.
.
Bismillâhirrahmânirrahîm
Kur’ân-ı Kerîm’in on dördüncü sûresi Hz. İbrâhîm’in (a.s)[1] adını taşır ve sûrenin ana teması kayıtsız şartsız teslimiyettir. Kur’ân Kerîm’de yirmi beş sûrede hakkında bilgi verilmiş ve altmış dokuz âyette de ismen zikredilmiştir.
Kur’ân-ı Kerîm, onun şahsiyet özelliklerini, mânevî ve ahlâkî niteliklerini şöyle açıklar:
Hz. İbrâhim (a.s), Hz. Nûh’un (a.s) milletindendir (min şî’atihi le’İbrâhîm).[2] Hz. Nûh’a (a.s) verilenler, Hz. İbrâhîm’e (a.s) tavsiye edilmiştir (şera’a lekum mine’d-dîni mâ vassâ bihi nûh).[3] Ona sahîfeler (suhuf-i İbrâhîm) verilmiştir. [4]
Hz. İbrâhîm (a.s), inananların babasıdır (millete ebîkum İbrâhîm).[5] Onun soyuna da peygamberlik, kitap (fî zurriyyetihimâ’n-nubuvvete vel’kitâb) ve büyük bir mülk (âteynâhum mulken azîmân) verilmiştir.[6] Bütün insanlara imâm, önder, örnek ve rehber (lin’nâsi imâm) kılınmıştır.[7] Onda (a.s) güzel bir örnek (lekum usvetun hasenetun) vardır.[8]
Hz. İbrâhîm’in (a.s) kendisine, göklerin ve yerin muhteşem yaratılışı ve esrarı, tasarruf ve hikmeti gösterilmiştir (nurî İbrâhîme melekûte’s-semâvâti vel’arz).[9] Rabbinin emrettiği yere (zâhibun ilâ rabbi) hicret etmiştir.[10] Gerçekten yumuşak huylu (halîm), bağrı yanık (evvâh) ve yüce Allah’a yönelen (munîb) bir kimseydi.[11] Çok misafirperver (an zayfi İbrâhîm)[12] ve yüce Allah’ın dostu idi (et’tehaza’llâhu İbrâhîme halîlâ).[13]
Hz. İbrâhîm (a.s), yüce Allah tarafından seçilmiş (Ellâhe’stafâ)[14], Rabbi tarafından vahiy almış (evhaynâ ileyke)[15], hakkı hemen gönülden onaylayan ve doğruluktan asla ayrılmayan (sıddîk)[16] güçlü ve bâsiret sahibi bir kul idi (ibâdenâ İbrâhîme ulî’l-eydî vel’ebsâr).[17]
Kur’ân-ı Kerîm’de Hz. İbrâhîm’in (a.s) tevhid akîdesini (millete İbrâhime hanîfâ)[18] tesis etmesinin yanında, oğlu Hz. İsmâil (a.s) ile birlikte Kâbe’yi kurması da (el-kavâide mine’l-beyt)[19] Müslümanlardan biri olarak gösterilmesine (kâne hanîfen muslimen)[20] ve kendisine itibarlı bir yer (vet’tehizû min mekâm-i İbrâhîm’e musallâ)[21] verilmesine vesile olmuştur.
Kur’ân-ı Kerîm’de Hz. İbrâhîm’in (a.s) putları kırması ve bu yüzden putperestlerce ateşe atılmasına rağmen ateşin kendisini yakmaması, onun tevhid mücadelesinin güzel bir hâtırası olarak yer alır.
Hz. İbrâhîm (a.s), taptıkları putların ne kadar âciz ve işe yaramaz olduğunu kavmine göstermek üzere fırsat kollar. Nihayet bir bayram günü halk şenlik için şehir dışına çıkınca[22] put evine girerek en büyük put dışındaki bütün putları kırar. Kavmi döndüğünde durumu görüp Hz. İbrâhîm’i sorguya çeker. Hz. İbrâhim (a.s), “Hayır” dedi. (Büyük putu göstererek) Belki bu yapmıştır, (baksanıza) bu onların en kalıplısı; eğer konuşabiliyorsa ona sorun (yanıtlasın)”[23] der.
