hiç samimi değiller. Eğer gerçekten samimi olsalardı, Mısır’ı ve Ürdün’ü de eleştirirlerdi. Sahi, hiç mi zorlarına gitmiyor, Arap ve Sünni olan Mısır ve Ürdün’ün İran’dan İsrail’e herhangi bir saldırı olması durumunda hava sahalarını kullandırmayacaklarını ve Amerika ile İsrail’in ise bu hava sahalarını kullanabileceklerini açıklaması. Bu onursuzluğu tarif edecek hangi kelimeler var bilmiyorum. Ümmetin kaybolmuş basiretini bu saatten sonra toplayacak hiçbir şey olduğuna inanmıyorum. Yazıyorum ama biliyorum ki tesiri olmayacak kalplerde. Herkes, aynı kin ve nefretle saldırılarına devam edecek. Herkes, aynı körlükle bakacak olaylara ve kimsenin zoruna gitmeyecek Filistin’in akan kanı. Ümmetin onursuzluğu. Kaybolan izzetimiz.
Ancak herkese ve her şeye rağmen biliyoruz ki, Filistin’in kurtuluşu ilahi bir vaattir. Rabbim, vaadini gerçekleştir!