.
.

Ehlader Araştırma Bölümü

 

Rahmân ve rahîm Allah’ın adıyla

Seyyid Kazım Bagheri[1]

Siyasi erdem, güzel davranışlara rehber olabilecek temellere sahiptir.

İslami siyasi düşünceye göre, adalet pratikte, teoride ve bütün politik ilişkilerde önemli bir rol oynar.

Her ne kadar Ahlak felsefesi düşünürleri ahlakın ilkelerini çoğunlukla bireysellik ile alakalı olan bilgelik, iffet, cesaret ve adalet gibi ilkeler çerçevesinde özetlemiş olsalar da biz bugünlerde daha çok önemli hale gelen, siyasal etik alanı içerisindeki adaletin siyasi alanlarını tecrübe etmekteyiz.

Kur’an-ı Kerim ayetlerine göre, İslam siyasi etiğinde adalet üstün bir konuma sahiptir ve tüm davranışların, ifadelerin ve düşüncelerin temelini oluşturur. Güçlü bir yönetici, bu islami siyasal adaleti, Allah, adalet ve özgürlük yolunda kullandığında, sahip olduğu güç meşru bir güç olarak adlandırılabilir.

Bu düşünce ekolünde sadece bir kriter vardır ve o da adalettir. Maide suresi 8. Ayet-i kerimede “Ey iman edenler! Allah için hakkı titizlikle ayakta tutan, adalet ile şahitlik eden kimseler olun. Bir topluma olan kininiz, sakın ha sizi adaletsizliğe itmesin.” diye buyrulur.

Ve bu ayeti takip eden bir diğer ayette de adalet ve takva (Allah’a kendini adamanın) ortaklığının insanı refaha ulaştıracağı vurgulanmıştır ve şöyle buyrulmuştur: “Adaletli olun; bu, Allah korkusuna daha çok yakışan bir davranıştır. Allah'a isyandan sakının. Allah yaptıklarınızı hakkıyla bilmektedir.”

Fakat siyasi güç, Kur’an-ı Kerim öğretisinin ölçütleri ve buyruklarına karşı gelirse ve bunu kötüye kullanırsa, sahip olduğu güç gayrimeşrudur ve bu tağut olarak adlandırılır.[2]

Nahl suresi 36. ayette “Andolsun biz, her ümmete, ‘Allah’a kulluk edin, tâğûttan kaçının’ diye peygamber gönderdik.” şeklinde buyrulmaktadır.

Hadid suresi 25. ayette de “Andolsun, biz elçilerimizi açık mucizelerle gönderdik ve beraberlerinde kitabı ve mizanı (ölçüyü) indirdik ki, insanlar adaleti yerine getirsinler.” diye buyrulmuştur.

Sıffîn ve Nehrevan Savaşları Sıffîn ve Nehrevan Savaşları

Bu ayetten şunları anlamaktayız: ‘Elçilerimiz’ ifadesi insanlığa gönderilen bütün vahiy ve kutsal metinlerin amacının adalet olduğunu göstermektedir. Ayrıca ayet adaletin insanlar tarafından uygulanması gerektiğini, standartların ve klavuz ilkelerin vahiy üzerine inşa edilmesi gerektiğini gösterir. İslam’ın adalete yaklaşımı kapsamlı ve herşeyi kapsayıcıdır. Adalete giden herhangi bir yol İslam hukuku yani fıkhı ile uyum içerisinde olduğu öngörülür.

Bu makalenin temel amacı adaletin İslami perspektif açısından siyasal etik içerisindeki yerini vurgulamaktır ve hipotezde, ölçülü olmanın özünde olan siyasal etikteki adaletin bireysellikten başlamak suretiyle daha sonra siyaset ve toplum alanına girdiği tanımlayıcı analitik yöntem yoluyla vurgulanmıştır.

Adalet ve siyasi etik kavramını kısaca tanımlamak gerekirse:

1. Adalet: Adalet herşeyin her anlamda yerli yerinde olması demektir. Adalet herkese hakettetiğini adil bir şekilde vermektir yani kaynakların adil dağıtımıdır. Herkese haklarını vermek, birini yargılarken tarafsız olmak, insanların haklarını korumak, fakir ve düşkünlere yardım etmek adaletin erdemlerindendir. Adalet içerisinde, İnsanlara sosyal ve kişisel hakları eşit bir şekilde verilmelidir herkese ilahi kanunlara göre eşit bir şekilde davranılmalıdır ve bazı gruplara imtiyazlar verilmemelidir.

2. Siyasi Etik: Siyasi etik bir takım iyi ve kötü siyasi davranışları içine alan ahlaki davranışlar ile ilgilenir. Vatandaşlar ve hükümet arasındaki ilişkileri düzenler.

