.
.
Bismillâhirrahmânirrahîm
Yahûdîlik’de İman Esasları
1. Tanrı var olan her şeyi yarattı ve onlara hükmetmektedir.
2. Tanrı tek birdir, O’ndan başka Tanrı yoktur.
3. Tanrı bir cisim değildir ve hiçbir şekilde tasvir edilemez.
4. Tanrı ezelî ve ebedîdir.
5. İbadet sadece Tanrı’ya mahsustur, O’na ortak koşulmaz.
6. Peygamberlerin bütün sözleri, haktır.
7. Efendimiz Mûsâ’nın peygamberliği gerçektir. O kendisinden önce ve sonra gelen bütün peygamberlerin en büyüğüdür.
8. Mevcut Tevrât’ın tamamı, Tanrı tarafından efendimiz Mûsâ’ya verilenin aynıdır.
9. Tevrât değiştirilmeyecektir ve gelecekte Tanrı başka bir şeriât göndermeyecektir.
10. Tanrı, insanın bütün işlerini ve düşüncelerini bilir.
11. Tanrı, emirlerini yerine getirenleri mükâfatlandırır; karşı gelenleri cezalandırır.
12. Mesîh gelecektir; geciktiği hâlde geleceğine inanırım.
13. Tanrı’nın bildiği bir zamanda dirilme gerçekleşecektir. [1]
Yahûdîlik’de Tanrı İnancı
Yahûdî milletinin Tanrı’sı Yehova adını taşımaktadır. Kur’ân-ı Kerîm’de, Yahûdîlerin tevhid anlayışına da eleştiriler yöneltilmekte, bu konudaki tutumları yüzünden bazı âyetlerde Hristiyanlarla ve bazı âyetlerde de müşrik Araplar’la aynı kategoride ele alınmaktadır. Ayrıca Hristiyanların Hz. Îsâ’yı (a.s) yüce Allah’ın oğlu kabul ettikleri gibi, Yahûdîlerin de Hz. Üzeyir’in (a.s) yüce Allah’ın oğlu olduğunu söylerler: “Yahûdîler, 'Uzeyr Allah'ın oğludur.' dediler ve Hristiyanlar da, 'Mesîh (Îsâ) Allah'ın oğludur.' dediler. Bu, onların ağızlarıyla gevelediği (gerçek dışı) bir sözdür. Onlar (sözlerini) daha önce kâfir olmuş kimselerin sözlerine benzetiyorlar. Allah onları kahretsin. Nasıl da (hak inançlarından bâtıla) döndürülüyorlar!” [2]
Kur’ân’da, Yahûdîlerin yüce Allah hakkındaki bazı sözleri de reddedilmiştir. Yahûdîler, “Allah’ın eli sıkıdır”, derler. Aslında, sıkı olan Yahûdîlerin elidir ve onlar, bu iddialarından dolayı lânetlenmiştir: “Yahûdîler: ‘Allah’ın eli sıkıdır’ diyerek (iftira attılar ve haddi aştılar. Bu yüzden) Onların elleri bağlansın! Ve söylediklerinden dolayı Allah’ın lânetine uğrasınlar! Hayır, bilâkis, O’nun (yüce Allah’ın) iki eli açıktır; nasıl dilerse (ve keremine yakışır şekilde) infâk eder. Andolsun Rabbinden, sana indirilen (Kur’ân-ı Kerîm’e).” [3]
Diğer taraftan Medine Yahûdîlerinin Kur’ân Kerîm’in ifade biçimini ve yüce Allah’ın kat kat fazlasıyla iade edeceği bir güzel borcu, O’na verecek olan kimdir? meâlindeki âyeti “Kim Allah’a güzel bir borç verecek olursa bu kat kat fazlasıyla kendisine geri ödenecektir!” [4] hicvederek “yüce Allah fakirdir ama biz zenginiz” şeklindeki sözleri de “Andolsun ki ‘kesinlikle Allah fakirdir, biz ise zenginiz’ diyenlerin sözlerini Allah işitmektedir” [5] eleştirilmektedir.
