.
.

Ehlader Araştırma Bölümü

İmkân dairesinde ihtiyaçsızlığın yolu yoktur. Felsefe’de şöyle denir: İmkân, ihtiyaca eşittir. Yani ihtiyaç, olabilirlikten ayrılmaz. Olabilirlik, önce varlığın aslına muhtaçtır ve ondan sonra kendi hayatını devam ettirebilmek veya daha iyi yaşayabilmek için varlığın ve başka birçok ihtiyacın devamına muhtaçtır. Ama varlıkların ihtiyaçlarının dereceleri birbirinden farklı ve çeşitlidir. Varlıkların bazı ihtiyaçları, onlar olmadan yaşamın mümkün olmadığı ihtiyaçlardır. Bazıları ise onlarsız da hayatın devam edebildiği fakat yoklukları gelişim yolunu kapatan türde ihtiyaçlardır. İnsan, olabilirliklerden biridir ve baştan aşağı eksik ve ihtiyaç içindedir. İnsanların arasında en yardıma muhtaç olan ise çocuklardır. Tek başlarına kendilerini beslemeye dahi muktedir değillerdir. Çocukların maddî ihtiyaçları, ebeveynleri veya onlarla ilgilenenlere açıktır. Bu yüzden ebeveynler, çocuklarının ihtiyaçlarını gidermek için daha fazla çaba sarf ederler. Ama insanın, özellikle de çocukların ihtiyaçları sadece maddî değildir. Maddî ihtiyaçlar çocuğun fiziksel ihtiyaçlarının sadece bir bölümüdür. İnsanların, özellikle de çocukların ruhsal, psikolojik ve mânevî başka ihtiyaçları da vardır ve bunlar maddî ihtiyaçlardan daha önemlidir. Yine de rütbeleri maddî ihtiyaçlardan sonradır. Çünkü bazılarının temin edilmemesi, çocukların fiziksel gelişimine dahi zarar verebilir. Ama bu ihtiyaçlar maddî olmadığından herkese malum ve hissedilir olmayacaktır. Bu yüzden bazı ebeveynler çocukların ihtiyaçlarının bu bölümüne yönelmemekte veya daha az yönelmektedirler. Bu bölümde Mâsûmlar’ın (a.s) siyerinde teveccüh edilmiş (yönelinmiş) bu ihtiyaçlardan bazılarına değinmeye çalıştık.

Çocuğa Sevgi

Şüphesiz insanın temel ihtiyaçlarından biri, su, yemek gibi yaşamsal ihtiyaçlarından sonra, sevgi ihtiyacıdır. Öyle ki, eğer insanın bu ihtiyacı giderilirse çocuk bir noktaya kadar yaşamsal ihtiyaçlarına karşı direnebilmekte ve bunları kontrolü altına alabilmektedir. Sevgi ihtiyacı bazı hayvanlarda bile görülmektedir. Tabiî ki, bu ihtiyaç insanlarda daha güçlü ve çocukların buna ihtiyacı daha fazladır. Aile, çocuğun ilk hâmisi olduğundan, özellikle ebeveynler, çocuğun bu ihtiyacına özel dikkat göstermelidir. Çocuğun bu ihtiyacını doğru şekilde karşılamanın, onun eğitiminin temelini oluşturacağını bilmelidirler. Zira çocuğun bu ihtiyacının tatmin edilmesi ruhsal sükûnetini, kafa rahatlığını, kendine güvenini, ebeveynine güvenmesini ve hatta fiziksel selametini sağlar. Tatmin edilmemesi ise ruhsal ve psikolojik sükûnetinin bozulmasına, kendine ve başkalarına güvensizliğine, acizlik ve aşağılık hissine kapılmasına, çok sayıda ruhsal ve bedensel hastalıklara ve sosyal sapmalara yol açar.

Mâsûm Önderler’in (a.s) hadisleri ve amelî siyerleri de İslâm’ın eğitimsel ekolünün bu mühim esasa özel teveccühünü göstermektedir. Resulullah (s.a.a), evlatlarına (Fatıma (a.s) ve İbrahim), torunlarına, ashabın ve Müslümanların çocuklarına ve hatta Müslüman olmayanların çocuklarına sevgi gösteriyordu ve diğerlerine de bunu yapmalarını buyuruyordu. İbni Abbas şöyle diyor:

“Ayşe, Peygamber (s.a.a) Fatıma’yı (a.s) öperken Resulullah’ın (s.a.a) yanına gitti. Ayşe şöyle arzetti: “Ey Resulallah! Onu seviyor musunuz?” Peygamber (s.a.a) buyurdu: “Şunu bil! Allah’a yemin olsun ki, eğer sen benim onu ne ölçüde sevdiğimi bilseydin, ona olan sevgini arttırırdın.”[1]