Ölçülülük ve Adalet kavramı arasındaki ilişkiye baktığımızda

Ölçülülük ve Adalet İslami siyasi düşünceye göre birbirine bağlı iki ilkedir. Siyasi etiğin bu iki tanımlayıcı ilkesi bireysel ve toplumsal tüm alanları içerir. Bu iki ilke olmadan siyasi etik eksik kalacaktır. Ayetullah Neraki adaleti sosyal adaletin üç temeli olan bireysel adalet denen ahlak, mal paylaşımı, insanlar arasındaki alışveriş ya da devlet yönetimi ve siyasette, bazen de ekonomide olduğunu belirtir. Daha sonra adaletli kişinin bu durumların hangisi sözkonusu olursa olsun taraf tutmayan ve aşırılığa kaçmayan, her durumu dengelemeye çalışan kişi olduğunu ifade eder.

Nehcu’l Belaga’da İmam Ali, cahil bir kişinin her zaman bir şeyi abartacağını ya da tamamen ihmal edeceğini ifade eder.

Allame Tabatabai’ye göre ahlaksal konuların özeti sonuç olarak arzu, öfke ve düşünce gibi güçlerle ilişkilidir. İnsanoğlu bunlarda dengeyi sağlamalı ve korumalıdır. Aksi takdirde, insan saadet sahibi olamaz. Müslüman düşünürler ve aydınlar sehavetin yani cömertliğin ve şehvetin üstesinden gelmenin adaletin önünü açtığına, ancak bunun ölçülülük ve aklı kullanmakla mümkün olduğuna inanırlar. Adalet, tüm erdemlerin ölçülü olmasının sonucudur ve bu, adalet ve ölçülü olmanın bir arada olduğu ve bireysel ve sosyal alanlardaki ahlaki davranışı yönlendirdiği noktadır. Kişide erdemlerin varlığı onu adalete yöneltir, arzudaki ölçülülüğün derecesi ismet olarak ve öfkedeki ölçülülük şecaat olarak adlandırılır. Akıldaki ölçülülüğün derecesi irfan olarak adlandırılır ve bu erdemler bir kişide var olduğunda insaf yani adalet diye adlandırılan başka bir erdem de var olur.

Politik etik söz konusu olduğunda, yöneticilerin davranışları ve sözleri de etik olmak zorundadır. Ahlaki ve bireysel anlamda adalet, bütün siyasi, sosyal ve ekonomik adaletin temelidir. Bu nedenle, İslam açısından ele alınacak olursa, İslam’ı, liberalizmden ayıran, siyasal ahlak çerçevesinde yönetici adil olursa toplumdaki adaletin de uygulanabilir olmasıdır ve bunu sağlayan bir birey ancak toplumu yönetmeyi başarabilir.

Antik Yunan felsefesinde, Plato, bireylerin doğasında adaletin temellerini aramış ve adalet insanların içinde başlamış Daha sonraları bu düşünce topluma yayılmıştır, toplumun sahip olduğu denge, ölçülülük, uyum ve tutarlılık ise toplumun refah yönünde ilerlemesini sağlamaktadır.

İslam’ın siyasal düşüncesinde ve anlatılarda temel erdemlerden biri insan ruhunun güçleri içerisinde var olan adalettir ve bu da adalet ve ölçülülüğün iç içe geçmiş olması demektir. Müslüman düşünürlerin bakış açısına göre, adalet bütün diğer erdemlerin özünde bulunan en büyük erdemdir.

Gazzali’ye göre Adalet öfke ve şehvet ile baş edebilmektir. Doğruluk bilgelik temelinde ilerler. Ruhun ölçülülüğü, uyumu ve içsel düzeni ile bireysel adalet sağlanır ve bu sosyal adalet için bir basamaktır.

Siyaset etiği açısından adalet söz konusu olduğunda devlet yöneticisinin,  yetkililerin ve siyasi yapının kendi davranış ve ölçülülüğünü sağlayabilmesi için ahlaki değerlere sahip olmas önemlidir. İslam ekolünde, biri dürüst ve adil değilse toplumda adaleti sağlayamaz bu nedenle adalet, ahlaki ve bireysel anlamda tüm siyasal sosyal ve ekonomik adaletin temelidir.

İmam Ali: “Her kim kendine zülmederse başkalarına adil olabilir mi?” diye sorar ve başka bir ifadesinde de “Her kim kendine zülmederse başkalarına daha çok zulüm eder.” diye buyurur.

İslam’ın siyasi etiğinde sadece adil bir yönetici sosyal ilişkileri idare edebilir ve ahlaki erdemlere yönlendirebilir. Peygamberimiz bir hadisinde Bir saat adalet ile yöneticilik yapmak, yetmiş sene nafile ibadet yapmaktan daha hayırlıdır der.

