Bismillahi Teala
İnsan, onca değer ve keramet sahibi olmasına rağmen, bir günahla ayakbastı yeryüzüne. Hani Allah insanı yaratırken meleklerin itirazıyla karşılaşmış ve “Benim bildiğimi siz bilmiyorsunuz” demişti ya. Bu cevapla, insanda büyük bir cevherin varlığına işaret etmiş ve onun Ahsen-i Takvim, yani en güzel kıvamda yaratıldığını anlatmıştı meleklere. Sonra yarattığı insanın boyuna, posuna / manevi karakterine bakarak ahsen-ul halikin olduğunu herkese ilan etmişti.
Melekler, “Biz sadece bize öğrettiklerini biliriz” ya rabbi diyerek kendi ilmi acziyetlerini ifade ederek insanın makam ve menziletini anladıklarını anlatmışlardı. Ne var ki ilk bakışta, insan, ilk günahı işleyerek sanki Allah’ı yalanlar gibi bir tavır içine girdi, hatta bugüne kadar herkes ilk insanın günahı işlemesiyle kendi değerini kaybettiği zannı içine girdi. Halbuki o ilk günah ve zelle aslında insanın o bilinmeyen değerini ve Allah’ın “Benim bildiğimi siz bilmiyorsunuz” diyerek anlatmak istediği gizli cevheri ortaya koymuştur ve böylece insan ne denli keramet sahibi olduğunu, hem kendisine hem de rakibi meleklere anlatmıştır. Binlerce yıllık ibadetten sonra bir sapmayla her şeyini kaybeden İblis’in bile yapamadığını insan yaparak, aşkın nelere kadir olduğunu gelecek binlerce asra anlatabilmiştir. İnsanın, Allah’a olan salt aşkı şeytanın binlerce yıllık ibadetinden daha değerli ve daha etkili olmuştu.
İnsanın basiretle donatılmış aşkı bir zelleye karşılık yüzlerce yıllık ah o figan beraberinde getirerek aşkın hatalar ve günahlarla çevrili olduğunu, ancak ne olursa olsun maşuktan ayrılmazlığı en yalın şekliyle anlatmaya yetiyordu. Halbuki 7000 yıllık aşksız ve basiretsiz, sadece görev gerekçesiyle yapılan iblisi ibadetin kurtarıcı olamayacağını da açıkça anlatıyordu insanlığa.
Aşk, belki günah işlemeyi her zaman önlemeyebilir ancak unutulmaması gerekir ki, aşk tüm günahlara rağmen maşuktan ayrılmamayı gerektirir. Aşk, gidiş yolunda çok etkili olmasa da, dönüş yollarını aşk ehline her zaman açık tutmuş ve teşvik etmiştir. İnsanın fıtratı, ilahi aşkı içinde yaşatmakta ve her geçen gün oluşan hüsrana rağmen, aşk ateşini dönüş yolları için yakarak meşale haline getirmektedir.
Aşkın kemal noktasına erişen Velid-ul Kabe ve şehid-ul Mescid, İmam Ali’nin (a.s) “Hakimiyetinden asla kaçılmaz” feryadı hem Allah’ın kuluna olan rafetinin cazibesini, hem de kulun Allah’a olan dönüş aşkını tüm açıklığıyla anlatmaktadır. O, kullarını rahmet-i rahmaniyesi ile kuşatmışken rahmet-i rahimiyesini ödül olarak kullarına müjdelemekte, “Tevvab” vasfıyla dönüş yollarını aydınlatmakta ve aşıkların visal umudunu “kabul” yağmuruyla yeşertmektedir.
Rabb oluşunu, kullarının dönüş yolu aydınlık olsun diye kitaplar indirerek göstermekte, yer yüzüne rahmetini akıtan Ramazanı bağışlayarak ve insana kadrini anlamasını sağlayacak kadir gecesini sunarak, kaçıştan dönüşe geçecek aşk yolcularını meleklere gösterip, “Benim bildiğimi siz bilmiyorsunuz.” sözündeki hikmeti anlatacaktır.
Ramazan ayı önümüze çıkan u dönüşüdür.
Rabbim rahmetinle dönüş yolumuzu aydınlat, dönüşümüzü kabul buyur.