İmam Bâkır (a.s) da babasından, o da İmam Hüseyin’den (a.s) şöyle buyurduğunu naklediyor:

“Ben ve kardeşim, ceddim Resulullah’ın (s.a.a) yanına gittik. Peygamber beni sol dizine, kardeşim Hasan’ı da sağ dizine oturttu sonra bizi öptü ve şöyle buyurdu: “Babam, imam olan bu iki evlada feda olsun.”[2]

Diğer bir örnek Peygamber’in (s.a.a), Ebu Talib’in iktisadî zorluklar ve geçim sıkıntısı sebebiyle hâmiliğini üstlendiği amcaoğlu Ali bin Ebi Talib’e olan sevgi dolu yaklaşımıdır. Bu davranışın nasıl olduğu Hz. Ali’nin (a.s) sözlerinde görülmektedir:

“Peygamber (s.a.a) beni çocukken yanına oturttu, bağrına bastı, kendi yatağında yanında yatırttı, güzel kokusunu bana ulaştırırdı.”[3]

Ebu Hüreyre şöyle diyor:

“Resulullah’ı (s.a.a) minberde gördüm. Bir meyvenin suyunu çeken biri gibi Hasan ve Hüseyin’in (a.s) ağzının suyunu çekiyordu.”[4]

Yine bir gün Peygamber (s.a.a) Hasan’ı ve Hüseyin’i (a.s) öpüyordu. İkra bin Haris “Benim on çocuğum var ve hiç birini öpmedim” dedi. Peygamber (s.a.a) buyurdu:

“Ne yapayım ki Allah, rahmeti senin kalbinden götürmüş.”[5]

Fatıma Zehra’nın (s.a) ve tahir İmamlar’ın (a.s) çocuklarıyla ilişkilerinin siyeri de evlatlara sevginin önemini göstermektedir. Hz. Fatıma (s.a) çocuklarına şiir okuyarak ve onları oynatarak onlara sevgi gösteriyordu:

Hz. Fatıma (s.a), oğlu Hasan’ı yukarı aşağı hoplatarak şöyle diyordu:

“Ey Hasan, baban gibi ol, doğruyu açıkça söyle, Mennân olan Allah’a ibadet et ve kindar olanla arkadaşlık etme.”[6]

Hz. Ali (a.s) de evlatlarına sevgi gösteriyordu. Mekârimu’l-Ahlâk’ta şöyle geçiyor:

Hz. Ali (a.s), kızlarından birinin önünde oğullarından birini öptü. Kızı “Babacığım, onu seviyor musun?” dedi. “Evet” diye buyurdu. Kızı “Ben, Allah’tan başka kimseyi sevmediğini sanıyordum!” dedi. Hz. Ali ağladı ve sonra şöyle buyurdu: “Sevgi, Allah’a mahsustur ve şefkat evlatlar içindir.”[7]

Elbette “hubb (sevgi)” kelimesinin hem sevmek hem de gönül vermek anlamına geldiğine dikkat ediniz. İkinci anlamıyla “hubb” gerçekte mutlak tâbi olma (bağlanma) anlamını da beraberinde taşır. Belki de İmam’ın bu rivayetteki kastı, Allah’a mahsus olan, gönül verme anlamındaki muhabbettir, sevmek değil. Şefkat ise acıma ve sevgi duyma anlamındadır. Öyleyse gönül vermeyle kıyaslandığında sevmenin daha zayıf bir türü olan acıma ve sevgi duyma evlatlara özeldir ve muhabbetin daha yüce bir mertebesi olan ve mutlak itaati barındıran gönül vermeyse Allah’a mahsustur. Rivayette şöyle geçmektedir:

İmam Sâdık (a.s) evladını çok seviyordu. İmam’a onu ne kadar sevdiğini sordular. Buyurdu:

“Sevgimi aralarında bölmemek için başka bir çocuğumun olmasını istemeyecek derecede seviyorum.”[8]

İmam Kâzım (a.s) da evlatlarına karşı sevgi besliyordu. Mufazzal şöyle diyor:

İmam Kâzım’ın (a.s) yanına gittiğimde çocuğu Ali’yi kucağına oturtmuştu, onu öpüyordu ve dilini emiyordu. Onu omzuna alıyordu, kucağında sıkıyordu ve diyordu ki: “Baban sana feda olsun! Ne hoş bir kokun, ne temiz bir tabiatın ve ne kadar açık faziletlerin var.”[9]