Bu nedenle İslam’ın siyasal düşüncesinde devlet her şeyi adalet, doğruluk ve dürüstlük üzerine inşa etmelidir. Devlet adamı hiçbir koşulda siyasi güç ya da yanlış şahsi çıkar uğruna adaletsiz davranmamalıdır.

İslami siyaset etiği açısından bakıldığında baskı/zulüm, tüm sefaletlerin ve talihsizliklerin çıkış noktasıdır. Peygamberimiz, baskının/zulmün tüm kötülüklerin anası olduğunu söylemiştir. Zulme dayalı ve baskıcı bir yönetim şeklinin olduğu politik alandaki bireysel veya sosyal "adaletsizlik" bütün diğer etik yanlışlıkların da topluma girmesine sebep olur ve dolayısıyla toplum adaletten mahrum bırakılır. Bu yüzden, bu tür bir toplumda insanlar haklarını elde edebilme umuduna sahip değillerdir, öte yandan yöneticilere yaranma çabasında olan ve haksız/adaletsiz davranışlar sergileyen dalkavuklar da mevcuttur. Bu tür toplumlarda ilk eksiklik ahlaktır.

Adalet bireyin, toplumun, siyasetin, yapının ve otoritelerin içinde mevcut değil ise toplumdaki her birey yozlaşır ve toplum içindeki yozlaşma göz ardı edilir. Adalet ruhunun hakim olmasıyla, insanların hakları ölçülü bir şekilde dağıtıldığında insanlar haklarına kavuşmuş olurlar.

Nahl Suresi 90. ayette Allah adalet ve ihsanı emretmektedir. Kişi ayetlere uygun davranarak insanların haklarını elde edebildiğini umut edebilir. Siyasal İslam etiğinde erdemin fonksiyonlarından biri de adaletin özü olan hakların elde edilmesidir. Sahih-i Müslim’de (İmam Müslim'in derlediği hadis kitabıdır). Kudsi bir hadiste Allah Teâla Peygamber Efendimize “Ey kullarım! Ben zulmü kendime haram kıldım ve onu sizin aranızda da yasakladım; sakın birbirinize zulmetmeyin!” diye buyrulmaktadır.

İslam siyasal sistemi kanun karşısında tüm vatandaşların eşitliğini temin eder. Dil, renk, memleket, cinsiyet, köken odaklı hiçbir ayrımı kabul etmez. İslam devletinin tüm vatandaşları inanç, düşünce, vicdan ve ifade özgürlüğünü yaşayabilir.

Kur’an-ı Kerim’e göre adalet bir zorunluluktur. Maide Suresi 42. ayette Peygamberimize “Eğer hükmedecek olursan, aralarında adaletle hükmet!” diye buyrulmuştur.

Nisa Suresi 105. ayette de “Doğrusu, insanlar arasında Allah'ın sana gösterdiği gibi hükmedesin diye Kitap'ı sana hak olarak indirdik; hakkı gözet, hainlerden taraf olma.” diye buyrulmaktadır.

Bu inanışta başkalarına karşı uygulanan baskı ve zulüm neticesinde elde edilen zafer kabul edilmez. İlahi bir amaç güdülüyor olsa bile bu amacın gerçekleştirilmesinin zülum ve baskı yoluyla olması kabul edilmez.

Siyasetçiler ahlaki adalet sayesinde vatandaşlarının haklarını daha etkili bir şekilde koruyabileceklerdir. Ayetullah Ali Ahmedi Miyaneci’nin aktardığı üzere, Bu yüzden Peygamberimiz adalet ve insan hakları ile alakalı konulara işaret etmiş ve siyasi temsilcilerine insanlar için gerekli olan hakların verilmesi hususunda emretmiştir.

İslami dünya görüşünde adalet her şeyin yerli yerinde olmasıdır. Aynı zamanda herkese eşit muamelede bulunma anlamına gelir. İslam’da adalet ahlaki bir erdem ve insani bir nitelik olarak görülür. Dini değerlere önem verilmedikçe ve hayatın ahlaki özelliklerine dikkat edilmedikçe adalet kavramı kaybolacak, ikiyüzlülük gösteriş ve sahtekârlık ortaya çıkacaktır.


[1] İran İslam Cumhuriyeti Kum Siyasi Bilimler Üniversitesi Öğretim Görevlisi

[2] Tağut Allah'ın koyduğu ölçüler dışında ölçüler koyan kimse Allah'ın dışında ibadet odağını ifade eden İslami bir terminolojidir.

Editör: Hasan Bedel