Nihayet putperest yönetim (Nemrûd) Hz. İbrâhîm’i (a.s) ateşe atmak suretiyle cezalandırmaya kalkışır.[24] Ancak yüce Allah’ın, emri üzerine ateş Hz. İbrâhîm’i (a.s) yakmaz.
يَا نَارُ كُون۪ي بَرْدًا وَسَلَامًا عَلٰٓى اِبْرٰه۪يمَۙ
“Ey ateş! İbrâhîm’e karşı serin ve selâmet ol!”[25]
Yüce Allah tarafından Beytullah’ın yeri bildirildikten sonra Hz. İbrâhîm (a.s) (li-İbrâhîme mekâne’l-beyt)[26], oğlu Hz. İsmâil (a.s) ile beraber Beytullah’ın temellerini yükseltmiş (el-kavâide mine’l-beyt)[27] ve yüce Allah’a adanan ilk mâbed olarak Kâbe inşa edilmiş (evvele beytin vuzi’a linnâsi bibekkeh)[28], Hz. İbrâhîm’den (a.s) insanlar arasında haccı ilân etmesi (ve ezzin fînnâsi bilhacc)[29], Beytullah’ı temiz tutması istenmiştir.
Böylece bu kutsal mekân (beleden âminen) bütün Müslümanlar için hac yeri ve kıble yapılmıştır.[30]
Beytullah’ın bulunduğu Mekke için dua eden Hz. İbrâhîm (a.s), Mekke’nin emin bir şehir olmasını dilemiş[31], bölgeyi “haram (kutsal)” ilân ederek, orada kan dökülmesini ve dışarıda câiz olan diğer bazı işlerin yapılmasını yasaklamıştır. Kendi zürriyetinden yüce Allah’a itaat eden bir ümmet çıkarmasını, onlara peygamber göndermesini niyaz etmiştir (ve min zurriyyetinâ ummeten muslimeten; veb’as fîhim rasûlen).[32]
Kendisi ve eşi ileri yaşta olduğu hâlde duası kabul edilerek ona akıllı, iyi huylu ve bilgili iki oğlu -Hz. İsmâîl (a.s) ve Hz. İshâk (a.s)- olacağı müjdelenmiştir.[33] Sadece kendisi değil, ailesi de yüce Allah’ın rahmet ve bereketine mazhar olmuştur.[34]
Kur’ân, Hz. İbrâhîm’in (a.s) kendi kavmine karşı yapmış olduğu tebliğini şöyle beyân eder:
“Onlara, İbrâhîm'in haberini de (kıssasında) aktar-anlat (oku).”
“Hani (İbrâhîm) atasına (amcasına) ve kavmine: ‘Siz neye kulluk ediyorsunuz?’ diye (sormuştu).”
“Onlar da, demişlerdi ki: ‘Putlara tapıyoruz, bunun için sürekli onların önünde bel büküp eğiliyoruz (onların önünde ibadete duruyoruz).”
“(İbrâhîm:) Peki, dua ettiğiniz zaman onlar sizi işitiyor mu? (icâbet ediyorlar mı?).”
“Ya da size bir yararları veya zararları dokunuyor mu?’ (size bir faydaları var mı, bir zarar veriyorlar mı?) diye (sormuştu).”
“Hayır!’ dediler. ‘Biz atalarımızı böyle yaparlarken bulduk (onları taklit edip, bu yolu tuttuk).”
“(İbrâhîm) Dedi ki: ‘Şimdi, neye tapmakta olduğunuzu gördünüz mü? (böyle saçmalık ve sapkınlık olur mu?)”
“Hem siz, hem de eski atalarınız (aklını ve vicdanını kullanmayan bir topluluksunuz?).
”(Bütün putlar ve tağutlar) İşte bunlar, gerçekten benim düşmanımdır; yalnızca âlemlerin Rabbi hariç (benim dostum sadece O’dur).”[35]
Ardından Hz. İbrâhîm (a.s) kavmine şöyle hitâp etmiştir:
اَلَّذ۪ي خَلَقَن۪ي فَهُوَ يَهْد۪ينِۙ
“Ki beni yaratan ve bana hidayet veren (doğru yolu gösteren) O’dur.”
