.
.
Ehlader Araştırma Bölümü
Musa Aydın
Hz. Emirü’l-Muminin Ali (as):
Emirü'l-Müminin Ali (a.s), Şaban ayının ilk gününde bir camide oturup yüksek sesle, hararetli hararetli kader vb. bazı konularda cedelleşen bir grup Müslümana rastladı. Yanlarında durup onlara selâm verdi, cevabını vererek ayağa kalktılar ve yanlarında oturmasını rica ettiler. İmam (a.s) bu isteklerini kabul etmeyip şöyle buyurdu:
"Ey faydasız şeyler hakkında konuşan topluluk! Biliyor musunuz ki Allah'ın nice kulları vardır; ne konuştuklarından âcizdirler, ne de dilsiz; ancak onları susturan, Allah korkusudur. Evet, onlar Allah'ın azametini hatırladıkları zaman dilleri kırılır, yürekleri kopar, akılları kaybolur ve şaşırıp kalırlar; Allah'ın izzet, azamet ve celalinin karşısında. Bu haletten çıktıklarında ise temiz amellerle Allah'a yönelirler. Taksir veya tefrit (ihmal) ehli olmadıkları hâlde kendi nefislerini zalim ve suçluların zümresinde sayarlar. Onlar Allah için aza kani değiller ve çok amelleri Allah için çok görmezler. Onlar sürekli Allah için olan amellerle meşguldürler. Onları sürekli korku ve ıstırap hâlinde ibadet ederken görürsün. Siz neredesiniz, onlar nerede!"
"Ey acemiler grubu! Kader hakkında en çok bilenin o konuda en çok susan kimse olduğu ve en çok konuşanın o konuda en cahil kimse olduğunu bilmiyor musunuz?”
"Ey toy insanlar! İşte bu, yüce şabanın başlangıcıdır. Rabbimiz bunu şaban diye adlandırmıştır; zira hayırlar onda bölüm bölüm dağılmıştır. Rabbimiz, cennetin kapılarını bu ayda açmış ve onun saraylarını ve hayırlarını en ucuz fiyatlar ve en kolay ameller karşılığında sizlere sunmuştur; alın onları. Şeytan ise şer, kötülük ve belâların şubelerini sizin yüzünüze açmıştır; siz de sürekli dalalet ve isyanda çabalayıp duruyorsunuz. Şeytan'ın açtığı şubelere yönelip yüzünüze açılan hayır şubelerine sırtınızı dönüyorsunuz. İşte şabanın başlangıcı; onun hayır şubeleri namaz, zekât, maruf'a emretmek, münkerden nehyetmek, anne-babaya, yakınlara ve komşulara iyilik etmek, müminlerin arasını ıslah etmek, fakir ve düşkünlere sadaka vermekten ibarettir."
"Sizler üzerinizden kaldırılan şeylerle (kaza ve kaderle) nehyedildiğiniz hâlde uğraşma külfetini üzerinize çekiyorsunuz. İlâhî sırların keşfine dalıyorsunuz. Hâlbuki kim bunları teftişe durursa, helâk olur. Eğer siz bu günde ilâhî itaatlerle meşgul olan kimseler için Rabbinizin neler hazırladığını bilseydiniz, bulunduğunuz bu durumdan sakınır ve emredildiğiniz şeylere başlardınız."
‘Ey Emirü'l-Müminin, Allah bu günde kendisine itaat ve kullukla meşgul olan kimseler için neler hazırlamıştır?’ diye sorduklarında, İmam (a.s) cevaplarında, Resulullah'ın (s.a.a) kâfirlerle cihat için gön-derdiği ordunun öyküsünü onlara anlattı ve şöyle buyurdu:
"Kâfirler, geceleyin İslâm ordusuna saldırıya geç-tiler. Gecenin şiddetli karanlığı her tarafa çökmüş ve Müslümanların da hepsi uykuya dalmışlardı. Aralarından sadece Zeyd İbn Hârise, Abdullah İbn Ravâha, Katâde, İbn Nu'mân ve Kays İbn Asmi'l-Minkarî uyanık olup her biri ordunun bir tarafında namaz kılıyor veya Kur'ân okuyorlardı. Karanlıkta düşmanı göremedikleri için kendilerini koruyamayan Müslümanlar, düşmanın ok yağmuruna uğrayıp helâk olacakları sırada aniden, o dört kişinin ağızlarından ışıklar yükselerek Müslümanların karargâhlarını aydınlattı ve onların cesaret ve güç kazanmalarına vesile oldu. Kılıçlarına sarılan Müslümanlar, düşmana saldırarak, bir kısmını öldürüp bir kısmını yaraladılar. Bir kısmını da esir aldılar ve böylece düşmanı yenilgiye uğrattılar."