Bahsedilen eğitimsel siyerlerin toplamından, çocuklara sevgi ve muhabbet besleme esası açıkça isbat edilmektedir. Resulullah’ın (s.a.a) Hz. Fatıma’ya (s.a), İmam Hasan’a (a.s) ve İmam Hüseyin’e (a.s) sevgisini göstermesi hakkında şu soru gündeme gelebilir: Acaba Peygamber’in (s.a.a) bu tür davranışları “genel olarak çocuklara sevgi gösterilmesi” ile mi ilgilidir yoksa bu siyerler ve sevgi gösterileri, halkı onların imametine yönlendirmek ve Ehl-i Beyt (a.s) sevgisi esasına çağırmak için midir? Cevabında bu siyerlerde üç ihtimalin var olduğunu söyleyebiliriz:

1- Bu siyerler genel eğitimsel esasla ve babanın ve eğitimcinin genel vazifesiyle ilgilidir ve bundan öte bir mesajı yoktur.

2- Bu siyerler ümmetin hidayeti içindir ve sadece İmamlar’ın (a.s) ve Ehl-i Beyt’in İlâhî konumları üzerinde durmaktadır.

3- Peygamber’in (s.a.a) ve İmamlar’ın (a.s) diğer siyerleri ve rivayetleri göz önünde bulundurulunca daha kuvvetli görünen üçüncü ihtimal ise, ilk iki ihtimalin birbirine zıt olmadığı ve çelişmediğidir. Resulullah’ın (s.a.a) bu tür davranışları hem çocuğa, evlada ve torunlara karşı umumi vazifenin yerine getirilmesi ve hem de Fatıma’nın (s.a), İmam Hasan’ın (a.s) ve İmam Hüseyin’in (a.s) sevgilerinin başkalarının yanında tekrarı, tekidi ve izharı, ümmete hidayet yolunun gösterilmesi ve halkın Ehl-i Beyt’e (a.s) sevgiye ve ilgiye yönlendirilmesi idi. Burada üçüncü ihtimali isbat etmek için Resulullah’ın (s.a.a) diğer çocuklarına ve ashabın çocuklarına sevgisini, ebeveynlerin çocuklarını sevme konusundaki genel vazifelerini anlatan başka bir kısım siyerini inceleyeceğiz. Bu vazifenin genel olduğunu, ümmetin hidayeti ve irşadına has olmadığını gösteren, çocuklara sevginin önemini tekit eden, hatta onları sevmeyi ibadet sayan, Peygamber’in (s.a.a) ve İmamlar’ın (a.s) hadislerinden ve buyruklarından bir kısmını nakledeceğiz.

Üsame diyor ki:

“Resulullah (s.a.a) beni bir dizine oturtuyordu, Hasan’ı da diğer dizine. Bizi birbirimize bastırarak şöyle diyordu: “Allah’ım, bu ikisine rahmet et ki, ben onlara merhamet ettim.”[10]

Malik şöyle diyor:

“Resulullah (s.a.a) ensarı görmeye gidiyordu, çocuklarına selam veriyordu, başlarını okşuyordu ve onlar için dua ediyordu.”[11]

Merhum Meclisî, İddetu’d-Daî’de şöyle naklediyor:

“Peygamber (s.a.a) her sabah evlatlarının ve torunlarının başını sevgiyle okşuyordu.”[12]

İbn-i Abbas da şöyle diyor:

“Peygamber’in (s.a.a) yanındaydım. Oğlu İbrahim sol dizinde, Hüseyin bin Ali (a.s) sağ dizinde oturuyordu. Peygamber bir onu, bir öbürünü öperken Cebrail, Allah tarafından vahiyle nazil oldu.”[13]

Peygamber’in (s.a.a) sevgisi sadece Mâsûm evlatları Fatıma (s.a), Hasan ve Hüseyin’e (a.s) mahsus olmadığı için, bunun sadece ümmetin hidayeti ve onların konumunu anlatmak için olduğunu söyleyemeyiz. Aksine bu sevgi, Resulün diğer çocuklarını ve torunlarını ve ashabın çocuklarını da kapsayan genel bir sevgidir. Gerçi bu sevginin bir kısmı veya gösterilme şiddeti ve niteliğine bağlı olarak ümmetin hidayeti ve irşadı için olabilir.