وَالَّذ۪ي هُوَ يُطْعِمُن۪ي وَيَسْق۪ينِۙ
“Bana yediren ve içiren O’dur.”
وَاِذَا مَرِضْتُ فَهُوَ يَشْف۪ينِۖ
“Hastalandığım zaman bana şifâ veren O’dur.”
وَالَّذ۪ي يُم۪يتُن۪ي ثُمَّ يُحْي۪ينِۙ
“Beni öldürecek, sonra diriltecek olan da O’dur.”
وَالَّذ۪ٓي اَطْمَعُ اَنْ يَغْفِرَ ل۪ي خَط۪ٓيـَٔت۪ي يَوْمَ الدّ۪ينِۜ
“(Ahirette) Din (hesap ve ceza) günü hatalarımı bağışlayacağını umduğum da O’dur.”[36]
Hz. İbrâhîm’in (a.s) kendisi ve soyu için ettiği dua şöyledir:
رَبِّ اجْعَلْن۪ي مُق۪يمَ الصَّلٰوةِ وَمِنْ ذُرِّيَّت۪يۗ رَبَّنَا وَتَقَبَّلْ دُعَٓاءِ
“Ey Rabbim! Beni ve soyumdan da bir kısmını namazı dosdoğru kılanlar eyle. Ey Rabbimiz! Duamı kabul et.”
رَبَّنَا اغْفِرْ ل۪ي وَلِوَالِدَيَّ وَلِلْمُؤْمِن۪ينَ يَوْمَ يَقُومُ الْحِسَابُ۟
“Ey Rabbimiz! Hesap (yapılacağı kıyamet) gününde, beni, anne-babamı ve mü’minleri bağışla.”[37]
Hz. İbrâhîm’in (a.s) kendisi ve amcası için ettiği dua şöyledir:
رَبِّ هَبْ ل۪ي حُكْمًا وَاَلْحِقْن۪ي بِالصَّالِح۪ينَۙ
“Rabbim! Bana hüküm (adaleti yürütme ve hikmetli düşünme yeteneği) bağışla ve beni salih kullarına kat.”
وَاجْعَلْ ل۪ي لِسَانَ صِدْقٍ فِي الْاٰخِر۪ينَۙ
“(Bundan) Sonra gelecek (nesil)ler arasında bana bir doğruluk dili (lisan-ı sıdk) ver. (Kıyamete kadar beni hayırla andır.)”
وَاجْعَلْن۪ي مِنْ وَرَثَةِ جَنَّةِ النَّع۪يمِ
“Beni nimetlerle-donatılmış (nâîm) cennetin mirasçılarından kıl!”
وَاغْفِرْ لِاَب۪ٓي اِنَّهُ كَانَ مِنَ الضَّٓالّ۪ينَۙ
“Atamı (amcamı) da bağışla, çünkü o şaşırıp sapanlardandır.”
وَلَا تُخْزِن۪ي يَوْمَ يُبْعَثُونَۙ
“Ve beni (insanların) diriltilecekleri gün (hatalarımı açığa vurup) küçük düşürme (Allah’ım!).”
يَوْمَ لَا يَنْفَعُ مَالٌ وَلَا بَنُونَۙ
“O gün ne mal ne de çocuklar bir yarar sağlamayacaktır.”