Kur’ân- Kerîm’de, Hz. İbrâhîm’in (a.s) yüce Allah’a şirk koşmadığı bildirilmiştir: “Ben O(na) ortak koşanlardan değilim!” [6], Hz. Ya‘kûb’un (a.s) kendi oğullarına yüce Allah’tan başkasını yaratıcı kabul etmemelerini söylemiştir: “Tek ilâh'a kulluk edeceğiz, biz O'na teslim olanlarız.” [7], Hz. Yûsuf’un (a.s) sadece yüce Allah’a kul olmayı tebliğ etmiştir: “O, yalnız kendisine tapmanızı/kulluk etmenizi buyurmuştur.” [8] Hz. Mûsâ’nın (a.s) da yüce Allah’ın bir tek olduğunu “Sizin ilâhınız sadece Allah’tır ki, O’nun dışında ilâh yoktur.” [9] O’na ortak koşulamayacağını söylediği ifade edilir: “De ki: O’na hiçbir şeyi (hiçbir şekilde) asla ortak koşmayın.” [10]
Yahûdîlik’de Ahiret İnancı
İsrâîlilerin inancına göre, ölen insanların rûhları başka bir âlemde, dünyadaki sosyal mevkilerine uygun bir tarzda yaşarlar. Bu görüş sonraları değişmiş ve başka şekiller almıştır.
Daha sonra bu görüş “iyilik yapanların en büyük mükâfatı dünyada uzun zaman yaşamaktır” şeklini almıştır. Fakat yine bu inanç şekli sonradan değişmiştir. Bazıları, rûhun ölmediğine; bedenlerin dirilişi ile hayatın öbür âlemde de devam edeceğine ve ölülerin hesap vereceğine inanırlar.
Kur’ân-ı Kerîm’de Yahûdîlerin ahiret, cennet, cehennem gibi hususlarla ilgili alaycı tavırları da eleştirilmektedir. Bazı Yahûdîler, Tevrât’ta yer almadığı gerekçesiyle ahiret hayatının inkâr edenlerin yanı sıra ahiret hayatını kabul edenler de oradaki azabın sayılı günler olacağını iddia ederler. Talmud’a göre ise azap süresi, Yahûdîler için en çok on iki aydır.
Kur’ân-ı Kerîm’de onların bu iddiasına şöyle karşılık verilmektedir: “(Şeytânî bir aldanışla) Dediler ki: ’Sayılı günlerin dışında, (ahiret’te) ateş asla bize değmeyecektir.’ (Biz seçkin ve sevimli kullarız, nasipli ve kıymetli insanlarız, hangi günahı işlesek yine de bize azap edilmeyecektir.) De ki: ‘Allah katından bir ahit mi aldınız? -ki Allah asla ahdinden dönmez- Yoksa Allah’a karşı (yalan uydurup hiç) bilmediğiniz bir şeyi mi söylüyorsunuz (ve sapıtıyorsunuz)?” [11]
Yahûdîlik’de Peygamberlik İnancı
Yahûdîlik’te Tanrı ile İsrâîloğulları arasında ilâhî vahyi tebliğ eden peygamberlik müessesesi vardır. Yahûdî kutsal kitabı Tanah’ın ikinci ana bölümü Peygamberler (Neviim) adını taşımaktadır. Yahûdî kutsal kitabında peygamberi ifade eden çeşitli kavramlar bulunmaktadır ve bunların başında nebî gelir. Tanrı tarafından göreve çağrılmış anlamındaki nebî Tevrât’ta ilk defa Hz. İbrâhîm (a.s) için kullanılmıştır. [12] Peygamber için Allah adamı, Allah’ın kulu, kul, haberci, elçi de denilmektedir. Yahûdîlik’te nübüvvet, Tanrı’nın kendi iradesini, seçtiği bazı kişilere ve bu kişiler aracılığıyla İsrâîl halkına açıklaması şeklinde anlaşılmaktadır. Peygamberin başta gelen özelliği, Tanrı sözüne muhatap olması ve bu söze aracılık etmesidir. Peygamberin diğer bir özelliği de Rabb’in sözlerini ve emirlerini insanlara tebliğ etmesidir. Peygamberliğin ilk aşaması onun Tanrı tarafından seçilmesi ve ikinci aşaması belli bir topluluğa gönderilmesidir. Yahûdîlik’te vahyin en üstün şekli hiçbir aracı olmadan doğrudan Rab Yehova’dan alınan vahiydir ki Yahûdî inancına göre vahyin bu şekli sadece Hz. Mûsâ’ya (a.s) hastır. Vahyin diğer bir şekli de rüyada veya geniş görüşlülük hâlinde gelenidir. Yahûdîliğe göre, peygamberler rüya veya rü’yet yoluyla Rab Yehova ile diyalog kurabilmekte; ilâhî kelâm, kutsal ruh veya melek aracılığıyla da peygamberlere iletilmektedir.
