.
.
Ehlader Araştırma Bölümü
İslam dini her koşulda aile kurumuna, onun korunması ve sağlamlaştırılmasına büyük önem vermiştir. Aile kurumunun istihkâmı, toplumun istihkâmının en önemli unsurlarındandır; aile içindeki ruhsal ve psikolojik güven, toplumda psikolojik güvenin tahakkuku için en önemli amildir. Aile kurumu içinde dini önemsemek, toplum sathında da dinin önemsenmesiyle sonuçlanır. Bu esasa göre aile yapısının tam anlamıyla sağlamlaşması için çaba sarf edilmelidir. Fakat aileyi sağlam kılan faktörler nelerdir? Birçoğuna göre eğer aile yapısının sağlam kılınması isteniyorsa evliliğin başından ağır mihirlerle ve çok pahalı, görkemli çeyizlerle işi sağlama bağlamak gerekir. Onlar, genel olarak maddi ve iktisadi konuları ailenin dağılmasını önleyecek şekilde planlamak gerektiğini düşünürler! Fakat tecrübe bu yöntemin tamamen yanlış olduğunu göstermiştir. Hiçbir zaman ağır mihirler veya görkemli çeyizler ailenin beka amili olmamıştır ve olmayacaktır. Bu, her ne kadar bazı durumlarda fiziki anlamda ayrılığı önlese de ruhsal ve psikolojik ayrılığı, gönüllerin ayrılışını önleyemez.
İslamî bakış açısına göre kadınla erkek arasındaki “meveddet” ve “rahmet” aile yapısının istihkâmında en önemli rükünlerdendir. [1]
وَ مِنْ آياتِهِ أَنْ خَلَقَ لَكُمْ مِنْ أَنْفُسِكُمْ أَزْواجاً لِتَسْكُنُوا إِلَيْها وَ جَعَلَ بَيْنَكُمْ مَوَدَّةً وَ رَحْمَةً إِنَّ في ذلِكَ لَآياتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُون
“Kendileri ile huzur bulmanız için size kendinizden olan eşler yaratması ve aranızda sevgi ve merhamet var etmesi de, O’nun ayetlerindendir. Gerçekten bunda, düşünen bir topluluk için ayetler vardır.” [2]
“Meveddet”, “akılcı sevgi” demektir, içgüdüsel sevgi değil ve “rahmet” ise “merhamet ve şefkat duygusu ile birbirlerinin hatalarını affetmek” anlamına gelir. Eğer aile kurumu içgüdüsel sevgi temeli üzerine kurulacak olursa, böyle bir sevgi er ya da geç sönecek ve karı-koca ilişkileri yavaş yavaş soğumaya yüz tutacaktır. Ayrıca içgüdüye dayalı kararlar, bilinçli ve akılcı bir seçime dayanmamaktadır. Bu yüzden de çok kısa süre sonra başkalarını görerek şehvet içgüdüsünü tatmin eder ve böylece eşine karşı isteksiz olabilir. Fakat bilinçli ve akılcı sevgilere dayalı seçimlerle başlayan ilişkilerin üzerinden ne kadar zaman geçse de istihkâmında artış olur. Zira yaşın ilerlemesiyle birlikte kadın ile erkeğin tecrübeleri artmış ve akılları daha fazla kıvam bulmuş olur. Bu yüzden aile içinde daha samimi ve şefkatli bir ortam oluştururlar. Öte yandan içinde ihtilaf bulunmayan bir aile yoktur; zira en azından zevk ve beğeni konusunda ihtilaf görülebilmektedir. Önemli olan ihtilafı çözüme kavuşturma ustalığıdır. Eğer aile kurumu “meveddet/makul sevgi” temeli üzerine kurulmuşsa ihtilaflar da “rahmet” esasına göre bertaraf edilecektir. İslam’ın tavsiyesi şudur: İhtilaflar çıktığında karşı tarafın hatalarına merhamet duygusuyla davranarak yaklaşın. Yani şefkat ve merhametle birbirinizin hatalarını affedin.
