.
.

Bismillâhirrahmânirrahîm

Recai Yurdan

Yedinci ayına yaklaşmakta olan Gazze Savaşı (Aksa Tufanı)’nın kritik bir merhaleye geçtiği her kesin malumu. Savaşın başladığı zamanlarda ben de çoğu insan gibi “Ya bu savaş uzarsa ne olacak?” diye sorup endişeleniyordum. Geldiğimiz noktada direnişin uzun soluklu bir savaşa hazırlık yapmış olduğunu anlamamız bu kaygıyı bir nebze de olsa düşürdü. Fakat burada üzerinde durulması gereken nokta bu savaşın nasıl oldu da bu kadar uzamasına rağmen direnişin kırılmamış olmasıdır. Hatta dimdik ayakta durabilme gücünü korumasıdır. Elbette her şeyin güllük gülistanlık geçmediğini ve ağır ama çok ağır bedellerin ödendiğinin farkındayım. Fakat tüm kurtuluş savaşlarının büyük bedeller gerektireceğini hatıra getirerek direnişin gücünün kırılmaması bakımından bu savaşın mucizeviliğine dikkat çekmek istiyorum. Gazze savaşı bir mucizedir ve tarih boyunca -evet tarih boyunca- yaşanan diğer savaşlardan ayırt edici bir karaktere sahiptir. Başlı başına üzerine tefekkür edilmesi, tezler makaleler yazılması gereken bir ekoldür. Ne demek istediğimi açacağım.

Gazze Savaşı Okulu

İlerde savaş teorisyenleri ve askeri uzmanlar Gazze savaşını ya da diğer adıyla Aksa Tufanı’nı ele alırken onu  diğer savaşlardan ayrı değerlendirecek. Çünkü başta da değindiğimiz gibi bu savaş kendine has bir savaştır ve bu yönüyle bir ekol/okul oluşturdu. Tabii bunu direnişin savaşı kazanması varsayımı üzerinden söylüyorum.

Askeri okullarda düzensiz savaşla ilgili yirminci yüzyıldan kalma üç teorisyenin nazariyeleri okutulur:

1. Stone.

2. T. E Lawrance

3. David Galula

İsimlerini sıraladığımız bu teorisyenlerin kimisi, öğretilerini devrimci tarafları kimisi de sömürgeci tarafları bilgilendirmek amacıyla ortaya koymuşlardır. Nihayetinde her üç teorisyen de işgalci ya da sömürgecilere karşı bir savaşın kazanılması için şu dört şartı sürerler:

1. Geniş bir coğrafya. Özgürleşme savaşları manevra yapabilecek geniş bir alana ihtiyaç duyar.

2. Engebeli ve karmaşık bir topografyaya ihtiyaç duyar. (Örneğin: Yüksek dağlar, derin vadiler, geniş ormanlar.)

3. Özgürleşme savaşı yürüten tarafın denize kıyısı olmaması onun için bir avantajdır. Yani denizle kıyısı yoksa bu düzensiz savaş yürüten gerillaların lehinedir. Çünkü denizden kaçma imkânı yoktur.

4. Destek veren ya da destek vermese de güçlü ve heybetli bir komşu. Özgürleşme savaşı veren tarafın güçlü ve heybetli bir komşuya sahip olması her zaman direnişçi tarafın lehinedir.

Şimdi geleneksel savaşlardan çıkarılan bu teorileri gelin hep birlikte Gazze savaşına uygulayalım. Ve bunun sağlamasını Cezayir ve Vietnam özgürlük savaşları üzerinden kıyasla yapalım.

Bildiğiniz üzere Gazze birinci şartı sağlamıyor. Cezayir ve Vietnam özgürlük savaşlarını verdiklerinde geniş coğrafyaları onlara avantaj sağlarken Gazze dar bir alanda mahpus bir konumdadır. Yani birinci şart tutmadı.

Gazze yeryüzü şekilleri bakımından gayet sade ve düzlük bir konuma sahiptir. Ne Fransızlara karşı savaşan Cezayirli savaşçıların saklanabileceği yüksek dağlara ve manevra yapabilecekleri geniş çöllere sahiptir. Ne de ABD’ye karşı savaşan Vietnamlı gerillaların kaçabileceği derin vadilere sahiptir.

Üçüncü şarta baktığımızda Gazze bunu da sağlamıyor. Bilindiği üzere Gazze’nin sınırlarının yarısı denizdir. Geri kalan kara sınırlarının yüzde doksanı da Siyonist rejimledir.