Mâsûmlar’ın (a.s) çocukları ve evlatları sevmeyi emreden rivayetleri de bu iddiaya başka bir şahittir. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:

Çocuklarınızı sevin ve onlara merhamet edin.[14] Çocuklarınızı öpün, her öpücüğünüz için size cennette bir derece verilecektir ki her derecenin arası 500 yıldır.[15] Babanın evladına sevgiyle bakması ibadettir.[16]

İmam Sâdık (a.s) da şöyle buyurmuştur:

Musa (a.s), Allah’a sordu: “Ey Allah’ım! Senin yanında en iyi amel hangisidir?” Allah buyurdu: “Çocukları sevmek. Çünkü ben onları tevhid fıtratı üzere yarattım ve eğer canlarını alırsam hepsini rahmetimle cennetime koyarım.”[17]

Mâsûmlar’ın (a.s) siyerleri ve rivayetlerinin toplamı göz önünde bulundurulduğunda, çocuklara ve evlatlara sevginin siyerlerinde olduğu ve bu sevginin onların mâsûm evlatlarına mahsus olmadığı ortaya çıkmaktadır. Ama neden Peygamber (s.a.a) ve İmamlar (a.s) çocuklarına bu kadar sevgi göstermiş ve başkalarına da çocuklarını sevmelerini buyurmuşlardır? Acaba bu sevgileri sadece anne-babaların evlatlarına duyduğu sevgi sebebiyle midir yoksa başka bir sebebi mi vardır? Eğer tek sebebi ebeveyn aşkıysa, bunun yapılmasının emredilmesi nasıl anlamlandırılabilir?

Cevabında (daha önce de söylendiği gibi) sevgi ihtiyacı, insanın temel ihtiyaçlarından biridir. İnsan toplumsal bir varlıktır. Sevgi gösterme ve sevgi görme ihtiyacı gibi yaşamsal ve psikolojik ihtiyaçlarını karşılamadan, kişisel olarak yaşamını sürdüremez. En azından istediği bir yaşama sahip olmaz. Çünkü sevgi yokluğu, hatta azlığı, insanın gelişmesine ve ilerlemesine engel olduğu gibi, ruhsal, psikolojik ve hatta fiziksel zararları da peşinden getirir. Diğer taraftan çocuğa yeterli sevgi verilmesi sağlıklı fiziksel, ruhsal ve psikolojik gelişimini sağlar ve çocukta birçok yeteneği ortaya çıkarır.

Çocuğun yeterli sevgi alması neticesinde şunlar olabilir:

1- Çocuğun doğal ihtiyacının karşılanarak tatmin edilmesi; çocuğun duygusal ihtiyaçlarına cevap verilmesi, bu tatminin sağlanmaması durumunda ortaya çıkabilecek sorunları engelleyeceği gibi, ruhsal ve psikolojik olarak dengede kalmasını sağlayacaktır. Çocuğun bu ihtiyacının karşılanmamasıysa birçok sorun ortaya çıkaracaktır.

“Sevgi eksikliğinden kaynaklanan fiziksel sorunlar rengin uçması, doğal neşenin kaybedilmesi, düzensiz nefes alıp verme ve hatta ishal ve kusmayla sonuçlanan mide ve bağırsak rahatsızlıklarıdır.”[18]

2- Kendine güven; çocuğa sevginin bir diğer etkisi ve kişinin kişisel ve toplumsal yaşamında başarısının etkenlerindendir. Zira çocuğa sevgi gösterildiğinde değerli olduğunu hissetmektedir. Buna karşı, eğer ona sevgi gösterilmezse, yaşamında başarılı dahi olsa kendini değersiz ve küçük görür, kendine ve başkalarına karşı güvensiz olur.

3- Başkalarına sevgi gösterme üslubunun öğrenilmesi; sevgi görmeyen çocuk fiziksel, ruhsal ve psikolojik bozulmalara uğrayacağı gibi, sevgiyi öğrenmede de sorun yaşayacaktır. Gelecekte kendi çocuklarını ve başkalarını sevme konusunda yetersiz olacaktır.

4- Çocuğun kendini sevene güvenmesi; çocuğa sevgi gösterilerek, sevgi gösterene karşı ilgisini çekmek mümkündür. Bu ilginin sonucunda çocuk, sevgi gösterene güven duyacak ve onun sözünü dinleyecektir. Bu yolla daha sonraki eğitimlerin ortamı hazırlanmış olacaktır. Çünkü insanlar, özellikle de çocuklar, kendilerine sevgi gösterene saygı duyarlar, onu severler ve ona itaat ederler. İmam Ali (a.s) bu konuda şöyle buyuruyor:

İnsanların kalpleri vahşidir, kendisine sevgi gösterene meyleder (yönelir).[19]

5- Çocuğa sevgi gösterilerek birçok sapma önlenebilir. Sevgi yokluğu, çocukları ve ergenleri yanlış yola çeken kuvvetli etkenlerden biridir.

