.
.
Yeni Suriye; Korkular ve Umutlar
Evvela şunu söylemek gerekir, muhalefetin bu kadar kısa sürede Suriye hükümetini düşürebilmesinin en büyük sebebi öncekinin aksine akılcı ve barışçı yaklaşımlar sergilemesi olmuştur.
Bütün Şii dünya için hassas bir kırmızı çizgi olan kutsal beldelerin korunacağı sözünü verdiler. Evine girip kapısını kapatan güvendedir dediler, mevcut devlet kurumlarına kimse yaklaşmasın hatta mevcut başbakan geçişe kadar devlet kurumlarından sorumlu olmaya devam etsin dediler. Bütün gruplar, dinler ve mezhepler güvendedir dediler.
Bu tavır onların yolunu açtı, Şiilerin, Hristiyanların endişesinin azaldığı bir ortamda çoğunluğu oluşturan Sünni ana gövde de kendini güvende hissetti, kapılar açıldıkça açıldı..
Hiçbir kapı yanlış anahtarla açılmaz. Önceden bunu yapmaya çalıştılar ve olmadı.
Buna kendi akılları mı erdi, bizimkiler mi akıl verdi, Batı mı verdi bilemiyoruz tabi.
Bana kalırsa ilk ayaklanmada da böyle bir üslup benimsense yine rahatça başarı sağlayabilirlerdi.
Hâlbuki ne yapmışlardı hatırlayalım:
Ele geçirdikleri türbeleri havaya uçurdular.
Ele geçirdikleri Hristiyan, Alevi, Şii hatta çizgilerine aykırı Sünnileri katlettiler, unutulmaz vahşet görüntüleri sergilediler.
Toplu infazlar, kendi içlerinde çatışmalar, Suriye halkına korku salacak her şey…
Böyle olunca da ne Suriye halkı ne de İran, Irak, Hizbullah ve ne de aklıselim hiç kimse haklı olarak bunlara güvenmedi ve büyük bir tehdit olarak görüp karşısında durdu.
Bunları söylerken değiştiler, adam oldular demek istemiyorum yanlış anlaşılmasın. Bunu anlamak için çok erken. Hala aynı tekfirci selefiler, aynı ABD güdümündeki aşırılıkçılar, hala medeni toplumlarla uyumu imkânsız görünen bir zihniyet olarak oradalar. Yaptıkları değişti ama zihniyetlerinin değişip değişmediğini zaman gösterecektir.
Endişe ve Umutlar
1. Bir ülkede azınlık çoğunluğa hükmederse asla orada kalıcı bir barış ve huzur ortamı olmaz. Olsa olsa korkuya dayalı bir sükûnet olur ki o da yine kalıcı değildir. Dolayısıyla bunun değişmesi haddi zatında kötü değildir. Önemli olan gerçekten halka dayalı ve halkın isteklerini önceleyen bir yönetimin başa gelmesi. Muhalefetin ABD ve Arap diktatörlükler destekli olduğunu göz önüne aldığımızda maalesef bu konuda umutlanamıyoruz.
2. Suriye muhalefetinden bazı kesimler ilk ayaklanmada daha işin başlarından İsrail ile sorunları olmadığını, Hizbullah’ı silahsızlandırmak istediklerini dile getiriyorlardı. Bu yanlış tavır, direniş ekseni için çok hassas bir ve tehlikeli bir konuydu. Direniş ekseni de İsrail ile çalışan Sünni çoğunluğun hükumetindense direniş ekseniyle uyum içinde olan Alevi azınlığın hükumetini tercih etmişti. Bu tam olarak bir mezhep meselesi değildi. Öyle olsa direniş en kıymetlilerini katı Sünni Gazze için feda etmezdi. Nitekim direniş Esad rejimini daima mezhepçi tavırlardan sakındırıyor, halkla iyi ilişkiler kurmaya teşvik ediyordu.
Zaten neredeyse bütün Arap ülkeleri diktatörlüklerle yönetiliyorken neden sadece İsrail ile anlaşmayan Suriye yönetimi hedef alınıyor diye düşünen direniş ekseni bu konuda gerçekten de haklıydı. Eğer muhalefet İsrail’le barış ve direnişle düşmanlık mesajları vermeseydi ilk seferde de direniş ekseni özellikle halka dayalı gerçek yerel muhalefetle anlaşabilirdi, bunun mesajlarını da vermişlerdi.
Merhum Nevvab Safevi Suriye yolculuğunda minbere çıkmış ve her kim gerçek bir Şii olduğunu iddia ediyorsa, buradaki Müslümanlarla (özellikle ihvan) iş birliği yapmalı demişti.
