Alexis Carrel, İnsan Denen Meçhul kitabında "Dünyanın hiçbir devresinde çağımızda olduğu kadar akıl hastaneleri dolup taşmamıştır" diyor. Toplumların böylesine hasta ruhlu olmalarında, acaba hiç mi güzel yüzlerde iffetin olmamasının etkisi yoktur? Toplumların çöküşünde, aile kavramının yok oluşunda, insanların psikolojik bunalımlarında ve kendilerini boşlukta hissetmelerinde acaba kadınların hicapsız olmalarının hiç mi etkisi yok?

Dünya hiçbir zaman günümüzdeki kadar iffet ve hicaptan yoksun kalmadı, İslam öncesi ve İslam sonrası hiçbir toplum ve medeniyet, günümüz batı medeniyeti gibi hicabı kadın için bir değersizlik olarak algılamadı. Ahirzaman kadınları hicapsızlıklarıyla hayâ ve iffetlerini kaybettiler, bütün ziynet ve güzelliklerini yabancılara göstererek, şeytanın en göz alıcı boyalarını sürerek, yapma ve estetik güzelliklerle, iffetten yoksun bir şekilde toplumda bulunmakla, o yüce kadınlık makamından düştüler.

Kapitalist güçler tarihin hiçbir sahnesinde olmadığı kadar modernizm söylemleriyle kadınları sömürmekte, ama bu bataklığın üzerini yeşillikler ile kaplayarak uzaktan harika bir bahçelik/çimenlik gibi göstermekteler. Lakin içi bataklıktır, üzerine adım attığın an çamura saplanırsın; sadece çamur olsa gene iyi, bin bir türlü virüs sana bulaşır, yılanlar, akrepler ta kalbine ulaşır ve her taraftan canavarlar ruhuna saldırır.

Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyuruyor: "Bataklıkta yetişen güllerden sakınınız?" Ashap: "Bataklık gülünden kastınız nedir ya Resulullah?" diye sual eder, "Kötü ortamda yetişen güzel kızlar" diye cevap buyuruyor Allah'ın Resulü.

Bu hadisi, günümüz toplumunu ve batı kültürünü gördükçe ne kadar iyi anlıyoruz değil mi? Batı en başında dini inkâr etmiş, yaşamın hiçbir alanına sokmamak için dini gözlerden düşürmüştür, hümanizm, liberalizm, sekülarizm, psikoloji… bunların hangisinde üstün ilahi öğretilerden yararlanılmaktadır?! Üstüne üstelik toplumun her alanından ne kadar dinden uzaklaşılırsa bu çağdaşlık ve modernizmdir ve ne kadar dindar olunursa bu da gericilik, irticadır diyor.

Demek ki, gökdelenler yapmak yine de bataklık hakikatini gizlemez ve en pahalı elbiseleri giymek de insanı insan yapmaz, o bakımlı, temiz ve şık elbiselerin içinde ne kurtlar, çakallar ve yaratıklar vardır, basiret gözleri açık olanlar bilir.

Dünya, sahip olduğu bütün bilgileri ve imkânları her fırsatta çeşit çeşit nefsanî zevklere hizmetçi kılan, hiçbir dini veya insanî sınır tanımayan bu şehvetperestlerin elinde adeta global bir günahevine dönmüştür. Ne kadar ilginçtir ki; günah evine dönüştürdükleri bu dünyanın meyhanelerini, tımarhanelerini ve hapishanelerini de kendileri doldurmaktadır. Bu modernizmin, insanları ne kadar mutsuz ettiğine en büyük delil, ne derece mutlu olduklarının da en somut göstergesidir.

İşte bu batı kültürü, modernizm akımı ve toplumumuzun batılılaşma heyecanıyla batılılardan daha batılı oluşu, güzel yüzlerden iffeti aldı. Kadınlar güzelliklerini kocalarının dışında herkese göstermek için yarışır ve ne kadar hayâsızca açılırsa bir o kadar gururlanır hale geldiler. Allah Resulü'nün buyurduğu gibi bunlar "bataklıkta yetişen güller" misalidir, sakınmak gerek. Zira evlilikten maksat; insanın eşinin yardımıyla, omuz omuza üstün kemallere ulaşmasıdır, iffetsizliğiyle tek derdi başkasının ilgisini çekmek olan seni bu hedefe nasıl ulaştırsın ve evlilik aşkı tecrübe ederek ilahi aşka varmak içindir, nefsanî arzularının esiri olmuş o zavallı seni nasıl müteali aşka ulaştırsın!