Dördüncüsüne gelirsek ne yazık ki Gazze bundan da yoksundur. Çünkü komşuları olan Ürdün ve Mısır Gazze’ye destek vermek şöyle dursun Siyonizm karşısında ne bir heybetleri vardır ne de bir caydırıcılıkları. Onların bu pasif duruşları evvela kendilerine zarar vermekte, çünkü bu iki ülke pasif kalarak kendini hem coğrafyadan hem de tarihten yalıtmış oldu. Oysa Vietnamlı gerillalar Çin’e kaçabiliyorlardı. Hatta Çin’den destek de alıyorlardı. Sıkıştıklarında Çin topraklarına kaçan Vietnamlı gerillalara saldırmayı ise Çin bunu kendi toprağına bir saldırı olarak kabul edeceği için Amerika buna yeltenme cüreti göstermiyordu.

İşte sıraladığımız tüm bu kuralları paramparça eden Aksa Tufanı, askeri bir mucize mucize olmasının yanı sıra benzerlerinden farklı ve aykırı bir zemin taşıması bakımından yeni bir savaş okulu olarak adlandırılmayı hakketmektedir. Askeri akademiler ilerde “Gelin Gazze Savaşını müfredata alalım, çünkü bilinen savaş ekollerinin hiçbirine uymuyor” diyeceklerdir. Geriye ne kaldı? Gerisi bir zaman meselesi!

Zaman Kimin Lehine ve Kimin Aleyhine?

Özgürleşme savaşlarının teorisyenlerinin savunduğu temel ilke şudur: Maddı güç sömürgecilerinin lehineyken; “zamanın uzaması” direnişin ya da özgürleşme savaşı verenlerin lehinedir. Ne demek bu? Bu sömürgecileri ya da işgalcileri yıpratma savaşı demektir. Yani direniş örgütleri savaşı uzatabildiği kadar sömürgeciye o kadar zarar verir. Burada önemli olan direnişin ilerlemesinden çok kendi gücünü korumasıdır. Düşmanın temel hedefi direnişin gücünü yıkmayken direniş kendi gücünü korumakla düşmanın hedeflerinin gerçekleşmesini engellemiş olur. Yani bu durumda direnişin sadece kendi gücünü koruması bile düşmana karşı bir zaferdir.

Zamanın uzamasının direniş savaşı verenlerin açısından başka yararları da var. Bu da sömürgeci kuvvetin uğursuz yüzünün insanlık vicdanına tüm çıplaklığıyla görünür hale gelmesi ve dolayısıyla büyük kitlesel öfkeleri üzerine çekmesidir.  Bu da Gazze’deki savaş dolayısıyla gerçekleşiyor. Bugün insanlık vicdanı mücrim İsrail’i mahkûm etmişken İslam dünyasındaki toplumlarda fırtına öncesi sessizlik hüküm sürmektedir. Bu sessizlik, bir bilinçlenme sürecidir. Ya da bir volkanın enerjisini toplama halidir. Ve hiç şüpheniz olmasın o volkan patlayacaktır. Ne demek istiyorum. Bugün İslam dünyası bu katliamlar karşısında işgalcilerin acımasız yüzünü bir daha hatırlarken dikkat çekildikleri esas yön başlarındaki piyon rejimlerdir. Gözler asıl onlara çevrilmiş durumda ve volkan kaynamakta. Bu kaynayan volkanın dolma süresi vardır. Daha açık bir ifadeyle Mısır, Ürdün ve belki de sürpriz bir şekilde Fas’ta bu volkan patlayacaktır. Siyonist İsrail’e bağlı kukla rejimler halk tarafından alaşağı edilecektir. Ne zaman? Şu an dolmakta olan o bilinç volkanın dolma süresi geldiği zaman!

Son olarak Aksa Tufan’ı dolayısıyla bazıları kendilerini Tarih ve Coğrafyadan çıkardı, bazıları da isimlerini şerefli bir şekilde tarih ve coğrafyaya yazdırdı. Kendilerini kendi elleriyle tarih ve coğrafyadan yalıtarak pasif kalanlar ne kötü bir şey yaptılar. Kötülüğü kendilerine yaptılar. Tarihin karanlık safhalarında unutulacaklar, hatırlayanlar tarafından ise lanetle anılacaklar.

Ve Tarih ve Coğrafyaya muhteşem bir giriş yapanlar onlar büyük bir şerefle anılacaklar. Onlar Ensarullah ve Hizbullah olarak anılacaklardır. Hizbullah vardı fakat Ensarullah tarihe ve coğrafyaya ne şerefli bir şekilde giriş yapmış oldu. Yemen’in hikmetli, imanlı Yemen olduğunu bizlere bir kez daha hatırlattı.

Vesselam