Ahd-i Atîk’te gerçek peygamberler yanında sahte peygamberlerden de söz edilmekte ve gerçek peygamberin özellikleri şu şekilde belirtilmektedir:
1. Tebliğinin doğruluğu. [13]
Hakiki peygamberin Tanrı, ibadetler ve ahlâkî vecîbeler hususunda söyledikleri şeriâta uygun olmalıdır. Eğer tebliğ ettikleri on emirden farklı ise, o Allah adamı değildir. Bundan dolayı Rab Yehova’dan başka ilâhlara kulluğu önerenler; yalan, hırsızlık, zina gibi yasak fiilleri tavsiye eden ve yapanlar gerçek peygamber değildir.
2. Verdiği haberlerin gerçekleşmesi. [14]
Bir kişinin gelecekle ilgili haberi gerçekleşirse, o hakiki ve gerçekleşmezse, sahte peygamberdir.
3. Mûcizeler göstermesi. [15]
Peygamberler birtakım mûcizeler gösterir; bununla birlikte sadece alâmet göstermek peygamberlik için yeterli değildir. Yalancı peygamberlerin yalancılığı Tanrı’dan başka ilâhlara kulluğa çağırmaları ve gelecekle ilgili söylediklerinin gerçekleşmemesiyle ortaya çıkar.
Yahûdî inancına göre, Hz. İbrâhîm’le (a.s) başlayan ve Hz. Mûsâ (a.s) ile en mükemmel şekline ulaşan peygamberlik [16], Malakî peygamber ile sona ermiştir. Yahûdîlere göre, Malakî son peygamberdir.
Bu sebeple Hz. Yahyâ (a.s), Hz. Îsâ (a.s) ve Hz. Muhammed’in (s.a.a) peygamberliklerini kabul etmemişlerdir.
Rabbiler, peygamberliğin sona erişini I. Bet ha-Mikdaş’ın yıkılışına bağlamışlar; Haggay, Hz. Zekeriyyâ (a.s) ve Malakî’nin ölümüyle kutsal ruhun İsrâîl’den ayrıldığını kabul etmişlerdir. [17] Bu dönemden itibaren yol gösterici ve tebliğci Tanrı adamı yerine dini bilen ve yorumlayan din adamı Rabbi figürü öne çıkmış; aynı zamanda kurtarıcı mesîh beklentisi gelişmeye başlamıştır. Hz. Mûsâ (a.s) dışında bütün peygamberlere vahiy melek vasıtasıyla geldiği hâlde sadece Hz. Mûsâ (a.s), Rab Yehova ile yüz yüze görüşmüştür. Hz. Mûsâ (a.s) sonrası dönemde İsrâîloğulları’nı yöneten ve hâkimler diye adlandırılan toplam on iki kişi de peygamberdir.