* * *
Aile Üyelerinin Sorumluluk Almaları
Kişi aile kurduğu andan itibaren kendisini bireysel olmaktan çıkarmış, toplumsal bir mesuliyet üstlenmiş ve kendisini diğer fertlere karşı sorumlu kılmıştır. O artık “ben” durumundan çıkar, gereksinim ve koşullara göre “biz” olmayı kabullenir. Bir Müslümanın en önemli ailevi sorumluluğu, aile üyelerinin her birinin imanına dikkat etmesidir. Kur’an-ı Kerim bu konuyu vurgulu bir şekilde şöyle beyan etmiştir:
يا أَيُّهَا الَّذينَ آمَنُوا قُوا أَنْفُسَكُمْ وَ أَهْليكُمْ ناراً وَقُودُهَا النَّاسُ وَ الْحِجارَةُ عَلَيْها مَلائِكَةٌ غِلاظٌ شِدادٌ لا يَعْصُونَ اللّٰهَ ما أَمَرَهُمْ وَ يَفْعَلُونَ ما يُؤْمَرُون
“Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden koruyun. Allah’ın kendilerine verdiği emirlere karşı gelmeyen, kendilerine emredileni yapan, haşin ve sert melekler, o ateşle görevlidirler.” [3]
Başka ayetlerde de aile üyelerini iman, itikadî konular ve sağlıklı davranışlara yönlendirme hususundaki mesuliyet vurgulanmıştır[4]. Ailenin diğer üyelerine karşı sorumluluk almak, onları, maddi ve manevi anlamda samimiyetle koruyup kollamayı ve gözetmeyi gerektirir.
Kur’an-ı Kerim Lokman Suresinde onun oğluna yönelik nasihatlerini nakletmektedir. Tevhid ve tek olan Allah’a kulluk, şirkten kaçınmak, uhrevi hayatı hatırlatmak ve büyük-küçük tüm işlerin insanın karşısına çıkacağı gerçeğini vurgulamak, namazın ikame edilmesi tavsiyesinde bulunmak, iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmak, olumsuzluklar karşısında sabırlı olmak, insanlara karşı ne şekilde davranılacağını öğretmek, tekebbür ve övünmek gibi ahlaki rezaletlerden sakındırmak, insanlara karşı yumuşak huylu ve yumuşak sözlü olmak, Lokman’ın oğluna olan tavsiyelerindendir. Bu, aile üyelerinin birbirlerine karşı sorumlu ilişkilerine örnek oluşturabilir:
“Hani Lokman oğluna öğüt vererek, “Ey oğulcuğum! Allah’a ortak koşma. Kuşkusuz, Allah’a ortak koşmak, büyük bir zulümdür” dedi …”Ey oğulcuğum! Eğer (yaptığın iş) bir hardal tanesi ağırlığında olsa ve bu, bir kayanın içinde veya göklerde ya da yerde olsa, Allah onu getirir. Kuşkusuz, Allah, incelikleri bilir ve her şeyden haberdardır.” “Ey oğulcuğum! Namazı hakkıyla kıl, iyiliği emret, kötülükten sakındır ve başına gelenlere sabret. Kuşkusuz bunlar, en sağlam davranışlardır.” “Saygısızlıkla insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde kibirlenerek yürüme. Kuşkusuz, Allah, kendini beğenip övünen hiç kimseyi sevmez.” “Yürümende orta halli ol. Sesini kıs. Kuşkusuz, seslerin en kötüsü eşeklerin sesidir.”[5]
İmam Seccad (a.s), Hukuk Risalesi’nde çocukların (kardeş ve bacıların) birbirlerine karşı sorumluluklarını şu şekilde beyan etmiştir:
“Kardeşinin senin üzerindeki hakkı şudur: Bilmelisin ki, o senin güçlü kolun, sığınacağın yardımcın, itimat ettiğin izzetin ve düşmana karşı koyduğun kudretindir. Öyleyse onu, Allah’a karşı isyan etmek ve Allah’ın hakkına zulüm etmek için bir vesile kılma; ona, nefsine ve düşmanına karşı yardımcı olmayı, onunla şeytanlar arasında engel olmayı, ona nasihat etme hakkını eda etmeyi ve Rabbine teslim olup emrine uyarsa Allah’ın rızası için ona teveccüh etmeyi terketme. Ama Allah’ın emrine itaat etmezse, Allah-u Teala senin nezdinde, kardeşinden daha üstün ve daha aziz olmalıdır.” [6]