"Dönüşlerinde olup bitenleri Resulullah'a (s.a.a) anlatınca, Allah Resulü (s.a.a): 'Bu nurlar o kardeşlerinizin şabanın başlangıcında yaptıkları amellerden kaynaklanmıştır.' buyurdu. Sonra da o amelleri birer birer anlatarak şöyle devam etti Allah Resulü: Şabanın ilk günü olduğunda, İblis, askerlerini yeryüzünün dört bir yanına dağıtarak onlara şöyle der: 'Allah'ın kullarından bazısını (da olsa) bu günde kendinize çekmeye çalışın.' Allah (Azze ve Celle) de meleklerini yeryüzünün dört bir yanına dağıtarak onlara şöyle buyurur: 'Benim kullarımı koruyun ve irşat edin. Onların hepsi sizin vasıtanızla mutlu olurlar; (Allah'ın emir ve nehiylerini kabul etmekten) çekinen ve isyan eden kimseler hariç. Onlar da İblis'in hizbi ve askerlerinin safına katılmış olurlar.' Şabanın ilk günü olduğunda Allah (Azze ve Celle) cennet kapısına (açılması için) emreder, o da açılır. Sonra da Tuba ağacına, dallarını bu dünyaya yakınlaştırması için emreder. Sonra da Rabbimiz tarafından bir münadi şöyle seslenir: Ey Allah'ın kulları, bunlar Tuba ağacının dallarıdır; bu dallara tutunun ki sizi cennete yükseltsin, bunlar ise Zakkum ağacının dallarıdır. Bunlardan daima uzak durun ki sizi cehenneme sürüklemesinler."
"Daha sonra Resulullah (s.a.a) şöyle devam etti: Beni peygamberliğe seçen (Allah'a) andolsun ki, kim bu ayda bir hayır ve iyilik kapısına yönelirse, Tuba ağacının dallarından birisine tutunmuştur ve o, onu cennete ulaştırır. Kim de bir şer kapısına yönelirse, bu günde, Zakkum ağacının bir dalına tutunmuştur ve o, onu ateşe götürecektir."
"Sonra şöyle buyurdu: Kim bu günde müstehap bir namaz kılarsa, Tuba ağacının bir dalından tutmuştur. Kim bu günü oruç tutarsa, bir başka dalını daha tutmuştur. Kim bir karı ile kocanın, baba ile evlâdın, akraba ile akrabanın, komşu ile komşunun, hatta iki yabancının arasını ıslah eder, onları barıştırırsa, yine Tuba ağacının bir dalını tutmuştur. Yine bir kimse, zor durumda olan birisinin borcunu öder veya hafifletirse, Tuba'nın bir dalını tutmuştur. Kim bir yetimin kefaletini boynuna alırsa, onun bir dalını tutmuştur. Kim ahmak ve haylaz birisinin şerrinden mümin birisinin ırz ve haysiyetini korursa, Tuba'nın bir dalını daha tutmuştur. Kim Hak Teâlâ'ya şükür maksadıyla oturur da O'nu ve nimetlerini zikrederse, yine Tuba'nın bir dalından tutmuştur. Kim bir hastanın ziyaretine giderse, Tuba dalını tutmuştur. Kim bu günde baba ve annesine veya onlardan birisine iyilik ederse, Tuba dalını tutmuştur. Önceden anne ve babasını rahatsız eden bir kimse bu günde onları razı ederse, yine Tuba'nın bir dalını tutmuştur. Kısacası diğer hayır kapılarından hangisine yönelir ve onu yerine getirirse, bu günde Tuba ağacının bir dalından tutmuş olur."
"Ardından Resulullah (s.a.a) şöyle devam etti: Beni peygamberliğe hak olarak seçen (Allah'a) andolsun ki, kim de bu günde şer ve günah kapılarından birine yönelir de onu yerine getirirse, onu cehenneme kadar itecek olan Zakkum ağacının bir dalını tutmuş olur."
"Sonra şöyle buyurdu: Kim farz namazı hakkın-da ihmalkârlık yapar ve onu zayi ederse, Zakkum'un bir dalını tutmuş olur. Bu günde bir kimseye, zor ve kötü durumundan haberdar olduğu zayıf bir fakir uğrar ve o da kendisi mağdur olmadan onun durumunu iyileştirmeye gücü yeter, onun vazifesini yapacak başka birisi de olmazsa, buna rağmen o fakiri kendi hâline bırakır ve ona yardımcı olmayarak zayi olmasına ve ezilmesine seyirci kalırsa, Zakkum ağacının bir dalını tutmuş olur. Kendisine haksızlık yapan birisi, yaptığından dolayı özür dileyip affını ister, fakat o, özrünü kabul etmemekle kalmayıp ona fazlasıyla karşılık verirse, Zakkum ağacının bir dalından tutmuş olur."
