Hz. Yusuf (a.s) kardeşlerine Allah'ın rahmetini açıklamak istediğinde 'rahmet ve şefkat sahiplerinin en üstünü' diye buyurmaktadır.
قَالَ لَا تَثْرِيبَ عَلَيْكُمُ الْيَوْمَ ۖ يَغْفِرُ اللَّـهُ لَكُمْ ۖ وَهُوَ أَرْحَمُ الرَّاحِمِينَ
"(Yusuf) dedi ki: Bugün sizi kınamak yok, Allah sizi affetsin! O, merhametlilerin en merhametlisidir."[1]
O sonsuz rahmet ve şefkat sahibi olan Allah hatalar yapmış olan kullarını tevbeye seslerken buyuruyor:
قُلْ يَا عِبَادِيَ الَّذِينَ أَسْرَفُوا عَلَىٰ أَنفُسِهِمْ لَا تَقْنَطُوا مِن رَّحْمَةِ اللَّـهِ ۚ إِنَّ اللَّـهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَمِيعًا ۚ إِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ
"De ki: Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir."[2]
Yüce Allah bağışlamayı affetmeyi çok sevmektedir. Onun için de kullarını affetmeye vesile olacak birçok kapı açık bırakmıştır.
Hadislerde hastalıkların, anne ve babaya hizmet etmenin, insanlara hizmet etmenin günahlarının affına vesile olduğu buyrulur.
Kulu hatalarından pişman olup tevbe ettiği anda da Rabbulalemin onun tevbesini kabul etmektedir.
Peygamber (s.a.a) ve Ehl-i Beyt'i (a.s) Allah'ın rahmetinin yeryüzündeki en büyük tecellisidirler. İnsanlar içerisinde onlardan daha şefkatlisi bulunamaz. Bunu bizler onların hayatlarında görmekteyiz. Aile fertlerine karşı, evlatlarına karşı, hizmetçilerine karşı, dost ve yakınlarına karşı, diğer inanç sahiplerine karşı ve hatta düşmanlarına karşı merhametliydiler.
Bir gün İmam Seccad (a.s) abdest alırken cariyelerden küçük bir kız su dökerek yardım etmekteydi. Bir an yanlışlıkla su kabını düşürdü ve su kabı İmam'ın başını hafiften yaraladı. İmamın kendisini kızacağını düşünen küçük kız hemen şu ayet-i kerimeyi okudu:
وَالْكَاظِمِينَ الْغَيْظَ
"(Muttakiler) öfkelerini yenerler."
İmam (a.s) buyurdu: 'Ben kızmadım."
Kız dedi:
وَالْعَافِينَ عَنِ النَّاسِ
"(Muttakiler) insanları affederler."
İmam (a.s) buyurdu: "Ben seni affettim."
Kız dedi:
وَاللَّـهُ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ
"Allah ihsan edenleri sever."[3]
İmam (a.s) buyurdu: "Ben seni Allah yolunda bağışladım." Yani o cariyeye özgürlüğünü hediye etti.
Kendi katiline karşı şefkatli davranan İmam Ali (a.s) bu noktada en büyük örnektir. Evlatlarından kendi katiline karşı adaletli olmalarını istemektedir. Kendisine getirilmiş olan sütü önce kendi katiline ikram etmektedir.
O şefkat ve merhamet sahibi olan İmam Ali (a.s) kendi hükümetleri döneminde dilencilik yapan bir Yahudi'yi gördüğünde ona beytûlmaldan hemen maaş bağlanmasını emreder.
Aynı İmam Ali (a.s) Mısır valiliği ile görevlendirilmiş olduğu Malik-i Eşter'e yazmış olduğu Emirname'sinde insanlara karşı nasıl olması konusunda şöyle buyuruyor:
فَإِنَّهُمْ صِنْفَانِ إِمَّا أَخٌ لَکَ فِی الدِّینِ وَ إِمَّا نَظِیرٌ لَکَ فِی الْخَلْقِ
"(Ey Malik!) Üzerlerine hükmedeceğin topluluk iki çeşittir: Ya senin din kardeşindirler ya da yaratılışta aynısınız."[4]
Ve sonra o insanlara karşı adaletli olmayı veda aralarında fark gözetmemeyi tavsiye etmektedir.
Yine aynı İmam Ali hakkında şöyle bir olay nakledilmektedir:
Hz. Ali'nin (a.s) ashabından İbn-i Remile adında bir sahabe çok fena hastalanmıştı. Ağır ateşten dolayı hareket edecek hali yoktu. Cuma günü İmam Ali'nin (a.s) hutbelerinden mahrum kalmamak için soğuk suyla duş alarak camiye gitti. Kendisi olayı şöyle anlatıyor:
'Ben hutbeleri dinlemeye çalışırken İmam Ali'nin (a.s) gözlerinin daima üzerimde olduğunu fark ettim. Hutbe ve namazdan sonra İmam Ali (a.s) yanıma gelerek buyurdu:
'İbn-i Remile! Allah şifa versin hasta mısın?' Dedim:
'Evet ey Mevlam! Çok hastayım ama sizin hutbelerinizi kaçırmak istemedim.' İmam (a.s) buyurdu:
'İbn-i Remile! Biliyor musun? Sizin hastalıklarınızda biz de üzülmekteyiz. Sizin yaşadığınız sıkıntı ve problemler bizi de üzmektedir. Sizler dua ettiğinizde biz de âmin demekteyiz ve hatta sizler bazı duaları unuttuğunuzda biz sizin için dua etmekteyiz.' Dedim:
'Ey Mevlam! Biz sizin yanınızda olduğumuz için mi böyle yoksa herkes için mi böylesiniz?' Buyurdu:
'Bu âlemin neresinde olursa olsun, bizi seven kim varsa biz ona karşı böyleyiz.'
İşte bu satırları okuyan değerli kardeşim! Bizler böyle bir Ehl-i Beyt'e sahibiz. Bunun ne kadar yüce bir nimet olduğunun farkında olmamız lazım. Ve bu nimetin şükrünü gece gündüzü şükürle geçirsek bile tam olarak yerine getiremeyiz.
Zamanımızın İmamı da (a.s) aynı İmam Ali (a.s) gibi bizlere karşı şefkatli ve merhametlidir. Dua edelim ki çabuk gelsin ve bu âlemi bütün bu sıkıntılardan kurtarsın.
Kimi insanların zannettiği gibi İmam (a.s) kılıç çekerek önüne geleni doğramayacaktır. İmam Mehdi (a.s) aynı İmam Ali (a.s) ve Hz. Resulullah (s.a.s) gibidir. Kılıç elindeki son çare olacaktır. Ben buna eminim ki Deccal ve Süfyanî ile olacak savaşların dışında pek savaşa ihtiyaç kalmayacak ve insanlar İmam'ın şefkat ve rahmetine koşar adımlarla hareket edecekler ve ona katılacaklardır. İmam (a.s) sadece ona karşı kılıç çekenlere onun kıyamında engel olanlara karşı katı olacaktır. Aynı İmam Ali (a.s) ve Hz. Resulullah'ın yaptığı gibi.
Allah bizleri onların yolundan ayırmasın.
Allah bizleri onlara layık olanlardan karar kılsın.
Allah onların şefaatlerini ve ziyaretlerini bizlere nasip etsin.
Allah İmam Mehdi'nin (a.s) gelişini çabuk eylesin.
Âmin Ya Rabbelalemin.
[1] Yusuf/92
[2] Zümer/53
[3] Âl-i İmran/124
[4] Nehc'ul Belağa, Mektup 53