Oysa öyle mi, yüce Yaratan; kadını sevgi öğretmeni, şefkat eğitmeni ve ilahi aşkın mesajcısı olsun diye yarattı. Eğer günümüz batı medeniyetinde olduğu gibi bir toplumda kadın, bu yüce hedefleri bir kenara bırakarak şehvetin sembolü ve kapitalistlerin maddi menfaatlerinin bir aracı olursa, o toplumda sevgi ve aile adına hiçbir şey kalmayacaktır. Kuran'a göre kadın Allah'ın hakkının eminidir, buyuruyor: "Benim hakkımı emanet olarak sen koru." Kuran hükümlerinin hâkim olduğu toplum şefkat ve sevgi toplumudur, bunun sırrı da toplumun yarısını, şefkat ve sevgi öğretmenlerinin üstlenmesidir. Onlar İslami hicaba dikkat eden mümine kadınlardır.

İslam kadını eve asla hapsetmemektedir, erkekler için belirlemiş olduğu tüm hükümler kadın içinde geçerlidir. İslam'a göre kadın sosyal olmalı, toplumun önemli kararlarında etkin rol oynamalı, siyasal faaliyetlere katılmalı, bilgisini çoğaltıp, kültürel yönden sürekli kendisini geliştirmeli. Lakin yüce Allah'ın kadın için en fazla önem verdiği mesele, kadının saygınlığıdır. Kadın toplumdaki faaliyetleriyle saygınlığını asla zedeleyemez.

İslam dini kadının sosyal olmasına izin vermiş ama belirlediği kurallar çerçevesinde ve bu kurallar kadının saygınlığını korumak içindir. Bazı toplumlarda kadın değerli ve saygındır ama sosyal değil, bazı toplumlarda ise kadın soysaldır; kendisi için bir şahsiyet kazanmıştır, toplumsal olmuş, toplu iradede etkin bir rol oynamaya başlamıştır, fakat değerli olma özelliğini kaybetmiştir. Hiçbir erkeğin gözünde saygın, kıymetli ve onurlu bir konuma sahip değildir. (Batı toplumunda olduğu gibi.)

İslam'ın toplumsal sistemine göre ise; kadın hem değerli, hem de üstün şahsi özellikleri kendisinde toplayan olmalıdır. Birinci grup değer verdi, ama şahsiyet vermedi, ikinci grup şahsiyet verdi ama değerini yok etti. İslam her ikisini de kadına sunmaktadır. Kadın bir taraftan kemalleri kendisinde toplamalı örneğin; bilgi, hüner, güçlü irade, korkusuzluk, yaratıcılık, manevi boyut… ruhi ve cismi kemallere sahip olmalıdır. Fakat diğer taraftan da müptezel, ela ayağa düşmüş olmamalı.

İnsanlık tarihinde en örnek kadını, Hz. Fatıma'dır. O Peygamber'in kendisinden ev işlerini yapmasını istemesine sevinmekte, ama yeri geldiğinde de tüm tarihin kaderini etkileyecek, dünyanın en bilgin insanlarının bile yapamayacağı türde bir konuşmayı camide yapmaktadır. Fakat konuşmasını erkeklerin önüne çıkmadan, perdenin arkasında yapmıştır. Böylece hem kendisinin kadınlık sınırlarını korumuş ve hem de toplumsal olaylara duyarsız kalmamıştır.

Bu saygınlığın korunması için İslam'daki hicap; kadının toplumda çalışırken yabancı erkeklerle bir arada olma ve karşılaşmalarında giydiği elbiselerde özel bir ölçüye uymasıdır. Bu ölçülere uymak kadının özgürlüğünün elinden alınarak eve hapsedilmesi olarak algılanmamalı, bilakis kadının özgür olması, saygınlığının ve kötü niyetli insanlardan korunması içindir.

Evet, hicap ve iffetini kaybederek sözde özgür olan kadın ekonomik, sosyal ve kültürel alanda aktif konuma gelmiştir, lakin bunun mukabilinde toplumun ahlakını bozmuş, aile kurumunu yıkmış, erkeklerin eşlerinden soğumasına sebebiyet vermiş, sevgi ortamında gelecek için iyi nesiller yetiştirememiş, velhasıl kadınlık hedefinden ve saygınlığından uzaklaşmıştır. İslam, kadının kendisini bu kadar aşağı düşürmesini asla istemez.

Sözün sonu; güzeller güzeli Allah Resulü aynaya baktığında şöyle derdi: "Allah'ım! Sûretimi güzel yaptığın gibi, sîretimi de güzelleştir" öyleyse tek yapılacak şey, güzel yüze iffeti eklemek. Güzel yüzler ruhlarını da güzelleştirmeli bu duaya ve sahibine tevessül ile...