.
.

Ehlader Araştırma Bölümü

Ötre ile okunduğunda ahlak, insanın içyapısı anlamındadır. Esre ile okunduğunda ise, insanın zahiri görüntüsü anlamına gelmektedir. Zira “falan şahıs iyi bir ahlak ve görünüme yapıya sahiptir” dendiğinde, içyapı ve dış yapı kastedilmektedir. Her ikisi için de güzel veya çirkin olmak üzere iki şekil bulunmaktadır.

Ahlak, kendisinden fillerin sadır olduğu fazladan bir düşünme veya kolayca işlerimize şekil veren kişisel halden ibarettir. Bu halden sadır olan fiiller akıl ve din çerçevesince kabul gören güzel fiiller olursa bu hale “güzel ahlak” ismini veriyoruz. Ancak bu yapıdan kaynaklanan fiiller, çirkin işler olursa“kötü ahlak” ismini alır. Ancak iyi veya kötü olarak adlanması için bu yapının köklü bir hale gelmesi zorunludur. Örneğin durum gereği nadiren mal bağışında bulunan birisine, bu hâl onda kalıcı bir şekilde yer etmediği sürece cömert bir ahlak yapısına sahiptir” denilemez. Aynı şekilde kolaylık koşulu da gerçekleşmelidir. Yani örneğin kendisini zorlayarak mal bağışında bulunan birisine de “cömert bir ahlak yapısına sahiptir” denilemez.

Ayrıca ahlak, yalnızca fiilden ibaret değildir. Dolayısıyla cömert bir ahlak yapısına sahip olan birçok kişi fakirlik veya diğer engeller sebebiyle mal bağışında bulunamayabilirler. Nitekim cimri bir ahlaka sahip olan birçok kişi riya veya başka amaçlarla mal bağışında bulunabilirler.

Ahlakın, iyi veya kötü işleri yapabilmek gücünden ibaret olduğu da söylenemez. Zira insanın her iki yöne olan gücü aynıdır. (Bu bağlamda) ahlakın iyi veya kötü işleri bilmek anlamında olduğu da söylenemez. Zira insanın her iki yöne olan bilgisi eşit seviyededir. Ahlak ancak insanın nefsin zahiri görünümü ve onun batıni yansımasıdır.

Yüz güzelliği yalnızca gözlerin güzel olmasıyla gerçekleşmediği ve bu güzelliğin meydana gelmesi için burun, ağız ve cilt güzelliğine de gerek duyulduğu gibi ahlak güzelliği için de nefsin batınındaki dört şeyin hepsinde güzelliliği tamamlaması gerekmektedir. Bu dört temel şey dengeli bir hale geldiğinde güzel ahlakın meydana geldiği söylenebilir. Bu dört temel şey; kuvve-yi ilmye, kuvve-yi gazabiye, kuvve-yi şeheviyye ve bu kuvveler arasında uygun bir denge kurabilmeyi sağlayan kuvve-yi adliyeden ibarettir.

Kuvve-yi İlmye:Kişideki kuvve-yi ilmye güzellik ve iyiliği; doğru ve yalan sözleri, hak ve batıl inançları, güzel ve çirkin işleri birbirinden ayırt edebilmesindedir. Kuvve-yi ilmye (nefiste) hâsıl olduğunda ise iyi ahlakın baş tacı olan “hikmet” meyvesi elde edilir.

“Kime hikmet verildiyse şüphesiz ona çokça hayır verilmiştir.”[1]

Kuvve-yi Gazabiyye ve Kuvve-yi Şeheviyye: Bu iki kuvvenin güzellik ve iyiliği; bunların talep ve isteksizliklerini İslam dininin müsaade etmiş olduğu miktarda ve hikmet çerçevesinde tutmaktadır.

Kuvve-yi Adliye: Bu kuvve, öfke ve şehveti akıl ve şeriatın kontrolü altında tutmaktan ibarettir. Bu bağlamda akıl, doğruyu ve yanlışı gösteren bir danışman misalidir. Kuvve-yi adliyenin kudreti kuvvetidir; Bu gücün kayanağı ise aklın işaret ettiğine yönelmedir. Şehvet ve gazap ise akıl ve kuvve-yi adliyenin gösterdiği şeyde gedik açmaktadır.

Gazap yani öfke av köpeğine benzer. Bu köpeğin te’dip edilmeye ihtiyacı vardır; böylece istenilen yere gönderilmesi gösterildiği şekilde başarıyla olur. Kendi nefsi heyecanına göre hareket etmez.

Nefsanî istekler yani şehvet ise av için sırtına binilen at misalidir. Bu at, kimi zaman sahibinin komutuyla hareket eden uysal bir at olabileceği gibi kimi zaman inatçı serkeş bir at da olabilir.