İslam dini aile efradı arasındaki duygusal bağların güçlendirilmesi ve onların gönül birlikteliği içinde geçinmelerini özel olarak vurgulamış, hatta İmam Cafer Sadık (a.s) “üyeleri arasında yumuşaklık ve samimiyet bulunmayan bir ailede hayır bulunmadığını”[7] ifade etmiştir. Öte taraftan da şunu belirtmiştir: Aile üyeleri arasındaki bu samimiyet, onların birbirlerinin yanlışlarını örtbas etmelerine ve birbirlerini düzeltme konusunda gevşek davranmaya sevk etmemelidir. Bu yüzden Yüce Peygamberimiz (s.a.a) ashabından İbn Mesud’a hitaben şöyle buyurmuştur:
يا بن مسعود لاتحملن الشفقة علي اهلك و ولدك علي الدخول في المعاصي و الحرام
“Ey İbn Mesud! Eşine ve evlatlarına olan şefkatin, günahlara ve harama girmene sebep olmasın.” [8]
İşte bu yüzden Kur’an-ı Kerim’de şu ayeti okuyoruz:
يا أَيُّهَا الَّذينَ آمَنُوا لا تَتَّخِذُوا آباءَكُمْ وَ إِخْوانَكُمْ أَوْلِياءَ إِنِ اسْتَحَبُّوا الْكُفْرَ عَلَى الْإيمانِ وَ مَنْ يَتَوَلَّهُمْ مِنْكُمْ فَأُولئِكَ هُمُ الظَّالِمُون
“Ey iman edenler! Babalarınızı ve kardeşlerinizi, küfrü imana tercih ederlerse, kendinize veli (dost ve koruyucu) edinmeyin. İçinizden kim onları veli edinirse, işte onlardır zalimler.” [9]
Bazı Müslüman düşünürler, aile üyelerinin birbirlerine karşı sorumluluğunu konu alan ayetlerin tümünü dikkate alarak şöyle bir sonuca varmışlardır:
“İslam dinine göre ailenin fonksiyonu sadece ekonomik ihtiyaçları sağlamakla özetlenemez. Aksine ailenin esas görevi çocukları kontrol etmek, ergenlik içgüdülerine dayalı davranışlarını doğru şekilde yönetmek ve onların kültürel ve sosyal ihtiyaçlarını gidermektir. Ancak aile ortamının, geceleyin dinlenilen geçici bir pansiyondan öte hiçbir rolünün bulunmadığı toplumlarda bu tür hükümler söz konusu değildir.” [10]
* * *
Karşılıklı Hakların Riayet Edilmesi
Gerçi ailevi ilişkilerde asıl olan, aile üyelerindeki her ferdin gönül birlikteliğidir. Ama şu da bir gerçektir ki her türlü insani ilişkide ihtilaflar ve tartışmalar kaçınılmazdır. Aziz İslam dini, öncelikle böyle bir şeyin meydana gelmesini önlemek, meydana gelmesi durumunda ise onu insaflı ve adilce çözüme kavuşturmak için aile üyelerinden her birine, diğer üyelere karşı birtakım hukuk ve sorumluluklar yüklemiştir: eşler arasında müşterek olan haklar, kadın ve erkeğe özel haklar, anne ile baba ve çocuklar arasındaki karşılıklı haklar. İslamî bir ailede bu hak ve vazifelere layıkıyla riayet edilir. Bu haklara riayet edilmemesi ve bu vazifelerin yerine getirilmemesi kesinlikle ailenin ahlaki ve sosyal işlevselliğini zayıflatır, ondan beklenen başarıyı sekteye uğratır. Aile üyeleri arasındaki haklara karşılıklı olarak riayet edilmesinin en asgari faydası, ailevi ilişkilerin doğru ve adil bir şekilde tanzim edilmesidir.