“Psikologlar ve çocuk uzmanları binlerce suç örneğini incelemişlerdir. Çocuklardan bazılarının, ailede anne ve babanın sevgisizliğine ve ilgisizliğine tepki olarak hırsızlığa veya başkalarına sataşmaya başladıkları sonucuna ulaşmışlardır.”[20]

6- Bunlara ilâveten eğitimde sevgi, anahtar role sahiptir. Eğitimde en önemli şey eğitimci ve eğitim alan arasında bağ kurulmasıdır. En iyi bağ ise muhabbet temeline kurulandır. Çünkü bu bağ, doğal bir bağdır. Zorla, sertlikle ve diğer şekillerde kurulan bağ, doğal olmayacaktır. Allah da kendi eğitimsel kitabı Kur’ân’da, söze sevgi ve sevgi izharıyla başlamıştır. Kur’ân’ın ilk suresinin ilk cümlesi, kullara muhabbet üzerinedir: Bismillahirrahmanirrahim (Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla). Yine Allah, Kur’ân’da birçok konuda (kırktan fazla) kullarını sevmesinden veya sevmemesinden bahsetmiştir.

“Allah muttekıyleri (takvalıları, sakınanları) sever.”[21]

“O, kâfirleri sevmez.”[22]

Yine yüce Allah, eğitimde sertliğin insanı yoldan çıkaracağı ve insanın bu yolla amaçladığı hedefe ulaşamayacağı hakikatini Peygamberine hatırlatıyor:

“Allah>ın rahmetiyle onlara karşı yumuşak davrandın, yoksa kaba ve katı yürekli olsaydın mutlaka yanından ayrılıp giderlerdi.”[23]

Bu esas üzere Mevlânâ şöyle söylemiştir:

“Muhabbetle acılar, tatlı olur.
Sevgiyle bakırlar altın olur.
Muhabbetle tortular, berraklaşır.
Sevgiyle dertler, şifa verir.
Muhabbetle dikenler gül olur.
Sevgiyle sirkeler şarap olur.”
[24]

Başka bir şair de şöyle yazıyor:

“Muallimin derste muhabbet zemzemesi
Okuldan kaçan çocuğu Cuma[25] derse getirdi.”

İnsanlarla, özellikle de çocuklarla iletişim dili, sevgi dilidir. Sertlikle ve hatta sevgisizlikle kimse eğitilemez. Çünkü eğitilenin verilen eğitimi kabul etmesi için eğitimciye güvenmesi ve onu dinlemesi gerekir. Bu güven ve söz dinleme, sevgi ile oluşur. İmam Ali (a.s) bu konuda evladına vasiyetinde şöyle buyuruyor:

“Evladım, yumuşak konuşan kimse sevilmelidir ve tabiîdir ki her sevilenin sözü dinlenilesidir.”[26]

Öyleyse eğer eğitimci ve ebeveyn, çocuğa gerekli sevgiyi beslerlerse, çocuk da onları sevecektir ve sözlerini dinleyecektir. Resulullah (s.a.a) bu gerçeği hikâye formatında anlatıyor. Rivayet ediliyor ki bir çöl Arabı, Resul’den bir şey istiyor ve o da ona bir şey bağışlıyor. Ama Arap memnun olmuyor ve şöyle diyor: “İyi bir iş yapmadın.” Olayı izleyen ashap o sırada Arab’a sert bir şekilde hamle ediyorlar ama Peygamber (s.a.a) onları alıkoyarak Arab’ı evine davet ediyor. Ona daha fazla lütufta bulunarak onu memnun ediyor. Memnuniyetini ashaba da göstermesini istiyor. Arap bunu yaptıktan sonra Peygamberimiz (s.a.a) şöyle buyurdu:

“Benimle bu çöl Arabının durumu, devesi firar eden kimseye yardım etmek için insanların devenin peşinden gitmesine benzemektedir. Ama bu yaptıkları devenin korkarak daha fazla kaçmasına sebep olur. Bu yüzden devenin sahibi feryat eder: Onu bırakın, ben onu daha iyi yola getiririm. Sonra bir demet otu eline alıp devenin önüne gider ve onu dizginler.”

Sonra Peygamber (s.a.a) ekledi:

“Eğer ben sizi bıraksaydım, onu öldürürdünüz ve o da ateşe girerdi.”[27]

Peygamber’in (s.a.a) bu benzetmesi, onun eğitim yol ve yöntemleri hakkındaki derin ilmini ve sevginin eğitimdeki anahtar rolünü anlatmaktadır. Sertliğin eğitimde yeri olmadığı gibi zarara yol açan ve uzaklaştıran bir etken sayıldığını da beyan etmektedir.