"Bir kimse karı ile kocasının, baba ile evlâdının, kardeş ile kardeşinin, akrabayla akrabanın, iki kom-şunun, iki dostun veya iki bacının arasını bozar ve fitnecilik yaparsa, Zakkum ağacının bir dalına tutunmuş olur. Kim (kendisine) borçlu olan birisinin zor durumda olduğunu ve imkânsızlığını bildiği hâlde, ona yüklenir ve baskı yapar ve böylece onun rahatsızlık ve sıkıntısını bir kat daha artırırsa, Zakkum ağacının dalından tutmuş olur. Kim üzerine olan borcu inkâr eder ve borç sahibine borcundan vazgeçmesi için baskı ve taşkınlık yaparsa, Zakkum'un bir dalını tutmuştur."
"Kim bir yetime cefa ve eziyet eder ve onun malını zayi ederse, o ağacın bir dalını tutmuş olur. Kim mümin bir kardeşinin ırz ve haysiyetine dokunur ve başkalarını da buna teşvik ederse, yine zakkum ağacının bir dalından tutmuş olur. Kim insanları günah ve isyana itecek şekilde onlara şarkı türkü söylerse, o ağacın bir dalını tutmuştur. Kim oturur da çeşitli haksız savaş ve kavgalarda yaptığı kötülükleri ve Allah'ın kullarına yaptığı çeşitli zulümleri anlatır ve bunlarla iftihar ederse, yine Zakkum ağacının bir dalından tutmuş demektir."
"Bir kimsenin komşusu vefat ettiğinde, onu küçümseyip hakir gördüğü için cenaze merasimine katılmazsa, Zakkum'un bir dalından tutmuş olur. Bir musibet ve belâya müptela olan bir kimseye, sırt çeviren ve ondan uzak duran birisi, Zakkum ağacının dalından tutmuştur. Kim baba ve annesine veya onlardan birisine haksızlık eder ve onlara karşı görevini yapmazsa, Zakkum'un bir dalını tutmuştur. Önceden bu konuma sahip olup da bu günde imkânı olduğu hâlde onları razı etmeye çalışmayan kimse, yine o ağacın bir dalını tutmuş demektir."
"Kısacası, kötülük ve şer kapılarından herhangi birisine yönelip de onu yerine getiren bir kimse, Zakkum ağacının bir dalını tutmuş olur."
"Beni hak olarak peygamberliğe seçen (Allah'a) andolsun ki, Tuba ağacının dallarına tutunan kimseleri, o dallar cennete yükseltecektir."
"Sonra Resulullah (s.a.a) güler bir yüzle ve sevinçli bir hâlde başını kaldırarak biraz gökyüzüne baktı. Sonra başını yere eğerek bu sefer rahatsız ve asık suratlı bir pozisyona girdi. Ardından ashabına dönerek şöyle buyurdu: Muhammed'i hak olarak peygamberliğe seçen (Allah)'a andolsun ki, Tuba ağacının dallarını ve dallarına tutunan kimseleri cennete doğru yükselttiğini gördüm. Bu arada yaptıkları amellere göre, bazısının bir, bazısının iki ve bazısının da birçok dallardan tuttuğunu gördüm. Zeyd İbn Hârise'yi görüyorum ki bu ağacın bütün dallarından tut-muş ve o dallar onu cennetin en yüksek mertebelerine doğru yükseltiyor. İşte bunu gördüğümden dolayı, güldüm ve sevindim."
Sonra yere baktım. Beni peygamberliğe hak olarak seçen (Allah)'a andolsun ki, Zakkum ağacını gördüm ki, dalları iniyor ve kendisiyle birlikte dallara tutunanları da cehenneme doğru indiriyor. Bu arada gördüm ki, yaptıkları kötülüklere göre bazısı, bu ağacın bir, bazısı iki ve bazısı ise birçok dallarından asılmışlardı. Ve ben bazı münafıkları görüyorum ki, bu ağacın bütün dallarını tutmuşlar ve o dallar onları cehennemin en aşağı mertebesine doğru indiriyorlar; işte bundan dolayı da rahatsız oldum ve suratım asıldı.”[1]
- - - - - - - - - - -
[1]- İmam Hasan Askeri Tefsiri, s.90-296. Hadis çok uzun olduğundan biraz kısaltılarak tercüme edilmiştir.