Yahûdîlik’te peygamberlik sadece erkeklere mahsus değildir; kadınlardan da peygamberler gelmiştir ve onlara nebiah (nevi’a) denilmektedir. Yahûdî Kutsal Kitabında adı geçen altı kadın peygamber Hz. Mûsâ’nın (a.s) kız kardeşi Miryam [18], Debora [19], Hulda [20], Noadya [21] ve Peygamber İşaya’nın hanımıdır. [22], [23]
Kur’ân-ı Kerîm’de, Yahûdîlerin bazı peygamberlere inanıp, bazılarına inanmadıkları şöyle belirtilmektedir:
“Onlar ki Allah'ı ve elçilerini inkâr ederler, Allah ile elçilerinin arasını ayırmak isterler, ‘Kimine inanırız, kimini inkâr ederiz!’ derler; bu ikisinin (inanmakla inkârın) arasında bir yol tutmak isterler.” [24]
Yahûdîlere yöneltilen eleştirilerden biri de peygamberlere iftira etmeleridir. Yahûdî Kutsal Kitab’ında, Kur’ân-ı Kerîm’in peygamber olduğunu bildirdiği bazı kişilerin günâh işlediğinden bahsedilmektedir. Buna göre, peygamber yalan söyleyebilmekte, zina edebilmekte, putlara tapabilmekte, hile yapabilmektedir. Örneğin, Tevrât’ta Hz. Nûh’un (a.s) suçu olmayan torunu Ken‘ân’ı lânetlediği [25], Hz. Lût’un (a.s) kendi kızlarıyla zina ettiği [26], Hz. Dâvûd’un (a.s) Urya adlı bir askerin karısını alıp kocasını öldürttüğü [27], Hz. Süleymân’ın (a.s) putperest hanımlarının arzusuna uyarak putlara taptığı [28] ileri sürülmektedir.
Kur’ân-ı Kerîm’de bu iddialar reddedildiği gibi, Yahûdîlerin bazı peygamberleri öldürdükleri de bildirilmektedir. [29]
Nitekim kendi peygamberleri olan Amos’u, İşaya’yı, Hz. Zekeriyyâ’yı (a.s) ve Hz. Yahyâ’yı (a.s) öldürmüşlerdir: “O vakit siz (ise şöyle) demiştiniz: ‘Ey Mûsâ! Biz (böyle sadece) bir çeşit yemeğe sabredip katlanamayacağız, Rabbine yalvar da, bize yerin bitirdiklerinden: Bakla, acur, sarımsak, mercimek ve soğan çıkarsın!’ (O zaman Hz. Mûsâ) ‘Siz (aslında daha) hayırlı (ve yararlı) olanı, şu (kıymetçe daha) aşağı ve bayağı şeyle(rle) mi değiştirmek istiyorsunuz? Mısır’a (geri) inin; zira (orada) kendiniz için istediğiniz (şeyler) vardır’ demişti. (Çünkü Yahûdîler, Mısır’daki kölelik hayatını ve ahlâksızlık ortamını özlemekteydi. Bu nedenle) Onların üzerine horluk ve yoksulluk (damgası) vurulmuş ve Allah’tan bir gazaba uğramışlardı. Bu, kuşkusuz Allah’ın âyetlerini inkâr ve nankörlük etmeleri ve peygamberleri haksız yere öldürmelerindendi. (Yine) Bu (belâları), isyan etmelerinden ve sınırı çiğnemelerinden (dolayı hak etmişlerdi).” [30]
“Andolsun, Biz Mûsâ’ya kitabı verdik ve ardından peş peşe elçiler gönderdik. Meryem oğlu Îsâ’ya da apaçık belgeler verdik ve onu Rûhu’l-Kudüs’le teyid ettik (Hz. Cebrâîl’le destekledik). Demek size ne zaman bir elçi, nefsinizin hoşlanmayacağı bir şeyle gelse, büyüklük taslayarak, bir kısmınız onu yalanlayacak, bir kısmınız da onu öldüreceksiniz, öyle mi?” [31]
--------------------