Yetim çocuklara sevgi ve bunun üzerinde kuvvetle durulmasıyla ilgili Mâsûmlar’ın (a.s) siyeri, çocuğa sevginin eğitimdeki rolüne dair bir diğer şahittir. Burada konunun aydınlanması için Peygamber’den (s.a.a) sadece bir hikâye anlatmakla yetineceğiz. Ebu Evfa şöyle diyor:

““Bir gün Peygamber’in (s.a.a) yanında oturuyorduk. Muhacirlerden yetim bir genç, Peygamber’in yanına gelerek şöyle arzetti: “Yetim bir gencim. Yetim bir kız kardeşim ve fakir bir annem var. Allah’ın sana inayet ettiği şeylerle beni doyur. Allah Teâlâ da katındakilerden hoşnut olacağın kadar sana bağışlasın”. Peygamber (s.a.a) buyurdu: “Ne güzel konuştun.” Sonra Bilâl’e “Bizde olanlardan bir miktar getir” buyurdu. Bilâl de 21 tane hurma getirip ona verdi ve “Yedi tane senin, yedi tane kız kardeşin ve yedi tane de annen için” dedi. Genç sevinçle evine yöneldi. Bu sırada Muaz yerinden kalktı, sevgiyle bu yetim gencin başını okşadı ve şöyle dedi: “Allah yetimliğini telafi etsin, seni babanın (iyi) halefi kılsın.” Muaz’ın bu davranışını gören Peygamber (s.a.a) ona şöyle buyurdu: “Muaz, yaptığını gördüm.” Muaz “Ona merhamet ettim” dedi. Peygamber (s.a.a) buyurdu ki: “Her kim bir yetime iyi hâmilik ederse ve başını okşarsa, Allah elinin altından geçen her bir saç teli için iyi bir ecir verir, saç telleri sayısınca günahını yok eder ve saç telleri sayısınca derecesini ve makamını yükseltir.”[28]

Peygamber’in (s.a.a) kasdının yetimlerin geçim durumuyla ilgilenmekten çok, ruhsal-psikolojik durumlarıyla ilgilenilmesi, onlara sevgi gösterilmesi olduğu açıktır. Bu yüzden Muaz’ı yetime gösterdiği sevgiden dolayı teşvik ediyor ve yaptığının Allah katındaki sevabından bahsediyor. Tüm bunlar, yetimin kendisine sevgi gösterecek anne babası olmadığı içindir. Bu yüzden İslâm, diğer Müslümanlara onların ihtiyaçlarını karşılamalarının yanında sevgi göstermeyi de unutmamalarını emrediyor. Çünkü onlar sevgiye de muhtaçtırlar. Hz. Ali (a.s) evladına vasiyetinde şöyle buyuruyor:

Allah’ım! Allah’ım! Yetimler hakkında, onları bazen aç bazen tok bırakmayın ve yanınızda onları zayi etmeyin.[29]

Çocuğa Sevgi Hakkında Bazı Noktalar

a) Sevgi Gösterme:

Çocuklara sevgi konusunda önemli noktalardan biri, içten sevmeyle yetinilmemesi gerekliliğidir. Zira ancak sevgi gösterildiğinde ve çocuk sevildiğini bildiğinde müessir ve faydalı olacaktır. Yoksa sevgi duymak sadece sevgi besleyen için faydalı olur, sevilen için değil.

Sevginin gösterilmesi, İmamlar’ın (a.s) kendi ashaplarına buyurduğu bir noktadır. Yahya bin İbrahim babasından, o da babasından şöyle naklediyor:

“Bir adam mescitten geçiyordu. İmam Bâkır (a.s) da orada oturuyordu. Ashaptan biri şöyle arzetti: “Allah’a andolsun ki ben bu adamı seviyorum.” İmam Bâkır (a.s) buyurdu ki:

“Ayağa kalk ve onu bu sevginden haberdar et. Zira bu, dostluğun devamını sağlar ve uyum için daha iyidir.”[30]

Yine İmam Kâzım (a.s), Peygamber’in (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:

“İçinizden biri iman kardeşini severse onu bu sevgiden haberdar etsin. Bu aranızdaki dostluk ve bağ için daha iyidir.”[31]

Bu siyer yetişkinlerin sevgilerini göstermesiyle ilgili olsa da genel kapsamlıdır ve küçük yaştakileri de içerir. Buna ilâveten yetişkini sevmek ve bu sevgiyi ona göstermek gerekli ve sevginin devamında ve kalıcılığında müessirse, bu sevginin çocuğa gösterilmesi daha evla olacaktır. Çünkü yetişkinin şahitlerle ve delillerle bu sevgiyi anlaması mümkündür ama çocuklar, sevgi gösterilmedikçe yetişkinlerin sevgisini anlayamazlar. Bu yüzden Mâsûmlar (a.s), çeşitli şekillerde kendi sevgilerini çocuklara gösteriyorlardı. Buna “Çocuklara sevgi gösterme üslupları” bölümünde değineceğiz.

b) Sevgide Denge:

Dengeden uzaklaşmak hiçbir işte beğenilmez. Tüm işlerde ifrat ve tefritin zararı –eğer bir faydası varsa- faydasından daha fazla olacaktır. İslâm’da da tüm işlerde ifrat ve tefrit kınanmış ve cahilin özelliklerinden sayılmıştır. Hz. Ali (a.s) buyuruyor:

“Cahili mutlaka ya ifratçı veya tefritçi görürsün.”[32]

Sevgi de bu kuralın istisnası değildir. Çocuğa aşırı sevgi göstermenin menfi etkileri, sevgi yetersizliğinden kaynaklanan menfi etkilerden daha çok olabilir. Çocuğun tahakkümü, aşırı beklentili oluşu, nazlanması, ruhsal zayıflığı, çabuk incinmesi ve kendini beğenmesi, çocuğa gereğinden fazla sevgi gösterilmesinin etkileri arasında sayılabilir. İmam Sâdık (a.s) bu konuda şöyle buyuruyor:

“Babaların en kötüleri, evlatlarına iyilikleri, kendilerini ifrata düşüren kimselerdir.”[33]

Şu noktaya dikkat edilmelidir ki aşırı sevmenin kendisi sorun yaratmamaktadır. Beğenilmeyen ve zarara yol açan şey, evlatlara duyulan aşırı sevgi yüzünden ebeveynlerin, kendilerinin ve çocuklarının maslahatına uygun olmayan şeyler yapmaları ve kendilerini veya evlatlarını günaha ve yanlışa yöneltmeleridir. Bu konu Peygamber’in (s.a.a) ve İmam Ali’nin (a.s) sözlerinden anlaşılmaktadır. Resulullah (s.a.a) İbn-i Mesud’a şöyle buyuruyor:

“İbn-i Mesud! (dikkat et) ailene ve evlatlarına sevgin ve merhametin seni günaha ve harama düşürmesin.”[34]

Hz. Ali (a.s) de şöyle buyuruyor:

“Benim hakkımda iki kişi helâk olur: İfrat eden dost ve buğzeden düşman.”[35]

İman ölçüsü kabul edilen Ali sevgisi, neden helâkına sebep oluyor? Sevgide ifratın insanı bir hakkı zayi etmeye veya bir batılı görmezden gelmesine sebep olmasından değil midir? Yine İmam, bana düşmanlık ikinci grubun helâkına sebep olur buyurmuyor, düşmanlıkta ifratın helâk olmaya sebep olacağını buyuruyor.

Bununla birlikte şu noktaya dikkat ediniz: Aşırı sevginin kendi başına bir zararı yoktur ama genelde aşırı sevgi hakikatlere göz yummaya ve batıl vadisine düşmeye sebep olur ve bu istenilmemektedir, bundan kaçınılması tavsiye edilmektedir. Bu yüzden Hz. Ali (a.s) şöyle buyuruyor:

“Bir şeyi sevmek (insanı ona karşı) kör ve sağır yapar.”[36]

Bu zararların hepsine seven maruzdur. Çocuğa sevgide ifrat ise sevene zararlarına ilâveten çocuğu da zararlara maruz bırakmaktadır. Bazılarına önceki sayfalarda değindiğimiz bu zararlardan bazılarının telafisi de yoktur.

c) Sevgi Gösterme Yöntemleri:

Naklettiğimiz bazı siyerlerde görüldüğü gibi Mâsûmlar (a.s), çocuklara ve kendi evlatlarına sevgilerini göstermede farklı yöntemler kullanıyorlardı. Bunlardan bazıları sevgilerini söylemek, öpmek, kucağa almak, dize oturtmak, binek ve hediye vermek, şaka yapmak, oyun oynamak, başlarını okşamak, yeni yetişmiş meyveleri vermek ve yanlarında uyumaktır. Bu siyerlerden bazılarına konunun başında değinildi ve başka bir parçasına da şimdi değineceğiz.

1-  Sevgiyi söylemek

Hz. Ali (a.s), oğlu Hasan’a (a.s) şöyle buyuruyor:

“Senin benden bir parça olduğunu gördüm. Aslında tüm canım olduğunu gördüm. Sana gelen zarar, bana da geldi. Ölüm vaktinin gelmesi benim yaşam kaynağımı keser. Senin işini kendi işim saydım ve sana destek olması için bu nasihatleri yaptım.”[37]

2-  Çocuklarla oyun oynamak ve onlara binek olmak

Cabir bin Abdullah şöyle diyor:

Peygamber’in (s.a.a) yanına gittiğimde Hasan ve Hüseyin (a.s) onun sırtına binmişlerdi. Peygamber (s.a.a) onlar için diz çökmüştü ve şöyle diyordu: “Ne iyi bir bineğiniz var ve ne iyi binicilersiniz.”[38]

