.
.

Ehlader Araştırma Bölümü

 Rahmân ve rahîm Allah’ın adıyla

Aynı şekilde hadislerden anlaşıldığı kadarıyla Müslümanların bu tarzı tevessül edilenlerin dünyadan göçmelerinden sonra da sürmüştür ve bunun bazı numuneleri şunlardır:

1. Beyhakî şöyle nakletmektedir: Bir adam Peygamber’in (s.a.a) kabri başına geldi ve şöyle dedi: “Ey Muhammed (s.a.a), ümmet için yağmur dile.” Çok geçmeden yağmur yağdı ve halk suya kandı.[1]

2. Abbasî sultanı Mansur, Malikî mezhebinin imamı Malik bin Enes’e, Peygamber’i (s.a.a) ziyaret şeklini sorduğunda ve kendisine kıbleye dönerek mi dua edeyim yoksa Peygamber-i Ekrem’e mi diye söylediğinde, Malik cevap olarak şöyle dedi: “Neden yüzünü ondan çeviriyorsun? O, diriliş günü senin ve atan Âdem’in (a.s) vesilesidir. Ona dön ve onu şefaatçi kıl. Allah onun şefaatini kabul eder.” Allah şöyle buyuruyor: “Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler de Allah’tan günahlarının bağışlanmasını dileseler ve Peygamber de onlara bağışlama dileseydi, elbette Allah’ı tövbeleri çok kabul edici ve çok merhametli bulacaklardı.”[2]

3. Şafiî mezhebi imamı Muhammed bin İdris Şafii’den tevessüle ve özellikle de Allah Resulü’nün (s.a.a) ailesine tevessül etmeye derin bir şekilde inandığını gösteren bir takım şiirler kalmıştır. O şöyle demektedir: “Peygamber’in (s.a.a) ailesi Allah yanında benim vesilemdir ve onların hatırı için kıyamet günü amel defterimin sağ elime verilmesini ümit ediyorum.”[3] Şafii divanının bir başka yerinde de Peygamber’in (s.a.a) Ehl-i Beyt’ini överek şöyle demektedir: “Eğer benim günahım Muhammed’in Ehl-i Beyt’ini sevmekse, bu hiçbir zaman tevbe etmeyeceğim bir günahtır.” Peygamber’in (s.a.a) ailesi kıyamet günü ve de şan ve makamları bakanlar için aşikâr olacağı zaman bana şefaat edeceklerdir.”[4] Şafii bu şiiriyle de tam bir açıklık ile Peygamber’in (s.a.a) ailesini kendi şefaatçileri olarak tanıtmaktadır.

4. İslam’ın ilk dönemlerindeki Müslümanlar arasında Allah’ın evliyalarına tevessül etme meselesi çok yaygındı. Onlar geniş bir şekilde şiirlerinde ondan bahsetmekte ve Peygamber’i (s.a.a) kendileri ve Allah arasında bir vesile olarak tanıtmaktaydılar. Sevad b. Karıb’ın Peygamber (s.a.a) hakkında söylediği kaside bunlardan biridir: “Allah dışında bir rab olmadığına şehadet ederim. Sen her gizli ve saklı olana eminsin ve ey en üstün ve uluların evladı, peygamberler arasında senin Allah’a en yakın vesile olduğuna şehadet ederim.”[5] Resulullah (s.a.a) bu şiiri duydu ve hiçbir zaman onu söyleyeni böyle sözler söylemekten men etmedi, şirk ve bid’at ile itham etmedi.

5. Hanbelî mezhebinin büyük şahsiyetlerinden “Ebu Ali Helal” tevessüle inananlardan olup şöyle demektedir: “Ne zaman bir rahatsızlık ve sıkıntım olsaydı Hz. Musa bin Cafer’in (a.s) kabrine gider ve ona tevessül ederdim. Allah da sorunlarımı çözerdi ve sıkıntılarım hallolurdu.”[6]

Peygamber’in (s.a.a) Ehl-i Beyt’inin (a.s) Perspektifinden Tevessül

Ehl-i Beyt imamlarının (a.s) bakışında da tevessül beğenilen bir davranıştır. Onlar insanları Kur’an ve Allah’ın evliyalarına tevessül etmeye teşvik ederdi. Örneğin İmam Seccad’ın (a.s) dualarında şöyle yer almaktadır:

“Ey Allah’ım! Ben yüksek Muhammed makamı ve aydın Alevî velayet ve tarikatı vesilesiyle sana yaklaşmayı diliyorum. Beni bunun ve onun şerrinden koruman için o ikisinin vasıtasıyla sana yöneliyorum.”[7]

Hz. Fatıma Zehra’nın (a.s) şöyle buyurduğu nakledilmektedir:

“Azamet ve nurundan ötürü Allah’a hamdederim. Göklerde ve yerde olan tüm varlıklar Allah’a yakınlaşmak için vesile aramaktadır. Ve biz (Peygamber ailesi), kulları arasında Allah’a yakınlaşma vesilesiyiz.” [8]

Ayşe, Haricîler hakkında Peygamber’in (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakletmektedir: “Haricîler Allah’ın en kötü yaratıklarıdır. Allah’a en yakın vesile olan kulların en üstünü (Ali bin Ebi Talib (a.s)) onları öldürecektir.”[9] Aynı şekilde, Merhum Saduk, senet belirterek Allah Resulü’nden şöyle nakletmiştir:

“(Çoğu) İmamlar Hüseyin’in (a.s) neslindendir. Her kim onlara uyarsa Allah’a uymuştur. Her kim de onlardan yüz çevirirse ilahi buyruklardan yüz çevirmiştir. Onlar Allah’ın sağlam kulpları ve kulların O’na yakınlaşma vesilesidirler.” [10]

Usul-u Kâfi’deki Sahih Hadisler Konusu Usul-u Kâfi’deki Sahih Hadisler Konusu

Gördüğümüz gibi hem yaşarken ve hem de vefat ettikten sonra peygamberler ve ilahi evliyalara tevessül etmek, önceki peygamberler devrinde, Hz. Resulullah (s.a.a) zamanında, Peygamber’den (s.a.a) sonra, sahabe ve tabiin döneminde ve değişik İslamî çağlarda caiz ve yaygın bir husus olagelmiştir. Değişik İslamî mezheplere müntesip Müslüman halklar, sürekli hacet ve ihtiyaçlarının giderilmesi için ilahi peygamber ve evliyalara tevessül etmişlerdir. Öyleyse tevessül meşru ve İslamî bir meseledir. Eğer biri veya birileri bu beğenilen İslamî geleneği görmezlikten geliyorsa, İslamî doğru yoldan fasıla almış olanlar ve yanlışlarını düzeltip ilahi doğru yola dönmeleri gerekenler kendileri olur.


[1]     Vefau’l-Vefa, 4/1374.

[2]     Vefau’l-Vefa, c. 2, s. 1376.

[3]     Divan-ı Şafii, s. 162, el-Mevasiku’l-Marifet, s. 178.

[4]     لئن کان ذنبی حب آل محمد

فذلک ذنب لست عنه أتوب

هم شفعائی یوم حشری و موقفی

إذا ما بدت للناظرین خطوب.

[5]     و أشهد أن لا رب غیره

و أنک مأمون علی کل غائب

و أنک أدنی المرسلین وسیلة

ألی اللّٰه یابن الاکرمین الاطائب.  (Zaynî Dahalan, ed-Dureru’l-Sünniyet, s. 29.)

[6]     Hatib-i Bağdadî, Tarih-i Bağdad, 1/120.

[7]     Sahife-i Seccadiye, 49. dua.

[8]     İbni Ebi’l-Hadid, Şerh-i Nehcu’l-Belağa, 16/211; Bağdadî, Belağatu’n-Nisa.

[9]     Şerh-i Nehcu’l-Belağa, 2/267; İbnu’l-Meğazili, el-Menakib, s. 100, h. 79, Daru’l-Ezva, Beyrut, h.k. 1412; Heysemî, Mecmau’z-Zevaid, c. 6, s. 359; Daru’l-Fikr, h.k. 1414.

[10]    Saduk, Uyun-i Ahbaru’r-Rıza (a.s), c. 1, s. 63.

Editör: Hasan Bedel