اِلَّا مَنْ اَتَى اللّٰهَ بِقَلْبٍ سَل۪يمٍۜ
“Ancak Allah'a tertemiz bir kalple (hâlis niyetle ve sâlih amelle) gelenler bunun dışındadır.”[38]
Hz. İbrâhîm (a.s) ve Hz. İsmâîl’in (a.s) Kâbe’yi yaparken okudukları dua şöyledir:
وَاِذْ يَرْفَعُ اِبْرٰه۪يمُ الْقَوَاعِدَ مِنَ الْبَيْتِ وَاِسْمٰع۪يلُۜ
رَبَّنَا تَقَبَّلْ مِنَّاۜ اِنَّكَ اَنْتَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ
“İbrâhîm, İsmâîl'le beraber Evin (Kâbe’nin) temellerini (ve duvarlarını) yükselterek (şöyle dua etmişti): Rabbimiz! Bizden (bu hayırlı girişim ve gayretlerimizi) kabul et. Kuşkusuz, sen işitensin, bilensin."[39]
Hz. İbrâhîm (a.s) ve Hz. İsmâîl’in (a.s) Kâbe’yi yaptıktan sonra okudukları dua şöyledir:
رَبَّنَا وَاجْعَلْنَا مُسْلِمَيْنِ لَكَ وَمِنْ ذُرِّيَّتِنَٓا اُمَّةً مُسْلِمَةً لَكَۖ
وَاَرِنَا مَنَاسِكَنَا وَتُبْ عَلَيْنَاۚ اِنَّكَ اَنْتَ التَّوَّابُ الرَّح۪يمُ
رَبَّنَا وَابْعَثْ ف۪يهِمْ رَسُولًا مِنْهُمْ يَتْلُوا عَلَيْهِمْ اٰيَاتِكَ
وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَيُزَكّ۪يهِمْۜ اِنَّكَ اَنْتَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ۟
“Rabbimiz! İkimizi sana teslim olmuş Müslümanlar kıl ve soyumuzdan sana teslim olmuş Müslüman bir ümmet ver. Bize ibadet yöntemlerini (yerlerini, şekillerini ve ilkelerini öğretip) göster ve tevbemizi kabul et. Şüphesiz, sen tevbeleri kabul eden ve esirgeyensin.”
“Rabbimiz! (Gelecek nesillerimize de) kendi içlerinden onlara bir elçi gönder (ki) onlara senin âyetlerini okusun, kitabı ve hikmeti öğretsin ve onları arındırsın. Şüphesiz, sen güçlü ve üstün olansın, hüküm ve hikmet sahibisin.”[40]
Hz. İbrâhîm’in (a.s) çocukları ile Mescid-i Harâm’a gidince okuduğu dua şöyledir:
وَاِذْ قَالَ اِبْرٰه۪يمُ
رَبِّ اجْعَلْ هٰذَا الْبَلَدَ اٰمِنًا وَاجْنُبْن۪ي وَبَنِيَّ اَنْ نَعْبُدَ الْاَصْنَامَۜ
“Bir zaman İbrâhîm, şöyle demişti:
Rabbim! Bu şehri güvenli kıl, beni ve oğullarımı putlara[41] tapmaktan uzak tut!"
رَبِّ اِنَّهُنَّ اَضْلَلْنَ كَث۪يرًا مِنَ النَّاسِۚ فَمَنْ تَبِعَن۪ي فَاِنَّهُ مِنّ۪يۚ وَمَنْ عَصَان۪ي فَاِنَّكَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ
"Rabbim! Onlar insanlardan birçoğunu şaşırttılar. Artık bundan böyle kim bana uyarsa o bendendir, kim bana karşı gelirse (o da senin merhametine kalmıştır), şüphesiz sen bağışlayan, esirgeyensin."
رَبَّنَٓا اِنّ۪ٓي اَسْكَنْتُ مِنْ ذُرِّيَّت۪ي بِوَادٍ غَيْرِ ذ۪ي زَرْعٍ عِنْدَ بَيْتِكَ الْمُحَرَّمِۙ رَبَّنَا لِيُق۪يمُوا الصَّلٰوةَ فَاجْعَلْ اَفْـِٔدَةً مِنَ النَّاسِ تَهْو۪ٓي اِلَيْهِمْ وَارْزُقْهُمْ مِنَ الثَّمَرَاتِ لَعَلَّهُمْ يَشْكُرُونَ
“(İbrâhîm) Rabbimiz! Ben çocuklarımdan bazısını (İsmâîl ve annesi Hacer’i), senin Harâm Evinin (Kutsal Ev’in-Kâbe’nin) yanında, ekinsiz (ıssız ve çorak) bir vadiye yerleştirdim. Rabbimiz! Namazı kılsınlar (ve devamlı ihtiyaç duyup sana yalvarsınlar) diye (öyle yaptım). Artık sen de insanlardan birtakım gönüllüleri, onları sever yap ve onları (dünyanın her tarafında yetişen çeşitli) çeşitli meyvelerle besle ki şükretsinler.”