3-  Yeni yetişmiş meyveyi çocuklara vermek

Ebu Hüreyre şöyle diyor:

Ne zaman Peygamber’e (s.a.a) yeni yetişmiş bir meyve getirseler şöyle diyordu: “Allah’ım, şehrimize, meyvemize, med ve sa’mıza[39] her gün çoğalan bereket ver.” Sonra bu yeni yetişmiş meyveyi, yanında bulunan en küçük çocuklara veriyordu.[40]

4-  Çocuklara hediye vermek

İmam Sâdık (a.s) şöyle buyurmuştur:

Bir erkek yolculuğa çıktığında, ailesinin yanına dönerken onlara yeni ve hoş bir şey getirmelidir, bir taş gibi değeri az bir şey olsa bile.[41]


[1]     Meclisî; Bihâru’l-Envâr, C. 43, s. 5.

[2]     a.g.e., C. 36, s. 255.

[3]     Nehcu’l-Belağa, C. 2, s. 157, 192. Hutbe.

[4]     Meclisî; Bihâru’l-Envâr, C. 43, s. 284.

[5]     Tabersî; Mekârimu’l-Ahlâk, s. 231.

[6]     Meclisî; Bihâru’l-Envâr, C. 43, s. 286.

[7]     Nûrî; Mustedreku’l-Vesâil, C. 15, s. 171, Hadis 17898.

[8]     İbn-i Ebi’d-Dunya; Kitabu’l-Eyal, C. 1, s. 315.

[9]     Mufazzal bin Ömer anlatıyor. Hurru’l-Âmilî; Vesâilu’ş-Şia, C. 18, s. 557, Hadis 2.

[10]    Buharî, Es-Sahih, C. 7, s. 76.

[11]    Salihi Şamî, Muhammed bin Yusuf; Sebilu’l-Huda ve’r-Reşadi fi Sîret-i Hayru’l-İbad, C. 9, s. 370.

[12]    Meclisî; Bihâru’l-Envâr, C. 104, s. 99.

[13]    Meclisî; Bihâru’l-Envâr, C. 43, s. 261.

[14]    Tabersî; Mekârimu’l-Ahlâk, s. 231.

[15]    a.g.e.

[16]    Nuri; Mustedreku’l-Vesâil, C. 15, s. 170, Hadis 17894.

[17]    Tabersî; Mekârimu’l-Ahlâk, s. 249.

[18]    Medrese ve Üniversite İşbirliği Kurumu; Revânşinâsi-yi Ruşd, C. 1, s. 231.

[19]    Hurru’l-Âmilî; Vesâilu’ş-Şia, C. 8, s. 510, Hadis 3.

[20]    Şambeyanî, Huşenk; Bezehkâri-yi Etfal ve Nevcevânân, s. 196.

[21]    Âl-i İmran, 76.

[22]    Rum, 45.

[23]    Al-i İmran, 159.

[24]    Belhi Rumî, Celaleddin Muhammed; Mesnevî-yi Mânevî, ikinci defter, s. 230.

[25]    Cuma’nın tatil günü olduğundan tatilde bile derse geldiğini anlatır.

[26]    Edip, Ali Muhammed Hüseyin; Râh ve Reveş-i Terbiyet ez Dîdgâh-ı İmâm Ali (a.s), Radmeneş’in tercümesi, s. 290.

[27]    Feyz-i Kâşânî, Molla Muhsin; El-Mehaccetu’l-Beyza, C. 4, s. 149.

[28]    Tabersî, Fazl bin Hasan; Mecmau’l-Beyân fî Tefsiri’l-Kur’ân, C. 10, s. 767.

[29]    Nehcu’l-Belağa, 47. mektup, s. 320.

[30]    Meclisî; Bihâru’l-Envâr, C. 74, s. 181.

[31]    a.g.e., s. 182.

[32]    Nehcu’l-Belağa, 70. Hikmet, s. 371.

[33]    Yâkubî, Ahmed bin İshak; Tarihu’l-Yâkubî, C. 2, s. 320.

[34]    Meclisî; Bihâru’l-Envâr, C. 77, s. 108.

[35]    Nehcu’l-Belağa, 117. Hikmet, s. 381.

[36]    Sadûk; Men Lâ Yehzuruhu’l-Fakîh, C. 4, s. 380.

[37]    Nehcu’l-Belağa, 31. mektup, s. 38.

[38]    Meclisî; Bihâru’l-Envâr, C. 43, s. 285.

[39]    O zamanlar revaçta olan ağırlık birimleri.

[40]    İbni’l-Haccâc, Sahih-i Müslim, C. 4, s. 117.

[41]    Hurru’l-Âmilî; Vesâilu’ş-Şia, C. 8, s. 338, Hadis 1.