İmam Seccad (a.s), anne ve baba ile çocuklar arasındaki ilişkiye [çocuğun esasen anne ile babaya ait ve onların vücudunun bir parçası olduğuna] dikkat çekerek şunu beyan etmiştir:
وَ أَمَّا حَقُ وَلَدِكَ فَتَعْلَمُ أَنَّهُ مِنْكَ وَ مُضَافٌ إِلَيْكَ فِي عَاجِلِ الدُّنْيَا بِخَيْرِهِ وَ شَرِّهِ وَ أَنَّكَ مَسْئُولٌ عَمَّا وُلِّيتَهُ مِنْ حُسْنِ الْأَدَبِ وَ الدَّلَالَةِ عَلَى رَبِّهِ وَ الْمَعُونَةِ لَهُ عَلَى طَاعَتِهِ فِيكَ وَ فِي نَفْسِهِ فَمُثَابٌ عَلَى ذَلِكَ وَ مُعَاقَبٌ
“Evladının senin üzerindeki hakkı şudur: Bilmelisin ki evladın, senin vücudunun bir parçasıdır. Dünyadaki tüm hayır ve şerriyle sana mensuptur. Onu güzel terbiye etmekten, Rabbine yönlendirmekten, senin ve kendisi için olan hususlarda (Allah’ın emirlerine) itaatkâr olması için ona yardımda bulunmaktan sorumlusun. Bu hususta ya Allah’ın sevabına nail olur veya O’nun cezasına uğrarsın...” [11]
Şunu çok iyi biliyoruz ki sırf hukuki kanunlara riayet etmek, samimi ve gönül birlikteliğinin bulunduğu bir ortam sağlamaya yetmez. Aile ortamında taraflar arasındaki karşılıklı hakları referans almak yerine, gönül birlikteliği içinde bir sevgi ortamı oluşturmak gerekir. Ancak iyilik ve fedakârlık havası, aileyi sevgi ve güzellikle dolu bir ortama dönüştürür. Bu yüzden İslamî kaynaklarda aile üyeleri arasında sevgi ve gönül birlikteliğini artırmanın birçok değerinden söz edilmiştir[12].
* * *
Aile İçinde Psikolojik Güven
Ortak bir hayat kurmada birinci faktör sayılabilecek cinsel ihtiyacın ardından, duygusal ve psikolojik ihtiyaçları sağlamak, aile düzeninin süreklilik ve bekası için en önemli etken olarak telakki edilebilir[13]. Bu yüzden İslamî yaşam tarzının en belirgin özelliklerinden biri, aile ortamında eşler arasında karşılıklı ve genel olarak tüm aile üyelerinin birbirlerine karşı duygusal iletişiminin esas alınmasıdır. İslamî aile güven, huzur ve sükûnetin hâkim olduğu ailedir; onda kaygı, belirsizlik ve güvensizliğe yer yoktur. Esasen İslam dininin aile kurma yönündeki tavsiyesindeki asıl hedeflerinden biri budur. İslam, aile kurulması sayesinde kadın, erkek ve diğer aile üyeleri için bir sükûnet ve asayiş merkezi oluşturmak istemektedir.