Kimde bu sıfatlar olgunlaşır ve dengeli bir hale gelirse bu mutlak olarak güzel ahlaktır. Bu özel manaya ek olarak; her kimde bunların sadece bir kısmı dengeye girerse (mutlak anlamda olmasa da onda meydana gelen ahlak) güzel ahlaktır. Aynen yüzünün tümünü değil de yalnızca bir bölümünü güzelleştiren insan gibi.

Kuvve-i gazabiyyenin güzelleşmesi ve dengeli bir hale gelmesi şecaat olarak adlandırılırken, kuvve-yi şeheviyyenin güzelleşmesi ve dengeli bir hale gelmesi ise iffet olarak adlandırılır.

Öfkenin itidal seviyesini aşıp haddinden fazla ilerlemesine tehevvür denir.[*]İtidal seviyesinden az olmasına ise korkaklık denir. nefsanî isteklerin aşırı ilerlemesi hırs olarak adlanırken normalden az olmasına kayıtsızlık ve ihmalcilik denir.

Bunlardan övülen ise arasının bulunmasıdır. Bun durum, üstünlük kaynağı ve adalet sayılırken diğer iki taraf yerilmiş ve alçak sıfatlardır.

Adaletin olmadığı yerde ise onun ne aşırılık ve ne de noksan tarafı olur. Zira adaletin yalnızca bir karşıtı var ve o da zulümden başkası değildir.

Hikmetin ifrat haline “dolandırıcı akıl” olarak adlanırken, normal seviyeden düşük olma haline “aptallık” adı verilir. Bu iki halin ortası için ise “hikmet” denilmektedir.

O halde iyi ahlakın ana temellerini oluşturan sıfatların “Hikmet”“Şecaat”“İffet” ve “Adalet”tir.

Hiçbir insan bu sıfatlarda, Peygamber Efendimizde (s.a.a) olduğu gibi kemale ermedi. Bu nedenle Yüce Allah, elçisini överek şöyle buyurmuştur:

“Sen elbette yüce bir ahlak üzeresin”.”[2]

Resulullah’ın (s.a.a) ardından diğer insanlar (bu sıfatlara) yakınlık ve uzaklık bağlamında farklı konumlardadırlar. Dolayısıyla bütün insanlar ona uymalıdır. Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.

Yüce Allah, müminlerin vasıflarını sayarken bu ahlaki hallere işaret ederek şöyle buyurmuştur:

“İman edenler ancak, Allah’a ve Peygamberine inanan, sonra şüpheye düşmeyen, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihat edenlerdir. İşte onlar doğru kimselerin ta kendileridir.”[3]

Dolayısıyla şüpheye düşmeksizin Allah ve Resulüne iman etmek yakin gücüdür ve bu da aklın meyvesi olduğu gibi hikmetin doruk noktasıdır. Mal ile cihat etmek ise kuvve-yi şeheviyyeyi kontrol altına almayla ortaya çıkan cömertlik sıfatından kaynaklanıyor. Allah yolunda cihat etmek ise kuvve-yi gazabiyyeyi aklın kontrolü altına almak ve itidalde tutmaktan kaynaklanan şecaat sıfatının göstergesidir. Yüce Allah bu sıfatı taşıyan insanları şöyle tanımlıyor:

“Kâfirlere karşı katı, kendi aralarında ise merhametlidirler.”[4]

Bu ayeti kerime aslında katı ve sert olmanın kendine has bir yeri olduğunu, merhametli ve şefkatli olmanın da kendine has farklı bir yeri olduğunu gösterir. Yani tüm hallerde katı ve sert olmak erdem olmadığı gibi tüm hallerde şefkatli olmak da doğru değildir.

Güzel Ahlak Elde Edilebilir mi?

Birtakım yanlış düşünceli kişiler, ahlakı değiştirmenin ve onu güzelleştirmenin imkânsız olduğunu ileri sürmüşlerdir ve bu görüşleri için iki delil zikretmişlerdir.

Birinci delil: Kişinin bâtını, zahirinin sureti olduğu gibi; dış görünüşü(zahiri) de insanın bâtınının suretidir. Zahir değişmeğe müsait olmadığı gibi bâtın da değiştirilemez.

İkinci delil: Güzel ahlak ancak öfke, nefsanî istekler, dünya sevgisi ve benzeri şeyleri kökünden kazımakla mümkün olabilir; ve bununla uğraşmak da ömrü boş yere faydasızca harcamaktır. Burada aranan şey insanın, geçici dünyevi şeylerle gönül bağını koparmasıdır ve bu imkânsızdır.

Neredeyse hiçbir söz anlamayacak olan bu insanlara söylenebilecek söz şudur: Ahlak, değişmez bir gerçek olsaydı dindeki tüm tavsiyeler, yol göstermeler ve edeple ilgili öğütler yersiz ve abes olurdu. Bu durumda Yüce Allah insanların ahlakının güzelleşmesi için çaba harcamazdı.