Demem o ki devrimci, ümmetçi ve hattı imam Şii düşüncenin siyasi çizgisinde belirleyici olan bir oluşumun mezhebi değil emperyalizmin tarafında olup olmadığıdır.
3. Direniş ekseninin liderliğini yürüten İran İslam Cumhuriyeti Afganistan’da da önceki dönemlere nispetle kısmen daha akılcı bir çizgi izleyen Taliban’a karşı tavrını değiştirmişti. Geliyoruz ve bütün Şiileri katledeceğiz diyen IŞİD’e karşı, geliyoruz ama herkes güvende, bütün mezhepler emniyette diyene karşı aynı tavrı beklemek doğru olur mu?
Aşırılıkçı, tekfirci selefi grupların en uçlarının tasfiye olması veya tavır değiştirmesi sürecinin bundan sonra da devam etme ihtimali ümmet için de direniş ekseni için de bir umuttur. Hepimiz bu yönde katkıda bulunabiliriz. Bu insanlar gökten inmediler, kısmen batının tahriki, beslemesi ve hatta teşkilatlandırmasıyla ortaya çıkmış olsalar bile onlarla dostça bir düşünce ilişkisi içinde olmak, ümmetin ve milletlerimizin huzuru barışı için gerçek İslami tavrı benimsemeye yaklaşmalarına yardımcı olmak mümkündür.
4. En büyük korkumuz, Suriye’nin Afganistan gibi yarım asırdan çok iç çekişmelere mahkûm olmasıdır. Kuşkusuz bu, ümmetin düşmanlarının ortak arzusudur. Buna karşılık bizler küçük hesaplarla asla böyle bir arzu içine girmemeliyiz. Türkiye, İran, Irak.. herkes Suriye’de bütün kesimlerin temsil edildiği sağlam bir yönetimin kurulması için çaba harcamalıdır. İlk muhalefetler başladığı zaman benim daima dile getirdiğim korku buydu. Gerçekten de o zaman başarılı olsalar iç savaşın doruğa ulaşacağı apaçık belliydi. Çünkü henüz ortak düşmanları ayaktayken bile biri birilerini boğazlamaktan çekinmiyorlardı.
5. Diğer büyük korku ise Suriye’nin bırakın İsrail sınırında işgale karşı mücadele etmeyi ABD ve İsrail güdümünde olan diğer Arap rejimlerinden biri olmasıdır. Görünenler şimdilik bu korkuyu artıracak mahiyette. Yine de nasıl düşman o yönde çalışıyorsa bizler de aksi yönde çalışmalı ve yeni Suriye’nin ümmetin Suriye’si olması için gayret etmeli duygusal değil rasyonel davranmalıyız.
6. Ümmet düşmanlarının en büyük sevinci Suriye’nin direniş cephesinden çıkması bir yana direniş cephesinin önünde engel olması ve İsrail’e karşı ön safta adeta ümmetin şerefini koruyan Lübnan direnişinin ikmal yolunu kapatmasıdır. Yeni Suriye bunu yapmak zorunda değildir. Bu ümmete, Kudüs’e, Filistin davasına yapılabilecek en büyük ihanet olur.
Yeni Suriye direnişin üyesi olmakla düşmanı olmak arasında bir tercih yapmak zorunda değildir. Bunun yerine direnişin ümmetin ortak davası için yaptıklarına destek olarak iyi geçinebilir destek verip destek alabilir. Çünkü düşman bütün ümmetin düşmanıdır. Onları ne kadar kul köle olsalar dahi kendilerinden razı edemeyeceklerdir.
Son olarak, umutsuz değiliz, Suriye halkının medeni, birikimli, barış sever bir halk olduğunu biliyoruz. Bu halk kuru kafalı, tekfirci, IŞİD zihniyetli gruplara tahammül etmeyecektir.
Suriye’nin emperyalizmin değil ümmetin Suriye’si olarak kalmasını, direnişin üyesi olmasa dahi direnişle iş birliği ve barış içinde olmasını diliyoruz.
Ve…
Müminlerin emirinin sevgili kızı Kerbela kahramanı Hz. Zeyneb’in türbesi her mutedil Müslümanın ve özellikle her Ehlibeyt sevdalısının kırmızı çizgisidir. O türbeye uzanan her el düşman elidir, Şeytan elidir, ne unuturuz ne affederiz ve o eli er geç mutlaka kırarız. Ne Şiiler ne de Ehlibeyt mekânlarını imar ile tarihe geçmiş olan Osmanlı bakiyesi Türkiye halkı böyle bir şeye rıza gösteremez, sessiz kalamaz.