هُوَ الَّذي خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ واحِدَةٍ وَ جَعَلَ مِنْها زَوْجَها لِيَسْكُنَ إِلَيْها
“Sizi bir tek kişiden yaratan ve yanında huzur bulması için eşini de ondan (onun türünden) var eden O’dur.” [14]
وَ مِنْ آياتِهِ أَنْ خَلَقَ لَكُمْ مِنْ أَنْفُسِكُمْ أَزْواجاً لِتَسْكُنُوا إِلَيْها وَ جَعَلَ بَيْنَكُمْ مَوَدَّةً وَ رَحْمَةً إِنَّ في ذلِكَ لَآياتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُون
“Kendileri ile huzur bulmanız için size kendinizden olan eşler yaratması ve aranızda sevgi ve merhamet var etmesi de, O’nun ayetlerindendir. Gerçekten bunda, düşünen bir topluluk için ayetler vardır.” [15]
“Var etmek” şeklinde mana ettiğimiz “جَعَلَ” kelimesinden “tekvini ve cebri anlamda var etme” anlamı kastedilmemiştir. Yani maksat şu değil: Evlilik akdinin ardından eşler arasında ister-istemez cebri bir muhabbet oluşur! Çünkü böyle olsaydı, eşler arasında hiçbir ihtilaf görülmemesi gerekirdi. Burada kastedilen anlam şudur: Yüce Allah, eşlerden birbirlerine karşı sevgi ve merhametle davranmalarını istemektedir. Eşler arasında muhabbet ve şefkat dolu böyle bir ilişkinin oluşması, Yüce Allah’ın hedefidir.
Bu esasa göre aile üyeleri arasında makul ve mutedil duyguların gevşemesine veya sarsılmasına yol açacak her faktörün, İslamî açıdan menfur ve çirkin olduğu anlaşılabilir.
Elbette İslam, aile üyeleri arasında duygusal bir ortamın oluşmasını vurgularken bunun, Allah’ın rıza ve sevgisi doğrultusunda olmasını istemiştir. Bu yüzden ilahi emirlerde gevşekliğe sebep olacak duygusal bağlılıklardan sakındırmış, şöyle buyurmuştur:
قُلْ إِنْ كانَ آباؤُكُمْ وَ أَبْناؤُكُمْ وَ إِخْوانُكُمْ وَ أَزْواجُكُمْ وَ عَشيرَتُكُمْ ... أَحَبَّ إِلَيْكُمْ مِنَ اللّٰهِ وَ رَسُولِهِ وَ جِهادٍ في سَبيلِهِ فَتَرَبَّصُوا حَتَّى يَأْتِيَ اللّٰهُ بِأَمْرِهِ وَ اللّٰهُ لا يَهْدِي الْقَوْمَ الْفاسِقين
“De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, kabileniz… size Allah’tan, Peygamberinden ve O’nun yolunda cihad etmekten daha sevimli ise, artık Allah’ın emrini (azabını) getirmesini bekleyin. Allah, fasık topluluğu hidayete erdirmez.” [16]
Sonuçta ailevi sevgiler İslam’da özel öneme haiz olmakla birlikte mutlak değer teşkil etmez. Onların değer ifade etmesi, ancak ilahi hoşnutluk ve yüce hedefler istikametinde olmasına bağlıdır.
[1] Bkz. Camia der Kur’an, Abdullah Cevadi Amuli, s. 68-69.
[2] Rum ,21.
[3] Tahrim ,6.
[4] Bkz. Taha, 132;Şuara, 214.
[5] Lokman 13, 16-19.
[6] Tuheful Ukul, Risaletu’l-Hukuk, s. 263-264.
[7] el-Kafi, c. 2, s. 119
مَا زُوِيَ الرِّفْقُ عَنْ أَهْلِ بَيْتٍ إِلَّا زُوِيَ عَنْهُمُ الْخَيْر
[8] Bihar’ul Envar, c. 17, s. 32.
[9] Tevbe ,23.
[10] Camia der Kur’an, Abdullah Cevadi Amuli, s. 50.
[11] Tuheful Ukul, Risaletu’l-Hukuk, s. 263.
[12] Bihar’ul Envar, c. 101, s. 132 [Bu babda sadece bu hadisi zikretmiştir].
[13] Daha fazla bilgi için bkz. Ahlak der Kur’an, Muhammed Taki Misbah Yezdi, c. 3, s. 74-92.
[14] A’raf ,189.
[15] Rum ,21.
[16] Tevbe, 24.