Bu gerçeğin hayvanlar için gerçekleşebilir olduğunu dile getirip de insan için imkânsız olduğunu ifade etmek aslında garip bir durumdur. Hepimiz yakalanan birtakım vahşi hayvanların ehlileştirildiğini biliyoruz. Yakaladığı avın etini yememek yönünde eğitilen köpekler gibi, vahşi ve asi olarak yakalanıp da sırtına binilen atlar gibi. Bunların hepsi ahlakın değişime uğramasıdır.

Cevabın Tahkiki: Etrafımızdaki varlıkların bir kısmı insan tarafından değişime uğratılamaz. Nitekim bu varlıkların asıllarına da insanın dahli yoktur. Örneğin gökyüzü, yıldızlar, organlarımız ve var olup da varlığının kemaline varan benzer varlıklar. Diğer bir kısmı ise eksik bir şekilde yaratılmıştır ve insanın çabasıyla kemaline varma potansiyeliyle donatılmıştır. Örneğin hurma ve elma tohumu insanın istek ve çabasıyla hurma ağacı veya elma ağacına dönüşebiliyor. Ahlak da bu ikinci gruptandır.

İkinciye (delile verilecek) cevap şu ki insan öfke ve nefsanî isteklerini tamamıyla yok etmekle yükümlü değildir. Bu nasıl olabilir? Oysa yemek isteği veya cinsel istek tamamıyla kalkacak olursa insanın yaşaması ve neslini devam ettirebilmesi imkânsız hale gelir. Öfke tamamıyla kalkacak olursa insan kendisini öldürücü tehlikelere karşı savunamaz ve bunun sonucunda hayatını kaybeder. Burada istenen şey bu özelliklerin dengeli bir hale getirilmesi ve daha önce değinildiği gibi aklın ve şeriatın emrine tabi tutulmasıdır. İleride konuyla ilgili geniş açıklamalara yer verilecektir.

Allah yolunda cihat edip her zaman savaş meydanlarının en sıcak yerlerini dolduran peygamberler gazap/öfke ve şehvetten yoksun insanlar değildi. Yüce Allah bazı insanları “öfkesini yenenler”[5]buyurarak övmüştür oysa öfkeden tamamen arınmak doğru seçenek olsaydı “öfkesi olmayanlar” buyurmalıydı. Bunu gerçekleştirmek ise kesinlikle olağandır ve hepimiz bunu bizzat yaşayarak doğrulayabiliriz.

Güzel ahlakı elde etmenin yöntemi ise insanın, kendisini bu tür ahlakın gereksinimi olan davranışlara zorlamasıdır. Örneğin cimri ahlaka sahip olan bir kişinin cömert olmayı iyice benimseyene dek kendisini eli açık olmaya alıştırması veya kibirli bir insanın mütevazı olmayı benliğinde sağlamlaştırıncaya dek kendisini alçakgönüllü ve tevazu sahibi olmaya zorlamsı gibi. Ancak zorlamayla başlayan bu yönlendirme, iyi ahlaktan haz almaya başlayana dek devam etmelidir. (Resulullah’ın (s.a.a) namazdan haz alması gibi.) Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Namaz benim göz aydınlığımdır.”

Zaman geçtikçe ve bu amel ve ibadetler arttıkça nefiste kökleşir; buna bağlı olarak da etkisi ve nefsin kemali artar. Peygamberlerin, Allah’tan uzun ömür istemesinin sebebi budur. Ama bazen güzel ahlak bir Allah vergisi, bir kemal şeklinde de olabilmektedir. Zira bazı insanlar, aklî kemâl ve güzel bir ahlak ile öfke ve nefsanî istekleri dengelenmiş bir halde gözlerini dünyaya açmaktadır.

İmam Cafer-i Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: İyi ahlak, Allah’ın, kullarına vermiş olduğu bir hediyedir; bunun bir bölümü yaratılış gereği iken diğer bölümü davranışa bağlıdır.

Hadisi rivayet eden şahıs şöyle der: “Hangisi daha üstündür” diye sorduğumda şöyle buyurdular: Yaratılış gereği iyi ahlaka sahip olanlar bu davranışa mecburdurlar ve diğer şekilde hareket edemezler. Ancak davranışlarına şekil vererek iyi ahlaklı olmaya çalışanlar kendilerini zorlayarak iyi ahlak üzere olmaya çalışılmaktadır. Dolayısıyla bu daha değerlidir.

[1]     Bakara, 269.

[2][*]  Gazabın aşırı ve zararlı hali.

      Kalem, 4.

[3]     Hucurat, 15.

[4]     Fetih, 29.

[5]     Al-i İmran, 134.