رَبَّنَٓا اِنَّكَ تَعْلَمُ مَا نُخْف۪ي وَمَا نُعْلِنُۜ وَمَا يَخْفٰى عَلَى اللّٰهِ مِنْ شَيْءٍ فِي الْاَرْضِ وَلَا فِي السَّمَٓاءِ
“Rabbimiz! Sen bizim gizlediğimizi ve açığa vurduğumuzu hep bilirsin. Ne yerde, ne de gökte hiçbir şey Allah'a gizli kalması (mümkün değildir).”[42]
Hz. İbrâhîm (a.s) dua ederken, zaman zaman Rabbim, kimi zaman da Rabbimiz sözcüğünü tekrarlaması son derece etkileyici bir üsluptur. Kendisine özgü hususlarda, önceliği ve önderliği söz konusu olan meselelerde Rabbim diye seslenmekte, kendisiyle diğer insanların ortak oldukları hususlarla ilgili olarak Rabbine seslenirken de, Rabbimiz hitabını tercih etmektedir.[43]
--------------
[1] - Kur’ân-ı Kerîm’de indirilişte 72. ve tertipte 14. sırada İbrâhîm sûresi yer alır. Bu mübarek sûre, Mekke’de nâzil olmuştur. Bu sûre 52 âyet, 831 kelime ve 6.434 harften ibarettir.
[2] - 37/Sâffât: 83
[3] - 42/Şûrâ: 13
[4] - 87/A’lâ: 19
[5] - 22/Hac: 78
[6] - 57/Hadîd: 26; 4/Nisâ: 54
[7] - 2/Bakara: 124
[8] - 60/Mümtehine: 4
[9] - 6/En‘âm: 75
[10] - 37/Sâffât: 99
[11] - 11/Hûd: 75
[12] - 15/Hicr: 51
[13] - 4/Nisâ: 125
[14] - 3/Âl-i İmrân: 33
[15] - 4/Nisâ: 163
[16] - 19/Meryem: 41
[17] - 38/Sâd: 45
[18] - 6/En’âm: 161
[19] - 2/Bakara: 127
[20] - 3/Âl-i İmrân: 67
[21] - 2/Bakara: 125
[22] - 37/Sâffat: 88-90
[23] - 21/Enbiyâ: 63
[24] - 21/Enbiyâ: 68
[25] - 21/Enbiyâ: 69
[26] - 22/Hac: 26
[27] - 2/Bakara: 127
[28] - 3/Âl-i İmrân: 96
[29] - 22/Hac: 27
[30] - 22/Hac: 27-28
[31] - 2/Bakara: 126
[32] - 2/Bakara: 128-129
[33] - 37/Sâffât: 101, 112-113
[34] - 11/Hûd: 73
[35] - 26/Şu’arâ: 69-77
[36] - 26/Şu’arâ: 78-82
[37] - 14/İbrâhîm: 40-41
[38] - 26/Şu’arâ: 83-89
[39] - 2/Bakara: 127
[40] - 2/Bakara: 128-129
[41] - Türkçe’ye put şeklinde geçen ve aslı Buddha ismine dayanan Farsça but kelimesi “bilinçli ve canlı olduğuna inanılan sûret veya heykel, tamamen veya kısmen bir dinî yapı içinde kurumlaşmış ibadet konusu hâline getirilmiş maddî obje, Allah’tan başka ilâh edinilen nesne” diye tanımlanır. Kur’ân-ı Kerîm’de put’u veya putları ifade etmek üzere esnâm (sanem), ensâb (nusb), evsân (vesen), cibt, temâsîl (timsâl), ünsâ (inâs) ve tâğût gibi kelimeler kullanılmıştır.
Sanem (çoğulu, esnâm) salm kökünden türemiş olup sözlükte “Allah’ın dışında ilâh edinilen şey” demektir. Sanem “sûret, resim” ve özellikle “put” anlamına gelmektedir. Kur’ân-ı Kerîm’de daima çoğul şekli ile yer alır (6/En‘âm: 74; 7/A‘râf: 138; 14/İbrâhîm: 35; 21/Enbiyâ: 57; 26/Şuarâ: 71). TDV İslâm Ansiklopedisi, c. 34, s. 364.
[42] - 14/İbrâhîm: 35-38
[43] - el-Mizân fî tefsîri’l-Kur’ân, c. 12, s. 121