Tarihler 28 Şubat 1997’yi gösterdiğinde cumhurbaşkanlığı görevinde Süleyman Demirel vardı. Bundan seneler sonra ise Haber Türk'te 'Basın Kulubü' adlı bir programın konuğu oluyordu Demirel.
80 Darbesi’nden sonra kademeli olarak artan, halkların din ve vicdan hürriyetini hiçe sayarak başlarını örten binlerce genç kızı üniversite kapılarından geri çeviren, devlet dairelerinden uzaklaştırılan ve hatta başı örtülü diye şehit anasını dahi oğlunun törenine sokmayan buyurgan ve despot zihniyet, silah ve medyanın da gücüyle yapacağını yapıyordu.
Yallah Arabistan’a!..
Bakın, bu halkla uğraşmaktan başka eylem planı olmayan örümcek kafanın içerisinde aslında ne vardı;
Moderatör Demirel’e; ‘Galiba farkında değilsiniz ama bu ülkede başlarını örten binlerce genç kız üniversitelere sokulmuyor. Bu yüzden, bütün bir Türkiye'de derin acılar ve dramlar yaşanıyor, peki bu kızlar ne yapsın?’ sorusunu yöneltince öfkeli bir üslupla cevap veriyordu Demirel:
“Orası üniversite, oranın kuralları var. Danıştay koymuş, Anayasa Mahkemesi koymuş, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi koymuş. İlle başı bağlı okumak istiyorsan, başı bağlı olarak okunabilen yerler var, oraya git. Arabistan'da falan öyle yerler vardır, oraya gidin. Orada okuyun…”
Arabistan’a gitsinler!.. Değil mi, ne kadar da kolay bunu söylemek. Beğenmediğini dışlamak, ‘ne yaparlarsa yapsınlar’ demek çok kolay.
Peki, durup dururken bu konu nereden açıldı?
Geçtiğimiz ay İstanbul metrosunda çarşaflı bir kadına ‘Kara Fatma’ diyerek ortalığı ayağa kaldıran çığırtkan bir kadın; Kara Fatma’yı bir hakaret sözcüğü olarak kullanmak istemişti. Ama bağırmaktan, demagoji yapmaktan ve istedikleri olmayınca zırıl zırıl ağlamaktan başka bir şey bilmeyen bu ağzı bozuk taife, Kara Fatma’nın kim olduğunu bildiği halde kin beslemekten kendini alamaz maalesef.
Büyük Mücahide Kara Fatma
Bursa’da Beşevler semtinde ‘Kara Fatma Meydanı’ ve Kurtuluş Savaşı’nda bin Demirel’in yapamayacağını bir başına yapan Kara Fatma’nın büyük bir heykeli bulunur.
Milli Mücadele yıllarında bir grup kadını organize ederek ecnebi kuvvetlerine bu toprakları dar eden ‘Fatma Seher Erden’ namı diğer Kara Fatma, giyindiği çarşaftan olsa gerek veyahut da her daim cihat halinde oluşu nedeniyle yüzünün toz topraktan kararması ya da gözünün karalığından ona ‘Kara’ lakabı verilmiştir.
İzmir’den Bursa’ya, Düzce’den Afyon’a nice Anadolu şehrince kurşun yakan bu mücahide kadın, aslında imanı için örtünen kadınların da bir sembolü gibidir. Binbaşı olan kocasını Sarıkamış’ta iki oğlunu da diğer çarpışmalarda kaybetmiştir. Bizden sonraki nesiller özgürce, iffetle yaşasın diye cepheden cepheye koşan bu mücahide, diğer 43 kadınla beraber Bursa’nın Yunanlılar tarafından işgal edildiği vakitte düşman ordusunu gafil avlayıp, biri üst rütbeli olan onlarca Yunanı esir alıp cephesine dönmeyi başarır… Artık ‘Üstteğmen’dir o.
Ama Kurtuluş Savaşı’ndan sonra bürokratların bu zorlu günleri hemen unutmaları nedeniyle Kara Fatma da unutulmuş ve kaynaklara göre yoksulluktan İstanbul’da bulunan bir Rus manastırına sığınmıştır.
İşte, metroda veya başka yerlerde çığırtkanlık yapan bu münasebetsiz kimseler aslında Kara Fatma’yı ve torunlarını çok iyi bilirler.
Çarşaflı ve örtülü bir kadının neler yapabileceğini, yarın öbür gün yine kıyam edip vatan ve namuslarını koruyacaklarını bildiklerini için örtülülere dil uzatmaktan çekinmezler.
Çünkü ‘İman’ onların korkulu rüyasıdır.